Rum Tarafı’nın, karşılıklı geçişlerin daha hızlı yapılabilmesi konusunda; bize göre daha isteksiz olması “normal” bir şey!
Neden?
Çünkü şu anda Euro ile TL arasındaki ilişki tamamen bize çalışıyor!
-*-*-
Dün Güney’e geçtim...
Tatildi...
Sokaklarda in cin adeta top oynuyordu...
Sadece marketler açıktı...
-*-*-
Üç beş ürün dışında, Kuzey’deki marketler çok ucuz...
Örneğin salatalığın bizde kilo fiyatının 40 TL’yi geçtiği anlar oldu; dün 30 TL hatta bir markette fark ettim 23 TL’ydi...
Güney’de iki – üç markette özellikle baktım, en ucuz 3.5 Euro!
Kilosu en az 55 TL!
-*-*-
Yani şöyle söyleyeyim, Güney’de sanırım domuz eti dışında “Kuzey’den daha ucuz” diyebileceğimiz elzem bir ürün yok!
Bir Rum arkadaş diyor ki; “... Güney’de her hangi bir süpermarkette, bir haftalık mutfak ihtiyacı için harcayacağım parayla, Kuzey’de dört haftalık mutfak ihtiyacımı karşılayabilirim... Benzinimi de neredeyse yarı fiyata alıp, geri döndüm mü; benden mutlusu yok...”
-*-*-
Sadece market alış verişi de değil!
Kumar keyfi var; nostalji gezileri var...
Değil mi?
Artı, ciddi dostluklar kuruldu, geliş gidişler arttı...
Konfeksiyon, ilaç gibi ürünler ve mesela berberler bizde çok ucuz.
Otellerde konaklama bizde çok daha ucuz...
-*-*-
Haaa bizim için Güney pahalı...
Ama, biz de “Avrupa’ya gidiyoruz” havasındayız...
Özellikle kış aylarında, Trodos, kar görgüsüzlüğümüzü gideriyor...
Ve bizde de, mesela bende, o tarafa baktığımda nostaljik bir çekicilik var...
Dedemin evini, annemin köyünü görmekten, orada havayı solumaktan tarifi imkansız zevk alıyorum...
-*-*-
Ve hepsinden önemlisi, ciddi sayıda Kıbrıslı Türk Güney’de çalışıyor; bayağı iyi sayıda öğrencimiz de orada eğitim alıyor...
-*-*-
Rumların alış veriş karlılığını, iki saat onları kapıda bekleterek durdurmak da bayağı imkansız gibi... Çünkü, gerçekten bir çok Rum için ekonomik avantaj, o iki saatlik beklemeyi unutturuyor.
Kısacası, geçiş kapıları bizler için çok önemli...
-*-*-
O taraf, ekonomik kompleksten, “aman paramız Kuzey’i zengin ediyor” salaklığından; bizim taraf ise “ben devletim, elbette pasaport kontrolü yaparım” endamından azla vazgeçmediği için; öyle ya da böyle, bazı hallerde geçişler inanılmaz bir işkenceye dönüşüyor...
-*-*-
Hepimizin zamanı çok değerlidir.
Gecikmeler, bizden hem zaman hem de kesinlikle para çalıyor...
-*-*-
Ve iki tarafın faşist ruhlu, dangalak, çözüm düşmanı, EOKA ve TMT’den kalma ruhları; ne yazık ki geçişlerle ilgili hiç bir şey yapmayacağa benziyor...
-*-*-
Bu durumda, ne yapılabilir?
İki tarafın toplumları, kendi yönetimlerine baskı yapabilir...
Etkinlikler düzenlenir; olay uluslararası kamuoyunun da gündemine taşınır...
Polis ve gümrük, daha sıkı işbirliği yapar, güvenlik sorunu rahatlıkla çözülebilir...
Geçiş, kameralarla gözetlenir ve kontrol altına alınır...
Alınmalıdır.
Alınabilirdir!
-*-*-
Haaa iki toplumun – iki taraftaki yönetimlere baskısı işe yaramadı mı?
Abi, abla, amca, teyze, arkadaşlar, gençler, çocuklar ciddi şekilde örgütlenilir...
Ve “hücuuuuum” o kapılar indirilir!
-*-*-
Örgütlü insan gücünün önünde, hiç bir devlet otoritesi duramaz...
Ve biz Kıbrıslılar bunu hiç yapamadık...
Taaaa 1940’lardan beri...
En son CMC Maden Grevi’ni 70 sene önce “ortak eylem” şeklinde yaptık, hakkımızı aldık!
-*-*-
Gerçekten, iki taraftaki gerici zihniyetlerden bu basit soruna çözüm bulmayı beklemek, fabrikanın bir yanından ineği sokup öte yandan paketlenmiş et ürünlerini almakla olmayacak...
