“Mağusa’da Baykal Tüneli nasıl oluşturuldu?”

Sevgül Uludağ

Mehmet Türkdoğan

20 Temmuz 1974 gecesi Baykallılar’ı kurtuluşa götüren Baykal Tüneli ve Baykal Kapısı'nı (*) kimlere borçluyuz, nasıl oluşturuldu?
Her  şey 2 Kasım 1965'de Kıbrıslırum askerlerinin saldırıları sonucunda, 3 Kasım1965'in ilk saatlerinde Namık Kemal Lisesi ve türbeler bölgesinin işgal edilmesi ile başlar.

DR. BURHAN NALBANTOĞLU’NUN ÖNGÖRÜSÜ...
Bu olaydan sonra Mağusa kalesi dışında, Baykal bölgesinde yaşayan Kıbrıslıtürkler'in güvenliği gündeme gelir. İleride oluşabilecek bir işgal tehlikesine karşı burdaki insanları güvenli bir şekilde kale içine geçirebilmek için rahmetli Dr. Burhan Nalbantoğlu, bugün Anıt Çarşı Merkezini'nin hemen arkasında bulunan, ablası Şükriye Osman Yetkin'e ait evin garajından, kale hendeğine bir tünel kazma öngörüsünde bulunur. Bu öngörūyū 1967 yılında yūksek mimar Osman Saner bey, Baykal bölūğündeki mücahitlerin (**) yardımıyla 4 aylık bir sürede gizli bir şekilde gerçekleştirir. Çalışanlar dışında, kullanılacağı zamana kadar bu 65 metre uzunluğundaki tünelden kimsenin haberi olmaz.

TÜNELİN TAMİRATI... 
Aradan 5 yıl geçer. 1972 yılında Türkiye'deki yüksek tahsilini tamamlayıp gelen ve Baykal Tüneli'nin muhafızı olan Şükriye, Osman Yetkin ailesinin oğulları Arif Yetkin, tünelin giriş kısmının çöktüğünü, ahşap merdivenin de çürüdüğünü tesbit eder.
1973 yılında Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'ni bitirip takım komutanı olarak Baykal bölüğüne atanan çocukluk arkadaşı Güner Kemal Kılınçlı'ya tünelin bu durumda kullanılamayacağını, acil tamir istediğinden bahseder. Güner Kemal Kılınçlı hemen ilgilenir.
Tünel ağzını temizletip, getirdiği taşlarla ördürür. 5 metre derinlikteki tünelin girişine insanların kolayca inebilmeleri için de demirden döner bir merdiven yaptırır.
Demir merdiveni Karakollu Kemal Kırıkkale ve ekibi yapar.

GRUPLAR HALİNDE GEÇİŞ... 
Bu tünel ve demir döner merdiven sayesinde 20 Temmuz 1974'de saldırıya uğrayan 1500 kadar Baykallı Kıbrıslıtürk, gece saat 21.00'de başlayıp 01.30'da tamamlanan bir operasyonla karşı güçlerin haberi olmadan hendeğe geçirilir.
Tüneldeki tahliyeyi Arif Yetkin, babası Osman Yetkin ve Münür Çavuş (Özbilgen), Baykallıları onarlı guruplar halinde geçirerek sağlar.
Hendekten de, 1544 yılında Venedikliler tarafından  Osmanlı tehlikesine karşı yapılmış Akkule Tabyası'nın kuzey doğusundaki ahşap kapıdan (Baykal Kapısı) geçip kale içine güvenli bir ortama ulaşırlar.
Ulaşırlar ama kurtuluş sevinci hüzünle sonlanır. 1973 yılında ilgilenip tünel girişine yaptırdığı demir merdiven sayesinde tahliyenin hızlı ve güvenli bir şekilde tamamlanmasını sağlayan Güner Kemal Kılınçlı, 20 Temmuz sabahı Sakarya Alasya İlkokulu savunmasında en önde savaşırken şehit düşmüştür.
Şehit olduğu dönemde Mağusa Belediyesi'nde mali işler sorumlusu olarak çalışmakta idi. Güner Kemal Kılınçlı Mağusa belediyesinin tek şehididir.
Baykal tünelinin mimarı ve 1964-1974 yılları arasında Mağusa'ya pek çok sosyal tesis yapmış Osman Saner, Mağusa'nın en üretken şair ve yazarı Bülent Fevzioğlu, akademisyen Zeki Akçam bu tarihi mekanın ve olayların oluşumunu bir müze ortamına dönüştürebilmek için yıllardır girişimde bulunmaktadırlar.
Dilerim  2024 yılında, Baykallılar'ın kurtuluşunu sağlayan tünelin kullanılışının 50. yılında müze girişimi sonuçlandırılır ve bu tarihi tüneli yaratanlar, özellikle kazı işinde yerin 5 metre altında canlarını hiçe sayıp çalışanlar, tahliyeyi sağlayan sivil ve askeri görevliler onurlandırılır. Bu onura tünele katkı koyan ve bugün aramızda olmayanların aileleri de dahildir.
Binlerce Baykallı'nın hayatını kurtaran bu kahramanlara karşı ödenmesi gereken bir vefa  borcumuz vardır.
İlgilileri ve yerel yönetimi göreve davet ediyorum. Hiç bir şey geç değildir...

