Merter Refikoğlu
refikoglu@gmail.com
Öncelikle söylemekte fayda var ki, Gaile gibi ülkemizin en nitelikli dergilerinden birinden gelen yazı teklifi beni mutlu etmiştir. Bu kadar nitelikli yazarın, şairin, sanatçının yanında yazı yazmak benim için kolay olmayacak. Bu yazıda ülkemizin pek de duymak istemediği, genelde mekânsal planlama, özelde ise Mağusa, İskele, Yeniboğaziçi İmar Planı sürecini anlatmaya çalışacağım.
İngilizlerden kalma yasalarla, ülkemizin mekânsal planlaması yönetilemezdi. Bu eski yasalarla doğru şehirler yaratmanın zor olacağı anlaşılmış ve 1989 yılında İmar Yasası çıkarılmıştır. En basit anlamda, bu yasanın çıkması ile ümit edilen, ülkemizin şehirlerinin, köylerinin daha düzenli bir şekilde kalkınması ve büyümesi idi. Bir bölgenin nasıl kalkınabileceği, trafik probleminin nasıl çözüleceği, hava kirliliğinin nasıl önlenebileceği, evsel atıkların çevreye en az zararla nasıl yok edilebileceği, bölgenin eğitim ve sağlık gibi temek ihtiyaçlarının nasıl karşılanabileceği gibi birçok konu yeni yasalar ve planlarla çözülebilecekti.
Ancak güzel şeyler hayal edilerek başlanan yol, çok da olumlu ilerlememiştir. Ülkemiz gerçekleri yasanın uygulanmasını zorlaştırmıştır. Üzerinden 40 yıl geçmiş olmasına rağmen, İmar Yasası’nın ne olduğu, yasanın çıkarılma amacı, İmar Yasası ile ne murat edildiği maalesef ki ülkemizin birçok kesimi tarafından anlaşılamamış ya da anlaşılmak istenmemiştir. Dünyanın birçok ülkesi bu konuştuklarımızı yüz yıllar önce çözmüş olmasına rağmen, bizler 2021 yılında hâlâ bunları konuşabiliyoruz. Dünya alternatif ulaşım, yeşil kent, akıllı kent vb. konuşurken, bizlerin hâlâ kat yüksekliğini tartışıyor olmamız bu güzelim adaya haksızlıktır.
Düşünün ki, 1989 yılında çıkarılan İmar Yasası’nda, 2 yıl içerisinde Ülkesel Fizik Plan yapılacağı ve onun üzerinden de İmar Planları, Öncelikli Alan Planları, Alt Öncelikli Alan Planları vb. ile devam edileceği yazmakta idi. (Planları ayrıntılı bir şekilde burada açmayı düşünmüyorum. Merak edenler 55/89 İmar Yasası ve Ülkesel Fizik Plan Raporları’ndan detaylı bilgiye ulaşabilir) 1989’dan iki yıl sonra 1991 yılında çıkarılması gereken Ülkesel Fizik Plan 30 (otuz yıllık) bilinçli geciktirme ile 2015 yılında yürürlüğe girebilmiştir. Bu 30 yıllık kayıp ile Girne’nin, tarihi eserlerimizin, sahillerimizin, ormanlarımızın büyük bölümü kaybedilme noktasına gelmiştir. Şu anda şehirlerimizde, kişi başına düşen yeşil alan metrekare standardı sıralamasında dünyanın son sıralarında yer almaktayız. Bunun da başlıca nedeni plansızlıktır. Çünkü, bizim ülkemize egemen olan anlayış, ne kadar çok inşaat o kadar çok ekonomi, ne kadar çok yüksek kat o kadar çok kalkınmadır. Arpa, buğday, harnup, zeytin, enginar, üzüm vb. alanlara daha fazla yatırım yapmak yerine, her boş noktaya inşaat yapmak birinci tercihimiz haline gelmiştir. Eşine ender rastlanan sahillerimizi ziyaretçilerimize açıp milyonlarca turist çekmek yerine, oraları beş yıldızlı otellerle doldurup kumarcıların cebindeki parayla turizm yapmaya çalışıyoruz. Ülkemizde turistik yerlerimizi gezdirmek, yemek kültürümüzü tanıtmak yerine, uçaktan inen turisti otellerin içine tıkıp dışarısı ile bağını tamamen koparıyoruz. Turizm üzerine kafa yoran herkes, bu güzelim sahilleri 5 yıldızlı otellerle doldurmak yerine daha küçük ölçekli konaklamalar yapmamız gerektiğini bilmektedir. İlle kumar da bu ülkeye sokulacaksa, daha boş, verimsiz yerlere yapılması sağlanabilirdi. Çünkü kumara gelen insanların doğa, deniz, yemek vb.’den önce başka istekleri vardır. Bunu da en güzel sahillerde sağlamaya gerek yoktu.
