Anna Marangou
Çeviri: Nafia Akdeniz ve Hulusi Kilim
Sevgili Marianna,
Geç yazıyorum, akşam Mağusa Helen Kız Lisesi’nde gösterim vardı. Ne kadar heyecanlı olduğumuzu anlıyorsundur! Salamis’teki dünya konseri için senfoni orkestrası provalarımız var. Kazılar bitti ve atalarımızın yıllarca aradığı Evagoras şehri bulundu. Kumdan neler çıktığına inanamazsın; yazıtlar, okulun yanındaki saray, tapınaklar, kiliseler, heykeller!
Toprağı taradık. Nasıl kazdıklarını görsen çıldırırsın, 22. yüzyıl teknolojisi işte. Salamis’in derin denizlerinde bilim insanlarından oluşan özel bir ekip batık gemiler buldular. Deniz savaşlarını saydık. Nasıl da inanılmaz bir tarihi var adamızın, çocuklarımız için hazine şimdi. Onları Yeni Mağusa Müzesi’ine götürdüm geçen gün. “Unutmuyoruz”u anlatan eski müzenin yanındakine. Bizden önce yaşananları sorgulamaya devam ediyoruz. Ben çocuklara Engomi, Salamis ve Evagoras’ın ne olduğunu anlatırken heykellerin gözleri sürekli beni takip etti. Tuhaf hissettim. Sanki bana bir şey söylemek istiyor gibiydiler.
Söylemeyi unuttum, orman yeniden ağaçlandırılırdı. Bütün bölge şimdi koruma altında, doğal sit alanı. Yağmacılar hala var, görünen o ki kötülük kanımızda akıyor ama Birleşik Kıbrıs Devleti’nin kanunlarıyla cesaret edemezler artık.
Bahsettiğim konser vardı ya, Avrupa’da ve Amerika’da uluslararası kanallarda gösterilecek. Tüm Akdeniz izlemek için burada olacak. Tüm bunlar birkaç güne kadar yıldönümünü kutlayacağımız federasyon için. Kendi kaderlerine karar vermek yıllarını aldı Kıbrıslıların, yarım asırdan fazla zamanlarını aldı. Düşün, Mağusa tam 7 kez geri verildi ama bizim taraf hayır dedi. Çok şükür durum mahkemeye taşındı ve bedeli gerçekten çok ağırdı.
Ne tuhaf hikayeler, geçen gün üniversitede 2021 tarihli gazeteleri okuyorduk. Türkiye’nin cumhurbaşkanlarından biri, Tayyip, isminde yanılmıyorsam, Yeni Osmanlı İmparatorluğu’nun Yeni Sultan’ı olmayı düşlemiş. Kendi ayrı devletini kurma planlarıyla ilgili hırslı, öfkeli konuşmalar yapmış. 9,251 kilometrekare ve 2 devlet! Tam bir paranoya ama o da buralardan tarihi ve coğrafyayı yok sayarak geçti, gitti.
Ülkemiz birleşince tüm adalılar kendilerine yaptıkları zararı anladılar. O zamanlar bunun olabileceğine inanmamışlardı, her şeyin farklı olabileceğini düşünememişlerdi. Kıbrıslıtürklerle birlikte eşit şartlarda yaşayabilmek, adanın zenginliklerini paylaşabilmek, zorlukları medeni bir şekilde tartışabilmek, herkesin iyiliği için kararlar alabilmek imkansızdı onlar için. Ne kadar da dar görüşlü ne kadar da ben-merkezli bir vizyonsuzluk.
Bir de film gördük, ismi zamanında Arapça olan bir film şirketi tarafından çekilmiş.
Adadaki insanların hayatlarına mal olmuş inanılmaz çöküşü anlatıyordu. Tüm bunlar unutuldu şimdi. Ekonomik olarak ada refah içinde, turizm çok iyi gidiyor. Eğitimimizde hala sorunlar yaşıyoruz, sağ olsun rahipler ve imamlar, ama eğitimi de iyileştireceğiz hiç merak etme!
