İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA MAĞUSA’DAN HATIRALAR…
Ulus Irkad
1975 yılında 18 yaşımda Baf’tan gelip Mağusa’ya yerleştim ve 45 yıldır Mağusa’da yaşamaktayım. Bu 45 yıl içinde birlikte Baf’tan geldiğim insanların çoğu, ninelerim, dedelerim ve babam da çoktan göçüp gitmişler uzaklara. 1980 yılında öğretmenlik görevime ilk önce Şehit Osman Ahmet İlkokulu, daha sonra da 1991 yılında Gazi İlkokulu’nda başladım. 37 yıllık öğretmenlik hayatımda binlerce çocuğu veya öğrenciyi okuttum. Şehit Osman Ahmet ilkokulu 1975 yılında kurulmuştur ama bina daha önce bir Kıbrıslırum ilkokuluydu. 1991 yılında gittiğim Gazi İlkokulu ise 1920’li yıllarda kurulmuş ve çeşitli zamanlar çeşitli isimler almış bir okuldu. Okulun binalarının barındırdığı binlerce anısı olduğunu, bana anlatılan gerçek öykülerle farkına vardım. Bu okulun tarihiyle de ilgilendim. Mesela yanlış biliyordum; okulun 1920’li yıllardaki ismi Gazi İlkokulu değildi. 1939 yılındaki ismi “Mağusa Muhtelit Mektebi” olarak geçiyor. Daha öncesi zamanlarda da çeşitli isimler aldığını fotoğraflardan buldum. 1939 yılında elime geçen bir fotoğrafta okulun pencerelerinin kum torbalarıyla dolu olduğunu ve bu torbaların sırf Nazi Alman ve İtalyan uçaklarının hava saldırılarından kurtulmak için konduğunu farkettim. Bu konuda elde etmiş olduğum birçok fotoğrafta okulun çeşitli zamanlarda değişik isimleri olduğunu da ortaya çıkardım. Gazi İlkokulu olması belki Atatürk’ten ötürü de olabilir diye düşünüyordum ama belli ki bir ikinci nedeni daha olduğunu araştırmalarımla ortaya çıkardım. Geçenlerde Mağusalı olup zengin bir fotoğraf koleksiyonu olan Sayın Dr. Özkan Korun Bey’in bana gönderdiği, 1940’lı yıllarda İkinci Dünya Savaşı sırasında bombalanan Mağusa Muhtelit Mektebi veya Gazi İlkokulu resmiyle altına da yazılan anılardan, okulun adının Alman Swastikaları veya İtalyan savaş uçakları tarafından bombalanan okul viranesiyle Gazi İlkokulu olduğunu, İngiliz Döneminde Kıbrıs İngiliz Hükümetinin de onayıyla, İkinci Dünya Savaşı sırasında okulun bombalanmasından ve savaş sırasında Gazi çıkmasından ötürü, okula Gazi isminin verildiği görüşü bana çok yakın geldi. Bu arada okul bombalanmadan önce limandaki alarm borularıyla uyarılan öğrencilerin, okul içindeki sığınağa dolarak, öğretmenleriyle birlikte canlarını kurtardıklarını da öğrendim. Okulun tarihiyle okulda 26 yıl öğretmenlik yaparken de ilgilenmiş ve okulun İkinci Dünya Savaşı sırasında yanındaki Venedik Sarayı ve tarihi anıtlar da dahil, MTG sahası yanındaki boş bölgeler ve burçlar ve de dıştaki Baykal Bölgesi’nin de, İngiliz Askeri Garnizonu olduğunu öğrenmiştim MTG sahası yanında İngiliz Hint askerlerinin konuşlandığını, çok değişik adetleri olduğunu, mesela keçi eti yediklerini, özel kasapları olduğunu, özel palalaları ile bu keçileri kestiklerini, eğer bir defada bu keçinin başı kesilmezse uğursuz addedilerek, etini yemediklerini, o günleri yaşayan Mağusalılar anlatmışlardı. “Mağusa Muhtelit Mektebi”nin içinde öğrencilerin ders yaptıkları sırada, herhangi bir uçak saldırısında bu çocukların hemen okul avlusundaki sığınaklara öğretmenleri vasıtasıyla girdikleri, resimde görülen bombalama sırasında sığınakta olduklarını da öğrendim.
