İlk kez 28 Haziran 2016 tarihinde yani bundan üç yıl önce Kayıplar Komitesi yetkililerine bir şahitle birlikte göstermiş olduğumuz Mağusa Boğazı’nda efgaliptoların altında gömüldüğü söylenen bir “kayıp” için bir hatırlatma yapalım dedik…
Bu “kayıp” şahıs, bu bölgede çalışmaktaymış, sahile yakın bu yerde bir berifterocukta kendi çapında lokantacılık yapmaktaymış…
28 Haziran 2016 tarihinde onu defnetmiş olan şahitle birlikte Kayıplar Komitesi’nin o dönemki yetkilileri olan Kazılar eski Koordinatörü antropolog Okan Oktay ve dönemin Kıbrıslırum Üye Yardımcısı Ksenofon Kallis’e efgaliptoların altındaki bu olası gömü yerini göstermiştik.
Bu efgaliptoların altında bir evcik varmış 1974’te ve önünde de bir berifterocuk… Boğaz’daki bu yerde öldürülen sözkonusu Kıbrıslırum “kayıp” şahıs, işte bu efgaliptoların altına şahidimiz tarafından şiroyla gömülmüşmüş… 28 Haziran 2016’da göstermiş olduğumuz bu olası gömü yerini daha sonra bir kez daha 6 Şubat 2018’de Kayıplar Komitesi’nin o dönemki araştırma görevlileri Hristiana Zenonos ve Ünsal Özbilenler’e göstermiştik… Bu olası gömü yerini göstermemizin üzerinden iki yıl geçmişti ve bu kez efgaliptoların altında toprakla oynanmış gibi duruyordu… Her iki kez de yanımızda Komikebirli “kayıp” yakını, arkadaşımız Hristina Pavlu Solomi Patça da bulunmaktaydı…
Bu olası gömü yerini Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermemizin üzerinden tam üç yıl geçmiş bulunuyor…
Bir kez daha “Hatırlatma” yapalım ki dosyalar arasında bu olası gömü yerinin araştırılması yitip gitmesin diye düşünüyoruz…
*** Ulus Irkad yazdı…
“Yaşar Kemal’le Kuzey Kıbrıs’ta nasıl tanıştım…”
Ulus Irkad
Yaşar Kemal’le 1994 yılında Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin düzenlediği Kültür Festivali’nde karşılaştık. Hayatımda yaşadığım en mükemmel festivallerinden biriydi çünkü Türkiye’den sanatçılar, günü birlik uçaklarla Kıbrıs’a taşınmış ve burada söyleşiler yapmışlar, kitaplarını imzalamışlardı. Bu arada Necati Cumalıoğlu’nun Mağusa içindeki söyleşisi bayağı sorunlu olmuş, Cumalıoğlu bu söyleşisinde bana göre biraz da kompleksli davranmıştı. Hatta moderatörle de bir müddet tartıştığını hatırlıyorum. Aynı süre içinde Yaşar Kemal’le de tanıştım ve bayağı uzun bir ikili söyleşi yapmıştık. Onun “Allahın Askerleri” adlı öykü kitabını almış ve ismimi söyleyerek imzalamasını istemiştim ki bana dönerek:
-Kırk yıl önce olsaydı Irgat’a kitap verdim diye beni Türkiye’de içeri atarlardı demişti. Bunun üzerine kısa sayılmayacak bir söyleşiye başlamıştık.
Bana:
-Biliyor musun benim sizin liderlikle aramda kan davam var, demişti.
Ona biraz da şaşırarak
-Neyin kan davası efendim. Sizin burada aileniz mi var?
-Bir kardeşim vardı. Ama onu burada öldürdüler ve failleri bulunmadı, dedi.
-1974 sonrası mı geldi kardeşiniz buraya efendim, dedim.
-Hayır , benim kardeşim sendikacıydı, sosyalistti. 1965 yılında onu burada Kıbrıs’ta öldürdüler.
-Kimdi kardeşiniz efendim, gerçekten bu durumu yani kardeşinizin burada öldürüldüğünü bilmiyordum, affedin ne olur, dedim.
-Adı neydi kardeşinizin? diye gene sordum.
-Kardeşimin adı Derviş Ali Kavazoğlu’ydu….deyince olayı kavradım.
-Beyefendi, siz Derviş Ali Kavazoğlu’nu nereden ve nasıl tanıyordunuz ki?
-Onu ben Sofya’dan ve Moskova’dan tanıyordum. Ben onunla aynı odayı, aynı tabağı, aynı yemeği, aynı ekmeği ve aynı fikirleri paylaştım. Onun ölümü beni çok sarstı. O büyük bir insan, büyük bir sosyalist, büyük bir siyasetçi ve sendikacıydı, dedi.
Tekrar bana;
-Bu yüzden sizin liderliğinize kalbim kırık. Bugün de resmi davetlerine katılmadım, dedi.
(ULUS IRKAD – 1.3.2019)