(*)  Baykallılar'ın 20 Temmuz 1974 gecesi hendekten kale içine geçerken kullandıkları bu tarihi Venedik kapısına "Baykal Kapısı" ismini önererek, bu kapıya yeni bir tarihi kimlik kazandıran, aynı zananda Baykal savunmasında  genç bir öğrenci olarak yer alan Dr.Özkan Korun'a  teşekkūr ederim.

(**)   Baykal tünelini kazanlar :
Yöneten: Erdoğan Aşardağ
Kazanlar: Arif Yetkin, Sultan Kıraner, İbrahim Gūngör, Mürsel Tevfik, İlker Kemal, Mustafa Çeto, Süleyman Hüseyin, Osman Yak, Selim Seler, Tünay Kemal, Erdal Yanardağ, Türkay Cemal, Emcet Yangıncı, Cemal Ayalı, Hasan Nihat Ahçıoğlu,  Alpay Kocareis, Mustafa Asso,  Hüseyin Beyköylü, Şakir ve Mithat, Yusuf Yüney, İbrahim Apaydın.

Not: Yazımın hazırlık aşamasında olaya tanıklık eden Sn. Osman Saner, Sn. Arif Yetkin, Sn. Kemal Kırıkkale'nin bana vermiş oldukları değerli bilgiler ve şehit Gūner Kemal Kılınçlı'nın resmini sağlayan Sn. Hasan Kılınçlı’ya teşekkür ederim.

Kaynak kitap: Turgay Bülent Göktürk, Varoluş Mücadelesinde Mağusa Sancağı (Hilmi Kılgın ( Hilmi Komutan) 'ın Arşivinden) 2020.

ÖZGÜL GÜRKUT VE DAMLA SOYALP’TAN...
Ahmet Okan arkadaşımız da bu tünelle ilgili olarak Özgül Gürkut ve Damla Soyalp’ın kaleme aldığı “Yarım kalmış bir yaşam: Dr. Burhan Nalbantoğlu” adlı kitaptan alıntı yapmıştı yıllar önce HAVADİS gazetesinin POLİ dergisindeki sayfasında. Ahmet Okan şöyle yazmıştı: 
“Bu hikayenin ve tanıkların anlattıkları, Özgül Gürkut-Damla Soyalp imzalı “Yarım Kalmış Bir Yaşam: Dr. Burhan Nalbantoğlu” adlı kitapta toparlanmış.
Biz de bu yazımızda bu kitapta yer alan anlatımların önemli bir kısmını alarak olayı aktarmaya çalışacağız:

İsmail Bozkurt:
“Nalbantoğlu, bunun çaresini Baykal Bölgesinden sur içine bir yer altı tüneli kazdırmakta buldu.”
 