Söylemekte fayda var ki yeteri kadar inşaat da, ihtiyaç kadar yüksek kat da bir ülke için gereklidir; gerekli altyapı da yapılarak. Ancak bizdeki sorun, boş görünen en küçük toprak parçasına, altyapısız, sınırsız inşaat yapma arsızlığıdır. Bunun sonucu olarak Girne’de gelinen noktayı görmekteyiz. Bu kadar güzel bir şehri, çok kısa bir sürede nasıl mahvettiğimizi günbegün yaşadık. Şu anda sadece biz şehir plancıları değil, tüm toplum bunun farkında olup olumsuzlukları dillendirmektedir.
Yazının başında bahsettiğimiz Ülkesel Fizik Plan’ın otuz yıllık gecikmesi İmar Yasası’ndaki diğer faaliyetleri de geciktirmiştir. İmar Yasası’nda plan hiyerarşisi içerisinde öncelikle Ülkesel Fizik Plan’ın hazırlanması ve ardından yine Ülkesel Fizik Plan’a dayalı alt ölçekli planların yapılması gerektiği belirlenmiştir. Dönemin belediye başkanı ve daha sonra bakanı Mustafa Akıncı’nın planla ilgilenmesi ve aynı ilgiyi Lefkoşa’nın diğer yarısından görmesinden dolayı Lefkoşa İmar Planı 2001 yılında kuzey-güney tüm Lefkoşa için hazırlandı ve zor da olsa yayımlandı. Bu çalışmadan dolayıdır ki o dönemlerde Lefkoşa biraz olsun kurtarılmıştı. Daha sonra yapılan İmar Planı değişiklikleri ve siyasilerin talihsiz yönetimleri ile şehrin kuzeyi yorgun, dağınık ve kirli bugünkü halini almıştır. O günlerden bugüne ülkede bazı planlama çalışmaları yapılsa da bunlar yeterli değildir. Şu anda ülkemizin büyük bir bölümü plansız bir şekilde yönetilmeye çalışılmaktadır.
Mağusa, İskele, Yeniboğaziçi İmar Planı çalışmalarının başlaması bizleri de sevindirmişti. Plan ile beraber bölgedeki kontrolsüz büyüme engellenecek, tarihi ve doğal zenginlikler korunacaktı. Plan ile nüfus dengelenecek, yeşil alanlar oluşturulacak, bölgenin altyapı, sosyal yapı ve ekonomik anlamda büyük eksiklikleri çözülecekti.
Bölgede orman alanları, özel çevre koruma bölgesi, kaplumbağa yumurtlama alanları, eski eser alanları, sulak alanlar, akifer ve dereler, tarımsal gelişme alanları, sahil şeridi, geleneksel köy merkezleri koruma alanları, Suriçi bölgesi koruma alanları mevcuttur. Plan ile beraber bu alanların zarar görmemesi için de önlemler alınacaktı. Yapılan araştırma ile bölgede çok fazla boş konut olduğu da görülmüştü. Bu fazla konut sayısının da azaltılması için çalışmalar da yapılacaktı.
Bölgede eğitim, sağlık, yeşil alanda büyük eksiklikler vardır. Dünya standartlarına göre çocuk oyun alanı, park ve spor alanları ile beraber 1 kişiye düşen yeşil alan 24 m2’nin altında olmamalıdır. Ancak bölgede bu rakam maalesef 6 m2’dir.
