Ulus IRKAD
Ben Baf'ı 1975 yılında Temmuz ayında terkettim. Ailem ise Ağustos aynında terketti aynı sene. 1975 yılında Mağusa'ya yerleştik. Daha yeni açılan Maraş Bölgesi'ne... Babam da Halkla İlişkiler Müdürü olarak görev değiştirmişti, öğretmenlikten Halkla İlişkiler Müdürlüğü'ne atanarak...
Mağusa'ya yerleştirilen göçmenlere yardım etmek için oluşturulan bir büroydu bu. Babam canla başla bu görevi ifa etmeye çalıştı 1980'li yılların ortalarına kadar... Hatta bir aralık Kaymakam Yardımcılığı da yaptı görevinin sonlarında.
1975 yılında, Mağusa'ya geldiğimizde babam ve annemin babalarından yeğenlerini hemen yanımızda bulduk. Burada Kamil Songur amcamızla Ahmet Songur amcamızı unutamam. Mağusa'da aslen Kaleburnulu Songara Dayının oğlularıydılar ve Songara Dayı da dedelerimin Kaleburnulu birinci yeğenleriydiler.
Aynı şekilde Serbülent ailesinden İzzet Hoca ailesi de dedelerimle yeğendiler. Babamla Ahmet amcam birlikte Lefkoşa'da çocukluk da geçirdikleri ve birlikte okula da gittikleri için daha sık görüşüyorlardı. Kamil amcamı ve Pembe yengemi de bizlere gösterdikleri yakınlıklarından dolayı da unutmam mümkün değil...
Eşya taşımamıza kadar Kamil amcamızın ve Pembe yengemizin bizlere yardımlarını daha ilk Maraş günlerinden nasıl unuturum ki?
Ben ve kardeşlerim Fikriye yengemizi de unutamadık. Ahmet amcamızın hanımı... Mağusa ve Maraş'ın tanınmış kadın terzilerindendi. Baykal Bölgesi'nin de öyle. Ahmet amcamızla da Fikriye yengemizle de ilişkilerimiz tamdı ve yılbaşı kutlamalarını da aileleriyle birlikte kutlamaktaydık. Fikriye yenge 1990'lı yıllara kadar terziliğini yaptı.
1974 öncesi Maraş'tan hatta köyü olan Bodamya'dan bile Kıbrıslırum kadın terzi öğrencileri olduğunu biliyorum onun. Sonra araya hastalıklar, yaşlılık, ve daha sonra da çocukların evlilikleri, torunlar, dertler ve sorunlar girdi.
Babamdan önce elim bir kazada Kamil ve Ahmet amcalarımızın küçük kardeşleri Süleyman Songur'u bir trafik kazasında kaybettik (1976- o kazada onunla birlikte ölen bacanağı o zamanki genç öğretmenlerimizden Koraltay Halil'i de rahmet ve saygıyla anıyorum.) Çok üzüldük...
Sonra babam terketti dünyayı (Songara Dayı ile hanımının ölümleri de var arada.)
Sonra hatırladığım kadarıyla Kamil amca (Kamil amcanın bir Mağusa'ya gelmeden sınırda şehit olan oğlunu da yazayım burada.)
Daha sonra da babamın Lefkoşa Yenicami'den yeğen anılarında aynı okulu birlikte paylaştığı Ahmet amcamız...
Bugün de Maraş-Mağusa meşhur kadın terzisi, Maraş ve Mağusa Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum halkının yakından tanıdığı, ünü terzi olarak Bodamya'da da bilinen Fikriye yengemizi toprağa verdik. Hayat bu kadar işte. Gözümüzü açıp kapayıncaya kadar bir bir anılar arkada kalmış. Daha ilk günden 1975 yılında Maraş'ta yanımızda bulunmuş Kamil amcam, yengem Pembe ve de gene Ahmet amcamla yengemiz Fikriye...
Bayramlarda ve yılbaşılarda birliktelikler. Birlikte geçirdiğimiz eğlenceler ve yaslı günler... Berber Süleyman Songur amcamızı da unutmadan...
Elveda yenge, seni unutmayacağız...
*** KOLOMBİYA’DA BARIŞ İÇİN ÖNEMLİ GELİŞME...
“Kolombiya’da ELN ile barış görüşmeleri yeniden başladı..”
Kolombiya hükümetiyle Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN) arasında 2019 yılında askıya alınan barış görüşmeleri 21 Kasım’da yeniden başladı.
Üç yılın ardından garantör ülkelerden Venezuela'nın başkenti Caracas'ta kurulan, Norveç ve Venezuela'dan gözlemcilerin de olduğu müzakere masasında, hükümet heyetine M-19 (19 Nisan hareketi) eski üyesi Otty Patino, ELN heyetine ise Pablo Beltran liderlik etti.