Arif Yetkin:
Tünel Kazma işi dayımın fikriydi. Bir gün eve geldi ve : Lefkoşa’da Rum mevzilerinin altında tünel kazdık. Burada da hendeğe kadar bir tünel kazalım. İleride ihtiyaç olursa Suriçi’nden buraya takviye gelir. İcap ederse de siz o tarafa gidersiniz, dedi.
Böylece fikir ortaya atılmış oluyordu. Gerisi bu tünelin nereden kazılmaya başlanacağı ve bilirkişilerin, teknik insanların görüşlerini almaya kalıyordu.
Osman Saner:
“Bir gece beraber nöbetteyken konuyu açtı. Nasıl yapabileceğimizi konuşup tartıştık ve bir karara vardık. Tüneli kazmaya bahçesinden başlayıp tamamlayacaktık. Aşağı yukarı 65 metre uzunluğunda ve ana yolun altından geçecekti.”
Anayol elbette o günlerde tehlikeli bölgeydi. Çünkü Rumlar da oradan gelip geçiyorlardı. Bu endişe yaratan bir durumdu.

Ali Yetkin:
“Mimar Osman Saner elinde bir pusulayla geldi. O zaman memlekette mimar az. En yakın noktayı birlikte tespit ettiler. Bizim evin yanında tahtadan bir garaj vardı. Dayım arabasını hep oraya koyardı. İşte o garajdan hendeğe kazılacaktı tünel. Pusulayla ölçüldü, karar verildi.”
Kısacası yer tespit edilmişti. O yer Dr. Burhan Nalbantoğlu’nun evindeki bahçelik alandı. Tünel oradan kazılmaya başlanacaktı.

Osman Saner:
“Önce 3 metre çapında bir kuyu şeklinde 5 metre derinliğe inilecek, oradan da 2 mere yükseklikte, 1 metre genişlikte tüneli kazacaktık. Tünel üzerinde 3 metre kalınlığında bir toprak kalacaktı. Bu da çöküntüyü önleyecekti.”
Konu Sancaktarlığın nezdinde de tartışılır. Çünkü kazılacak tünel için muhtemel sorunlara karşı önlemler alınması gerekiyordu.
Dönemin Baykal Bölük Komutanı Erdoğan Aşardağ da devreye girer.
Bu toplantıda Dr. Burhan Nalbantoğlu Aşardağ’a projesini anlatır.
Aşardağ önce şaşırır ve “Yahu orası Rum’un geçişi merkezi. Nasıl olacak bu iş?” diye sorunca Nalbantoğlu “Gün gelecek bu sana lazım olacak” diye yanıtlar.
Sorun çoktu. Örneğin tünel kazarken çıkacak toprak nereye taşınacaktı. Bunun üzerinde kafa patlatılır.
Günlerce süren tartışmalardan sonra tünel projesi devreye girer.

Erdoğan Aşardağ:
-“Kazmayı ben organize ederim” dedim.
-“Peki nasıl yapmayı planlıyorsun?” diye sordular.
-“Bir plan çıkartıp gelirim” dedim.

Mesele çok gizli yapılmalıydı çünkü o yoldan Rumların gelip geçtiği konusunda herkes endişeliydi, bu yüzden gizlilik esas olmalı, projede yer alacak insanlar da buna göre seçilmeliydi.
İbrahim Tezel:
“Bir akşam saat 6-7 sularında bir subay ve Dr. Burhan Nalbantoğlu beni çağırdılar. Bahçe içinde çinkodan yapılmış küçük bir garaj vardı onun içine girdik. İçerisi boştu ve bize ‘buradan sekiz on ayak bir tünel kazacaksınız’ denildi. Tünel o garajın içinden başlayıp kalenin içine kadar gidecekti. Hiç vakit kaybetmedim. Ertesi gün adam toplamaya başladım. Gönüllülerle birlikte tüneli kazmaya başladık.”
Tünel kazma işi 20 kadar insanla yapılıyor, gündüz herkes işine gücüne devam ederken, geceleri tünel kazmayı sürdürüyorlardı.

Erdoğan Aşardağ:
“O delikten başladık kazmaya. Bu tünel iki kişinin geçebileceği bir tünel olmalıydı. Uzun boylu bir adamın koşarak geçebileceği bir tünel. Ne emeklemeli, ne de yürümeli. Koşmalı.”
Arif Yetkin:
“Şanslıydık. Çünkü öyle bir topraktı ki kazıldığı anda hava vurunca taş keser, sertleşirdi.”