Gene Savaş sırasında Mağusalı Kıbrıslırum/Kıbrıslıtürk genç kadınların Mağusa Hastahanesi’nde hemşire kursu gördükleri, herhangi bir saldırıda meydana gelecek yaralanma veya ölümcül kayıplara derhal İlk Yardım müdahalesi için kurs gördüklerini de bulduğum fotoğraflarda öğrendim. O günlerde limanda görev yapan eski Mağusalılardan rahmetlik Ahmet Aysergili, Alman/İtalyan uçaklarının saldırılarında limanda bombalanan petrol varillerinin nasıl havaya kalkıp burçlara kadar yükseldiğini hatırladığını bana anlatmış, yer yer Mağusa Bölgesi’nin çeşitli yerlerine sahte, tahtadan uçaklar yerleştirerek, onları şaşırtarak, buraları bombalamalarını sağladıkları, geceleyin casuslarını paraşütle indikleri bölgelere de, tuzak olsun diye teller ve tuzaklar kurduklarını belirtmiş ve bu konuları yakında çıkacak olan kitabıma almıştım. Rahmetli Ahmet Aysergili bana gene aynı tuzakları Lefkoşa Havaalanı çevresinde de, sırf Nazi ve İtalyan uçaklarını şaşırtmak için kurduklarını anlatmıştı. Genelde Alman Casusları boş alanlara geceleyin paraşütlerle indirilmekte, buralarda casusluk yaptıkları için İngiliz Hükümeti’nin tedbir aldığını defalarca söylemişti. Gene eski Mağusalılar, İngilizlerin gerek denizaltı saldırılarına, gerekse havadan saldırılara hazırlıklı olduklarını, limanda askeri hücumbotlar bulunurken, Mağusa Kalesi üzerinde de uçaksavarlarını diktiklerini, bana anlatmışlardı. Eskilere göre o günlerde uçaksavarlarla en az üç Nazi veya İtalyan Savaş Uçağı’nın düşürüldüğü de bana iletilmiştir. Mağusa bombalanırken, o ikinci Dünya Savaşı günlerinde birçok insanın da muhakkak anıları vardı.
Metin İrfan arkadaşım bana Limana düşen bombadan dolayı annesinin arkasının yandığını, çocuk arabasında olan bebek yani en büyük ablasının da basınçtan dolayı kulaklarının patlayıp hayatını kaybettiğini anlatırken, Dr. Özkan Korun Bey Alman uçaklarının; Othello kalesinin deniz içindeki uzantısının da bombalandığını, hatta bu kısmında çatlama meydana geldiğini belirtti. Bu arada bir İtalyan Uçağı Paralimni köyü yanındaki göle düşmüş (içinde su yoktu), pilotun İngilizler tarafından esir alındığını, kendisinin kayınpederi dahil, bu olayı Mağusalılardan gidip görenlerin olduğunu bildiğini bana belirtmiştir.
Sayın Dr. Özkan Korun yine bana verdiği bilgilerde, geceleyin Mağusa’da evlerde ışık yakılmasının yasak olduğunu, olaylar sırasında Mağusa halkının Hükümet tarafından köylerdeki akrabalarının yanlarına gönderildiğini eklemiştir.
Şu anda İngiltere’de yaşayan eski Mağusalılardan Gökay Uçar ise, Italyan uçaklarının çoğu tarihi yerleri bombalamadığını, rahmetli babasının kendisine söylediğini, mesela onların camiyi yerle bir edebileceklerini ama çok titiz davranarak yalnız üsleri bombaladıklarını, Akkule, cami ve bazı kiliselerin bombalanmadığını babasının kendisine anlattığını, limana düşen bir İtalyan uçağının pilotunun kafasının koparak Liman’a, vücudunun da uçakla birlikte denize girdiğini, babasının pilotun kafasını bulup morga götürdüğünü belirtmiştir.
Yine Mağusalı olan Ertan Ince de “Genellikle İtalyan uçaklarının bombardımanından bahsedilirdi. Şu an evi, kapalı Maraş’ta, kapalı olan futbol sahası yanındaki Evripidu sokağında kalan büyük dayım rahmetli Ahmet Soyer (Amerikalı), evinin çok yakınlarına bir bombanın düştüğünü ve seyyar satıcı bir Rum’un hayatını kaybettiğini bize anlatmıştı. Hatta o patlayan bombanın iri iri, kenarları keskin şarapnel parçalarını evinin arka tarafında bir kenarda hatıra olarak muhafaza ediyordu. Bizler büyük dayımın evine sürekli gittiğimizden, arada bir merak ettikçe bu parçaları alır, ilgiyle izler ve yerine koyardık. Belki de, üstünden 46 yıl geçmesine rağmen o parçalar hala daha oralarda duruyordur” diye bir anısını aktarmıştır.