ELN heyeti ile Kolombiya hükümeti yetkililerinin toplantı sonrası okunan ortak bildirisinde, "tarafların tam bir siyasi ve ahlaki irade ile diyalog sürecini başlatma konusunda anlaştıkları" duyuruldu:
"Diyalog sürecinin tam bir siyasi ve ahlaki iradeyle sürdürülmesi konusunda anlaşmaya varıldı. Müzakere masasından çıkacak somut, acil ve gerekli değişikliklerde adalet ve demokrasiye dayalı barışı inşa etme taahhüdü verildi.
"Hükümet ve ELN, bir devlet politikası olarak barışın inşasının kalıcılığına inanıyor ve bunun için gerçek değişimlere dayalı yeni bir barış kültürünün kalıcı hale getirilmesi için gerekli adımları atacak."
Caracas'taki ilk tur barış görüşmeleri 20 gün sürecek. Görüşmeler daha sonra Venezuela dışındaki garantörler Küba ve Norveç'te devam edecek.
Öte yandan, Kolombiya Savunma Bakanı Ivan Velasquez, ELN ile başlayan barış görüşmelerinin, "isyancılara yönelik askeri operasyonların askıya alındığını anlamına gelmediğini" söyledi.
10 silahlı örgütten tek taraflı ateşkes
Kolombiya'da 30 Eylül'de de aralarında eski Kolombiya Devrimci Silahlı Güçlerinden (FARC) ayrılan iki grup ile Kolombiya Gaitanist Öz Savunma Kuvvetleri olarak da bilinen Clan del Golfo ve Sierra Nevada de Santa Marta örgütlerinin de bulunduğu en az 10 silahlı grup, Gustavo Petro'nun barış çağrısının ardından tek taraflı ateşkes ilan etmişti.
Petro, 1986-2016 yıllarında ülkede 450 binden fazla insanın öldürüldüğü 50 yılı aşkın silahlı çatışmayı sona erdirmek için hükümetin tüm silahlı grupları barış görüşmelerine dahil edeceğini açıklamıştı.
ELN ile müzakerelerin geçmişi
Kolombiya, ELN ile birçok kez yarıda kesilen müzakerelere eski Devlet Başkanı Juan Manuel Santos döneminde başlamış ve bu müzakereler, bir başka Güney Amerika ülkesi Ekvador'un garantörlük ve ev sahipliğinden çekilmesi üzerine Küba'nın başkenti Havana'ya taşınmıştı.
Müzakereler, ELN'nin 2019'da bir polis okuluna düzenlediği ve 22 kişinin hayatını kaybetmesine neden olan saldırının ardından, dönemin Kolombiya Devlet Başkanı Ivan Duque tarafından askıya alınmıştı.
(BİANET – 22.11.2022)
*** GEÇMİŞLE YÜZLEŞME KONUSUNDA DÜNYADA NELER YAPILIYOR?
“Gavur Mahallesi” sergisi İzmir’de açıldı...
Geçmişle yüzleşme konusunda “Gavur Mahallesi” adlı sergi, İzmir’de açıldı... Bu konuda “Serbestiyet” adlı internet sitesinde, sergiye ilişkin Yıldıray OĞUR’un yazısı özetle şöyle:
“Ahmet Güneştekin’in yüzleşme temalı sergilerinden sonuncusu olan “Gâvur Mahallesi” İzmir Kültürpark’ta açıldı... Serginin ev sahibinin CHPli İzmir Belediyesi olması bir liman şehrinde artık sakil duran, onu dünyadan koparan ideolojik duvarda delikler açıldığını söylüyor...
Sergiye adını veren Gavur Mahallesi her ne kadar adını Mıgırdiç Margosyan’ın ünlü kitabından ve o kitapla var olduğu keşfedilen Diyarbakır’ın meşhur Gavur Mahallesinden alsa da aslında sergide anlatılan, mübadillerin ve göçün şehri İzmir.
Gavur kelimesinin İzmir ile kötü hatıraları var.
Çünkü İzmir’in kozmopolit, seküler ve Batılı yapısına karşı yıllarca pejoratif bir sıfat olarak kullanıldı.
O yüzden İzmir’de açılmış bir sergiye içinde Gavur geçen bir ad vermek bile cesurca.
Ama şehrin her yerine asılmış serginin billboardlarından İzmirlilerin artık bu karalamayı umursamadıklarını anlıyoruz.
Zaten serginin adını ilk kez duyduğunda bazı bürokratlar tedirgin olsa da Tunç Soyer “Harika bir ad” demiş.