Osman Saner:
“Yumuşak kayaydı kazdığımız tünel. Bu nedenle hâlâ sağlamdır ve yıkılmadı.”
Anlatıldığına göre bir Rum tüccarın mertekleri alınmış ve tünel kazıldıkça merteklerle destekleniyordu. Bu şekilde kısa zamanda 35 metrelik bir kazı işi yapılmıştı.
Ancak, kazı işleri yapılır ve yol alınırken bir sorun çıkar.

Arif Yetkin:
“Tövbeler olsun, vururuk guspoyu kum dökülür. Aman Allahım! Ne yapacayık?”

Osman Saner:
“Bir kum yığını bulduk. Akıyor. Devamlı kum akıyor.”
Bu durumda ne yapmalıydılar. Erdoğan Aşardağ ile Osman Saner birlikte Dr. Burhan Nalbantoğlu’na giderek durumu ona anlatırlar.
 

Nalbantoğlu’nun ilginç bir önerisi olur:
-“Erdoğan sen halledecen bu işi. Yürü git dedeme, otur karşısına ve bu işi sor. Orada bir dere yatağı vardı. O dere yatağının nerede olduğunu sana göstersin ve nereye gideceğini söylesin.”
Söylendiğine göre, kum yığınından dolayı yön bulmak zorlaşmıştı. Tünel nereye, hangi yöne doğru kazılmalıydı?
İmdada Nalbantoğlu’nun dedesi yetişecek ama Şükrü dayının aklı bir gidip bir gelmekte.
Erdoğan Aşardağ Şükrü dayı ile konuşmasını şöyle anlatır:
“Gittik Şükrü dayının yanına oturduk. Burhan Nalbantoğlu’nun ablası Şükriye bize kahve yaptı. Şükrü dayının hafıza bir gider, bir gelir. Bir adam koydum yolun üstüne ve Şükrü dayıya;
-‘Şükrü dayı, bak orada bir dere yatağı bulduk. Nereye gidersem kurtulurum bu dere yatağından? Doğru gidemiyorum. Sola mı döneyim? Diye sordum’
-‘Yok’ dedi.
-‘Nereye gideceğim’ diye tekrar sordum.
Fakat Şükrü dayının hafıza yine gitti. En sonunda hatırladı.
-‘Sağa git bir 5 metre de ondan sonra kurtulun’ dedi.

Şükrü dayının hatırladığı doğru çıkar. Tünel sağa doğru kazılır. O yön istedikleri yöndür.
 

Osman Saner:
“Arkadaşlara kum akıntısının olduğu bölümü tıkayıp sağa dönmelerini söyledim. Döndük 5 metre kadar gittik ve tekrar eski rotamıza yöneldik.”
Tünel kazıları devam ederken bu gibi sorunların yanında başka sorunlar da çıkıyordu. Yol üstüne yol çalışmaları yapan Rumlar asfalt kazarken, onlarla buluşacaklarmış gibi tehlikeli anların yaşandığı olur ancak bunlar da atlatılır.

Büyük gizlilikle yapılan tünel kazıları yine de etraftan kuşku çekiyordu. Kimi Rum komşular tünelin kazındığı evin sahiplerine sorular sorar, onlar da “tuvalet kazarız, kuyu kazarız” şeklinde cevaplar veriyorlardı.
Şüphe duyanlar komşularla da sınırlı değildi.
Kimi Mücahitler çevreyi gözetliyorlardı. Şüpheli gördükleri şahısların hareketlerini izliyor ve gelecek bir tehlikeyi önceden sezmeye çalışıyorlardı.
BM askerleri bölgede devriye yaptıkları gibi Rum polis komutanlarının gözü de bu çevredeydi.
Ancak, gizlilik bozulmaz ve tüm şüpheler boşa çıkartılır.
Aradan tam 4 ay geçmişti.

Arif Yetkin:
“En sonunda hendeğin duvarını bulduk, toprağı hafiflettik. Artık açmak için basit bir darbe yeterliydi. Diğer taraftan da kalenin taşlarını söküp toprağı bıraktık. Tünelin ev tarafındaki girişinin üzerini de toprakla kapladık ve keçileri üzerine bağlayarak kamufle ettik.”
 