Geçenlerde kahkahalarla gülüyorduk. Ak saçlı Mağusalılar sahilde toplanmıştık. Ağzımızda peynirli armut, içkilerimizi yudumlarken birisi atılıp dedi ki bir zamanlar birileri Pegeia ve Akursos arasındaki yeri Yeni Mağusa’yı inşa etmeleri için Mağusalılara vermeyi önermiş. Keşke ne kadar inatçı ve kararlı olduğumuzu bilebilselerdi. Büyük büyükannelerimizin, büyük büyükbabalarımızın inadına çatmışlar. Onlar ki at arabalarında şahlanıp kendi topraklarına geri döndüler. Her şeye rağmen. Sadece Tayyip’e rağmen değil, birkaç korkak serseme rağmen geri döndüler. Koskoca bir asır sonra bugün burada olacaklarını kim düşünebilirdi. Buradaydılar çünkü cesurdurlar. Hain denildi onlara, suç ortağı ve benzeri sıfatlarla horlandılar ama kararlı ve istikrarlıydılar. Hatırlıyor musun, okulda öğrenmiştik, ilk işgal 16. yüzyılda, ikinci işgal 20. yüzyılda ve üçüncü işgal (evet, son işgal böyle adlandırıldı) Avrupa Birliği üyesi olduğumuz 21. yüzyılda gerçekleşti. Komik olan şu ki Mağusa’yı yeniden inşa edeceklerine kimse inanmamıştı. Aslında büyükannemin bana anlattığına göre o zamanlar Mağusa’ya Maraş deniyordu ki bu Türkçe bir kelime, kent periferindeki yerleşim yeri demek!
Çocuklarla Baf’a gittik geçen gün. Sabah trenini aldık ve yolu hiç fark etmeden Baf’a vardık. Yarım saat bile sürmedi yol ve Baf adanın ta diğer ucunda. Yemekler muhteşemdi. Avrupa yemekleri, doğunun ve batının masamıza ulaşan lezzetleri... Çocukların hem bayram tatilleri var hem de bizim kutlamalarımız için tatil yapıyorlar. Biz eğitim için para ödüyoruz ama neredeyse sürekli tatil okullar. Yine de çocuklar çok şanslı, 3 dil öğreniyorlar.
Büyük oğlum Mağusa Üniversitesi’nden mezun oldu bu yıl ve limanda çalışacak. Turizm çıldırmış durumda, yetişemiyorlar. Karşı sahillerden yatlar geliyor her gün. Zengin Fransızlar, İngilizler, İspanyollar, Norveçliler, inanamazsın, hepsi Kıbrıs için deliriyor. Girne limanı çekiyor onları daha çok, Beşparmaklar, orman, derin mavi deniz ve Zefirus esintisi! Yelken okulu olimpiyatlar için atlet yetiştirecek, göreceksin.
Haftaya Agios Nikolas Kilisesi’nde anma törenimiz var, unutma. Sabah erken gel, her zamanki gibi kiliseye gideceğiz, sonra da yüzmeye. Bir zamanların ünlü restoranı Alasia’nın olduğu yerde yüzeceğiz. Şimdi oraya Arsione deniyor. Bilmiyorum bu isim nereden geliyor. Duyduğuma göre Arsione Kıbrıs kraliçesiymiş. Eh işte, Maraşlılar, cinstirler, kendilerine has bir cins!
Öperim,
George
Söylemeyi unuttum, geçen gün küçük Anna’yı vaftiz ettik.
* Fotoğraflar: Avghi Frangopoulou - Petros Fiakkas
** İlk kez Phileleftheros gazetesinde yayınlanan söz konusu mektup yazarın özel izni ve özgün Türkçe çevirisi ile Yenidüzen'de de paylaşılmıştır.