Can (Denktaş)... hala daha şokunu üzerimden atamadığım, elimizden bir kayıp gidiş...
Can’ı; 14 yıl dünürlük süreci içerisinde, çocukluğundan büyümüşlüğüne kadar yakından izleme şansına sahip olduğum bir küçüğüm. Rauf da Pınar da aynı benim için.
14 yıl sonra hiçbir zaman ne onunla ne de diğer aile efratıyla yakınlığımız, saygımız bozulmadı.
Can’ı her gördüğümde “abi nasılsın?” deyişini, kıstığı gözlerindeki gülüşü bir zımba gibi çakılıdır aklımda. Onu hep rahmetli Raif abiye benzetirdim. Tamamı onun gülüşü, tam kopyasıydı. Bundan dolayıdır ki Can’la her karşılaştığımda, o bakışlarda bir de Raif abiyi görmekteydim.
Can’ın intihar olayı üzerine çok şey söylenmektedir, söylenecektir de.
Hele hele yorumlar; bu memleketin “görünmez profösör ve felsefeciliğin” yansımaları olmaya devam edecek.
Nedenler, senaryolar, iyiler-kötüler... lafazanlık çok vesselam.
Suçlu belli; ekonomik düzen...
Elbette ekonomik düzenin düzensizliğinden birçok insanımızın canı yanmakta.
Bankalar battı bu memlekette. Bundan dolayı hastalananlar, ölenler, ülkeyi terk edenler, Güney’e kaçanlar oldu.
Ekonomik sıkıntılardan dolayı dönüp bir geçmişe baktığınızda ne kadar çok intihar edildiği görülebilir.
Kimisi kendini astı, kimisi zehir içti, kimisi kendini vurdu.
Bu olayların yaşandığı dönemlere bakıldığında değişmeyen tek şey vardı; değiştirilemeyen-iyileştirilemeyen ekonomi.
Peki kimdir suçluları?
Gelmiş geçmiş tüm siyasilerin; ama az ama çok, bu düzende isteyerek ya da istemeyerek payı var. Bundan dolayı, bugün sevgili Can’ımızın intiharını siyasileştirmek bana göre pek de doğru bir davranış değildir. Ben madalyonun diğer yüzüne bakmayı yeğliyorum.
Bu insanlar bu tabancaları nereden buluyorlar?
Daha bundan birkaç ay öncesine kadar iki günde iki silahlı eyleme şahit olduk.
Bir yerde mekan kurşunlanıyor, ertesi gün köy meydanında birini vuruyorlar ve böylece uzayıp kitmektedir silahlı hadiseler.
Kim veriyor bu silahları insanların eline?
Rusatlı ise; zaten en büyük hata buradan başlar.
Bu yasaya el kaldıran herkes, bu tip ölümlerden ve eylemlerden, hele hele bunlar rusatlı silahlarla yapılmışsa, sorumluluları vekillerdir.
Memleket böyle bozuldu ve bozulmaya devam ediyor işte.
Eskiden bildiğim kadarıyla sadece (belki birkaç meslek daha) bankalarda para taşıyanlara böyle bir hak verilirdi. O da hırsızlığa karşı korumak için.
Bugün öyle mi?
Memleket Teksas’a döndü.
Silahı beline takan “kanun” oluyor.
Zaten bir memlekette polis gücü silahlanmışsa bunun basit bir gerçeği var: düzen ancak silah ve zorla sağlanabilir.
Ama bunun ötesinde “kaçak-rusatsız” silahlardır.
Sanırım öyle bir Pazar var ki bu konuda, kimse el süremiyor.
Ama en azından devlet yetkilileri, “rusatlı” tabancalar konusunda bir önlem alabilir, toplattırabilir.
Tabii silahlı milletvekillerimiz var mı diye de sormak isterim.
Ve tabii ki “hangi ihtiyaçtan dolayı” bunu tasarrufunda bulundurduğu... böylesi bir konuda bir milletvekilinin vereceği cevap, aslında toplumsal durumumuzun da aynası olur.
Can’a dönersek... kelimelerim onun için yetmez.
Aklımda o gülüşü kalırken uğurluyorum onu sonsuzluğa...