Gavur Mahallesi adının tercihi serginin tanıtım yazısında şöyle anlatılmış:
“Ege’nin her iki yakasında yerinden yurdundan edilen, coğrafi kökenlerini kimliklerinin bir işareti olarak gören insanlar için Yunancayı Ortodoks olmakla ve Türkçeyi Müslüman olmakla eşitleyen düşünce deneyimleriyle örtüşmez. Yine de yüzyıllardır iç içe geçmiş, karmaşıklaşmış dillerin ve inançların yer aldığı bu coğrafi ve kültürel alanın bütünüyle ayrıştırılabileceği tahayyül edilir. Mıgırdiç Margosyan’ın Gâvur Mahallesi adlı kitabıyla aynı adı taşıyan sergi bu düşünceleri izleyerek kültürel çeşitliliği vurgularken aynı coğrafyadan insanların, yirminci yüzyılın uluslararası düzeninde etnik sınırları tanımlayan dinden daha derin bağları paylaştığını söylüyor.”
Ama İzmir tarih boyu kozmopolit bir liman şehri olduğu için hiçbir zaman “Gavurlar” tek bir mahallede ve “Gavur” denerek yaşamamış.
Şimdi geriye sahipsiz evler, cemaati kalmamış kiliseler ve sinagoglar, boyoz gibi lezzetler, asansör gibi günlük hayatta hala kullanılan pratik ve şık çözümler kalmış.
Ama nüfusun çoğunluğu göçmen olsa da herkesin Karamandan göç etmiş gibi etnik saflık iddiasında olduğu İzmir hala bu “gavur” geçmişle barışamamış bir şehir.
Herhalde bitmek bilmez yeni bir tarih kavgasına yol açmamak için, sergi açılışına katılanlardan hiçbiri mevzu etmese de İzmir’in “gavur” mahallelerinden bazıları, sergi alanı olan Kültürpark’taydı.
1922’deki meşum ve faili meçhul yangından önce.
Fasula, Agios Nikolas ve Demetrius, Agia Katerina, Mortakya gibi Rum mahalleleri ve Ermenilerin Haynots mahallesi 1922 yangınında yok oldu.
Uzun yıllar “Yangın yeri” adını alıp, harabe olarak kalan mahalle 1937 yılında devrin Belediye Başkanı Behçet Uz tarafından bugünkü Kültürpark ve fuar alanına dönüştürüldü.
Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın epey şaibeli bir seçimle az farkla belediye başkanlığını kaybettiği bir şehirdi İzmir.
CHPli başkan Behçet Uz, fuar alanının açılışındaki konuşmasında bu tatsız hafızadan hiç bahsetmemişti:
”Harabeler içinde medeni bir eser yaratmak kolay değildir. Herkes bilir ki herhangi bir kaderin fena bir cilvesi olarak harabe haline gelen İzmir Şehrinde, 360.000 metre kare bir sahada, 14.500 evin enkazı üzerinde yükselen Kültürpark ve İzmir Fuarı, yalnız bir şehrin yarattığı eser değildir. Dünkü harabenin üzerinde bugün yükselen medeniyet mamuresi yalnız Türkler için, bir şehrin sakinleri için değil, medeniyeti ve insaniyeti seven herkes için alkışlanacak ve gıpta edilecek bir eserdir. Bu eser, Cumhuriyetin imar sahasındaki başarısının bir numunesidir, bir delilidir…”
Şehrin en acı hatıralarının “yangın yeri” yıllarca fuar olarak Türkiye eğlence hayatının yıldızı oldu.
Şimdi bu fuar alanında adı Gavur Mahallesi olan, mübadele ve göçü anlatan bir sergi yapılıyor.
Güneştekin, açılıştaki konuşmasında Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in Diyarbakır’daki sergiye gösterilen tepkilere rağmen sergiye ev sahipliğinde ısrar ettiğini anlattı:
“Bu serginin açılması iki yıl önce gündeme geldi. Yer aramaya başladık çünkü bu coğrafya Türkiye tarihinin en önemli coğrafyalarından biri ve bir mübadele coğrafyasıdır. Bu açıdan benim için son derece mühimdi. İstediğimiz mekanı bulamadık ve araya Diyarbakır’daki ‘Hafıza Odası’ sergisi girdi. Diyarbakır’daki sergi dünya sanat gündemine girdi, çok konuşuldu, tartışıldı, eleştirilen tarafı oldu. Diyarbakır’daki sergiden sonra başkan Tunç Soyer bu sergiyi istediklerini ve emin olduklarını söyledi.”
Türkiye mevsim ortalamasının üstünde, daha çok bir Avrupalı sosyal demokrat siyasetçiye benzeyen Soyer de açılışta “hafıza” kavramı üzerinde durdu:
“Gerçekten de öyle bir hız çağındayız ki hayat bizimle başlayıp bitiyormuş gibi yaşıyoruz. Oysa arkadaki hafızayı tazelemezsek, yaptığımız hataları tekrar etme riski var. Onun için hafıza çok kıymetli bir şey. Hele ki hafızayı sanatla hatırlıyorsanız, tazeliyorsanız o zaman çok daha kalıcı izler bırakıyorsunuz.”...
(SERBESTİYET – Yıldıray OĞUR – 5.11.2022)