Sosisleri bir taraftan sokup, öte yandan canlı inek çıkarmak zorundayız!
Bilmem anlatabildim mi?
-*-*-
İneği fabrikanın bir yanından sokup öte yandan sosis almak maharet değildir! Maharet, sosis sokup, inek almaktır!
İmkansız mı?
İmkansız olabilir!
Ama deneyelim!
Çünkü her iki taraftaki egemen zihniyetlere en azından sosis sokarsak, belki anlarlar!
Bizans mı UBP mi?
Belli ki birileri, “Zorlu Töre olmasın” dedi...
Tıpkı, “Resmiye Canaltay olmasın ha, aman sakın” dedikleri gibi...
UBP dün rezil oldu.
Hükümet de dün rezil oldu.
29 vekili bulunan UBP, DP, YDP ortaklığı, 4 turda 26 “kabul” bulamadı. 5’inci turda 27 oyla Töre başkan seçildi.
-*-*-
Töre, ilk dost kazığını Ersin Tatar’dan yemişti...
Tatar, Töre’ye “cumhurbaşkan adaylığın kesin” diye söz vermişti.
Sonra, “cumhurbaşkanı adayı olmaya mecbur ettiler beni be gardaş” demişti.
Töre, uzun süre Tatar’a konuşmadı...
Küsmüştü!
Şu anda konuşup konuşmadığını bilmiyorum.
Tatar’ın hoppalara gidişlerinde yerine Töre vekalet edecek, mecburen konuşacaklar...
-*-*-
Töre’ye daha sonra “bakanlık, meclis başkanlığı sözleri de verildi”...
Tutulmadı.
-*-*-
Son seçimde, partili, yeniden vekil yaptı ve Töre yine Meclis’e geldi...
Daha yeni kurulan ve inanılmaz sözler veren bir hükümet bence ilk sınavında başarısız oldu... Ama bunun da ötesinde ve her şeyden öteye, Zorlu Töre’nin “şerefiyle” oynandı... Adamla resmen dalga geçildi... Dört tur eziyet çektirildi.
-*-*-
Peki neden?
Neden oynandı bu Bizans oyunları?
-*-*-
Belli ki hükümette, ortaklarında, yani üç partinin tümünde ve yapının genelinde disiplin sıfır.
Tam dört tur, hükümete mensup partilerden 3 veya dört vekil, Töre için “kabul” demedi. “Red” dedi.
Beşinci turda yine “2” vekil “kabul” oyu kullanmadı.
Peki neden?
-*-*-
Ülkeyi kim yönetiyor, o da belli değil...
Veya şöyle söyleyelim, “ülkeyi Fuat Oktay ve ekibi yönetiyor, bizimkiler ses çıkaramıyor”...
Dışarıdan bakan atanması talebi nedeniyle, Türkiye’den Tatar’a da Sucuoğlu’na da küsmüşler.
“Sakın Ankara’ya gelmeyin” falan demişler...
-*-*-
Ne mi yapmalı?
Eğer Türkiye’den bu kadar rahat müdahaleler olabilecekse, ya demokrasi ve Kıbrıslı Türk toplumu adına onurlu olmalı, dik durmalı ya da UBP Genel Başkanı, hem başbakanlıktan hem genel başkanlıktan derhal istifa etmeli...
UBP’den en az 10 vekil bağımsız olarak, Tufan Erhürman – Kudret Özersay ortaklığında kurulacak doğru dürüst bir hükümete destek vermeli...
-*-*-
KKTC’nin içler acısı durumuna, pahalılık, çözümsüzlük, belirsizlik, göç, her açıdan “yolsuzluk”, elektriksizlik gibi sorunlara çözüm bulacağına dair sözler veren UBP, dün de görüldüğü gibi, Bizans entrikaları ile tüm ülkenin şeref ve haysiyetini yere sermektedir.
UBP mi?
Bizans!
-*-*-
Hem de ne Bizans?
Konstantinopolis Kilisesi, Vatikan Kilisesi, hepsinin eli bu oyunların içinde!
-*-*-
Beş tur izledim, kapattım televizyonu.
“Töre zar zor beşinci turda seçildi” dedi haberler...
Kim seçilirse seçilsin, içinde boğulduğumuz bu çirkefi temizleyemez!
Ülkeyi tam kadro erkekler yönetiyor... Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyeleri arasında tek bir kadın yok... Bildiğim kadarıyla kadın müsteşar da yok... Polisin zirvesi erkek... Asker zaten erkek... Bu ülkede ne yazık ki kadının adı yok... Ve bugün 8 Mart... Ne diyeceğimi bilemedim... Bu durum, medeniyet adına koskocaman bir karanlıktan başka bir şey değildir...