Erdoğan Aşardağ:
“Hendeğe ulaşmıştık. Şimdi hisarın altından Muğusa Suriçi’ne girmek vardı. Hisarın tam yanına güzel bir delik açtırdık. Bir de güzel merdiven ayarladık. İhtiyaç hasıl olduğunda o merdiven konacak. Ama hesaplamadığımız bir şey vardı. O da yaşlı insanların da oradan geçeceğiydi…”

Tünel tamamen yapıldığında yıl 1967 idi.
O dönemler tünele gereksinim duyulmadığından kapalı kalır. Kalır ama, içindeki tahtalar ve merdiven çürür.
Bir gün herhangi bir olay olursa tünelin kullanılamayacak hale geldiğini bilen Arif Yetkin durumu defalarca çevresine anlatır. Kendisi de Türkiye’ye tahsiline gider. 1972 yılında tahsilini tamamlayıp adaya dönen Yetkin, tünelle tekrardan ilgilenir. Yetkin olayla ilgili şunları söyler:
“1972’de fakülteyi bitirip döndüğümde fakülteden sınıf arkadaşım Güner Kemal Mağusa’ya Baykal Bölgesine takım komutanı olarak geldi. Durumu ona anlattım. Kiminle konuştuysa konuştu, baktım 2 kamyon taş getirtti, o duvarları ördürdü, bir de tünele iniş sağlayacak bir döner merdiven yaptırdı. Bizi kurtaran o oldu. Yoksa 1973’te Güner Kemal onu yaptırmasaydı kimse geçemeyecekti. Aşağıya nasıl inecekti?”

Sağlamlaştırılan tünel 1974 yılında kullanılacaktı. Sözünü ettiğimiz kitabın yazarları şu notu düşerler: “1973 yılında yapılan tadilatla sağlamlaştırılan tünel, 1974 Harekatı sırasında birkaç kişi hariç tüm Baykal’ın kurtulmasını sağlar.”
Çatışmaların yoğunlaştığı o günlerde Baykal’daki insanlar tünel vasıtası ile surlar içine alınır.
 

Erdoğan Aşardağ:
“Tünel kazma işini o kadar gizli tutmuştuk ki, ahaliye tünel var, tünelden kaçacaksınız dediğimizde, onlarla alay ettiğimizi zannettiler.”

Arif Yetkin:
“8 buçuk, 9 gibi çarpışmalar başlayınca Ahmet komutan tünelin ağzını açmamı söyledi. Son kazmayı ben vurdum. Ancak herkes ya yıkılırsa diye tünele inmeye korkuyordu.”
Gönül Kadı:
“O gece abimle Münir Çavuş inip tünelin ağzını açtılar ve ilk biz kaçtık.”
 

Arif Yetkin:
“İki av tüfeğim vardı. Kız kardeşlerime verdim. Onlarla birlikte ilk olarak Kemal Karaderi ve eşini geçirdim. Bir arabacı fenerim vardı. Onunla yol göstererek 10’ar kişilik gruplar halinde bütün Baykal’ı tünelden geçirip Suriçi’ne taşıdık. Mücahitler de dahil birkaç kişi hariç sağ salim geçtik.”

Pembegül Hadımcı:
“O gece tünelden geçen biri;
-‘Burhan Nalbantoğlu’nun abidesini dikmek lazım’ dedi.
Bunu duyan annem düşüp bayıldı. Şehit olduğunu zannetti. Çünkü insan şehit olunca abidesi dikilir diye düşündü. Oysa insanlar minnet duydukları için söylediler. Annem dayımın sesini duyana kadar da rahat etmedi.”

Osman Saner:
“Ben o zaman Lefkoşa’daydım. İsmet Kotak’ın kayınpederi İbrahim dayı Mağusa’dan Lefkoşa’ya gelmişti. Beni gördüğünde;
-‘Sizin yaptığınız o tünel Baykal halkının canını kurtardı’ dedi.
Ben bu lafı duyunca o zaman büyük bir heyecan duydum. Hakikaten yaptığımız iş halka yaradı.”

Dr. Ali Atun:
“Burhan öngörüsü ile bütün Baykal’ı kurtaran kişidir.”


Dr. Burhan Nalbantoğlu, mücahit arkadaşlarıyla...

Yazının tamamı:  https://www.havadiskibris.com/274111-2/

(HAVADİS – POLİ Dergisi – Ahmet Okan).