1949 yılından 1974 yılına kadar Mağusa-Maraş Bölgesi’nde yaşayan Kıbrıslı bir İngiliz olan Edward Facey, yayınladığım hemşire fotoğraflarında annesinin fotoğrafını görünce ta Londra’dan bana Facebook kanalıyla gönderdiği anılarında şunları yazmıştır:
“Hatırladığım kadarıyla sadece iki veya üç ciddi Alman veya İtalyan hava saldırısı olduğunu büyüklerim bana anlatmıştı. Annem, 1940 yılında ailesiyle İngiltere’den Kıbrıs’a bekar bir hemşire olarak gelmişti”.
Edward, Dr. Özkan Korun Bey’in bana gönderdiği fotoğraflardan bazılarının annesine ait olduğunu, ama 1974 yılında evlerini Maraş’ta terkederken tüm albümlerinin evlerinde kaldığından dolayı bu fotoğrafların çoğunun şimdi elinde olmadığını belirtmiştir.
Edward’ın annesinin ailesi, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Tren İstasyonu ve Limanın yanında yaşamaktaydılar. Annesi babasıyla 1940 yılında Mağusa’da hemşire iken tanışmışlar. Babası İngiliz Ordusu’nda görevliydi ve Kıbrıs’a ikinci gelişiydi. Bu arada hastahanede yaralanmış bir meslektaşını ziyaret ediyordu ki annesini görüp ona aşık olmuş. 1942 yılında Kıbrıs’ta evlenmişler. Birlikte İngiltere’ye döndüler ve 1949 yılında tekrar geri geldiler. O yıl babası ordudan emekliye ayrılmış. Edward: “Ben Kıbrıs’ta doğup büyüdüm. Ailemin anlattığına göre İkinci Dünya Savaşı’nda Mağusa üzerinde keşif uçuşları vardı ve çok azı hava saldırısıydı” diye yazmıştır. Ona göre, daha fazla Mağusa’ya ciddi olarak en fazla üç hava saldırısı olduğunu, daha fazla dedesinin anlattığı ciddi bir olayı anımsadığını; Dedesi tren makinisti olduğu için bir treni yönetirken bir hava saldırısında treni durdurarak kendini korumak için saklandığını, babasının asker olarak ilk görevinin 1930-34 yıllarında, ikinci görevinin de yine Kıbrıs’ta 1940-1944 yıllarında ifa edildiğini eklemiştir. Babası Sherwood Alayında Mısır, Alalameine ve Tobruk’ta aynı yıllarda görev yapmıştı.
Eski Mağusalılardan Tassos Syngrassides de bana gönderdiği mesajda babasının kendisine Alman ve İtalyan uçaklarının Mağusa’yı bir veya iki defa ciddi bir şekilde bombaladıklarını söylediğini belirtmiştir.
Bu yazının yazılmasında bana katkıda bulunan tüm Kıbrıslılara teşekkür ederim…
İkinci Dünya Savaşı’nda Mağusa’nın nörsleri görev başında… Savaşa rağmen hastanede doktorlardan bakım ve tedavi dersi de almaktaydılar. Mağusa her an bombalanma tehlikesi altındaydı… (Dr. Özkan Korun’un arşivinden/Ulus Irkad).
“Mağusa Muhtelit Mektebi”… Tarih: 11 Mayıs 1941… Nazi ve İtalyan faşist remimi uçaklarının bombalayacağı bekleniyordu ki arkada görüldüğü gibi pencerelerde kum torbaları vardı.
İkinci Dünya Savaşı esnasında Mağusa’da öğretmenler de saldırılara karşı ilkyardım dersleri almaktaydılar… Bu resim işte o günlerden… Sağdan ikinci Türkan Uludağ…
Rusya’dan Kayıplar Komitesi’ne 50 bin dolar bağış…
Lefkoşa, 27 Ocak 2020 (T.A.K): Rusya Federasyonu’nun Kayıp Şahıslar Komitesi’ne 50 bin ABD Doları bağış yaptığı bildirildi.
Kayıp Şahıslar Komitesi’nden verilen bilgiye göre, dün, Komite’nin antropoloji laboratuvarını ziyaret eden Rusya’nın Kıbrıs’taki Büyükelçisi Stanislav Vilioroviç Osadchiy bu ülkenin Komite çalışmalarına yaptığı ilk bağış olan 50 bin Doları komiteye takdim etti.
Açıklamada, bağışın yıllardan beri birçok kayıp ailesini etkileyen kayıpların akıbeti konusundaki belirsizliklerin ortadan kaldırılması, kazı, kimliklendirme ve ailelere teslimi çalışmalarını destekleyeceği kaydedildi.
Açıklamada bugüne dek her iki toplumdan 969 kayıp şahsın kimliklendirilerek aileler teslim edildiği ifade edilerek, komitenin bağışlarla ayakta durduğu yinelendi.