Plan ile beraber yukarıda sayılan sorunların çözülmesi beklenmekteydi. Ancak çalışmaların başlaması ile beraber bizlerin düşündüğü, verilere dayalı ve çözüm odaklı bilimsel plan ile siyasilerin ve rant çevrelerinin düşündüğü, ‘her bulduğun yere inşaat yap’ planı arasında epeyi farklar vardı. Her yönü ile planlı şehirler yaratmak için yapılması gereken çalışma, her metrekareye inşaat yapma isteği ile karşılaşmıştır. ‘Arayı bulma’ çabası içerisindeki siyasetin de beceriksizliği ile plan amacından uzaklaşmıştır.
Plandaki en önemli sorun Emirname ve İmar Planı çalışmaları başladıktan sonra yüzlerce naylon dosyanın hazırlanıp ‘kazanılmış hak’ kapsamına dahil edilmek istenmesi idi. Planın içerisine eklenen yasadışı maddeler, bu dosyaların önünü açmaktadır. Yukarıda bahsedilen sorunlara, kontrolsüz bir şekilde yapılacak bu inşaatlar da eklendiği zaman, bölge daha da kötü bir hal alacaktır. Bunun önlenmesi için de gerekli mücadele verilmiştir ve verilecektir.
Defalarca biz şehir plancıları tarafından dava edilen Emirname ve plan büyük çabalar ve kavgalar sonucunda içimize sinmese de 2019 sonunda bitirilmiştir. Ancak bu defa da UBP (Ulusal Birlik Partisi)’nin rant kanadı Başbakan ile beraber devreye girmiştir. Sorunların çözümü için dönemin başbakanı Ersin Tatar tarafından Başbakanlık’ta komite kurulmuş, komitenin başına da Ersan Saner getirilmiştir. Aralık 2019’da 15 gün boyunca geceli gündüzlü birçok meslek odasının, uzmanın yoğun bir şekilde yaptığı komite toplantılarının hiçbirine komite başkanı Ersan Saner katılmamıştır. Komite toplantılarından sonra bitirilen planın Resmi Gazete’de yayınlanıp yürürlüğe girmesi yine Ersan Saner tarafından engellenmiştir. Dönemin başbakanı Ersin Tatar, Ersan Saner’in de baskısı ile planın Resmi Gazete’de yayınlanmasını yasadışı bir şekilde engellemiştir. Ve Ersan Saner-Ersin Tatar ikilisinin ‘3 ay daha bu planı gözden geçireceğiz’ ‘6 ay daha bu planı tekrardan bitireceğiz’ oyalamaları ile bugüne kadar gelinmiştir.
Çiçeği burnunda atanmış Ersan Saner hükümetimizin, bölgeyi daha da mahvetme çalışmalarına devam ettiğini, bugünlerde yoğun bir şekilde duymaya başladık. Şehir Planlama Dairesi çalışanı meslektaşlarımız plana dokunmayı yasadışı bulduğu için, bu planda çalışmayı reddetmiştir. Şu anda mevcut yasalarımıza göre iki seçeneğimiz vardır: 3 yıllık emeği çöpe atıp yeni bir plan çalışmasına başlamak ya da bitmiş planın virgülüne bile dokunmadan onu yürürlüğe koymak. Ancak şu anda yapılan ikisi de değildir. Geçtiğimiz günlerde Müteahhitler Birliği, Şehir Planlama Dairesi’ne şehir plancısı göndermiştir. İnşaat yaparak ekmeğini kazanan bir kurum, tek amacı kamu yararı olması gereken devlet dairesine Birlik’in istihdam ettiği personelini yerleştirmiştir. Hükümet ve rant çevreleri bu yeni istihdam edilmiş arkadaşlarımız ile beraber, süreci bitmiş planı, yasadışı bir şekilde değiştirmeye başlamıştır. Bölgedeki Belediyeler ve Belediyeler içerisindeki rant çevreleri de buna yardımcı olmaktadır. Meslek Odaları, bölge halkı, sivil toplum örgütleri bu sürecin dışında tutulmaktadır. Ancak planın içinde bulunması büyük sakıncalara neden olacak müteahhitler işin merkezindedir. İşin yine mahkemede biteceği açıktır.
Bakalım bölgenin daha da kötü bir hal alması için ne gibi çalışmalar yapacaklar? Bizler de her zaman olduğu gibi bunun karşısında duracağız. Ülkenin geleceği için, umarız ki kazanan rant çevreleri değil, bilim olur.