Mahmut Anayasa ile “İsyanım İşgale”

Mahmut Anayasa ile “İsyanım İşgale”

 

Anayasa: “Ben bu kitapta Kıbrıslının anılarını, yaşadıklarını, hayallerini, kısacası Kıbrıslının kendisini anlattım.”

Anayasa: “Bu ülkede doğduysan, bu ülkede büyüdüysen, bu ülkeye ve kültürüne Kıbrıslılık bilinci ile sahip çıkıyorsan sen Kıbrıslısın be gardaş.”

Serkan SOYALAN

Mahmut Anayasa’nın, duvar yazıları, düz yazılar ve şiirlerinden oluşan “İsyanım İşgale” isimli kitabı Kıbrıs’ta yakın tarihe ışık tutacak bir kitap.
Khora Yayınları’nın on üçüncü kitabı olarak basılan “İsyanım İşgale”, 1997’den bu güne Kuzey Kıbrıs’ta yaşanan hadiselere, yer yer mizahi,  yer yer duygusal, yer yer ise öfkeli bir perspektifle yaklaşıyor. Kitabın içinde Kıbrıs adına tabiri caizse yok yok.
Bizler de bu sayımızda “İsyanım İşgale” kitabı üzerine Mahmut Anayasa ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

“Kitapta yılan zehrini akıtıyor”

Okuyucular kitabın içeriğinde ne bulacaklar?
Okuyucu, kitabın içeriğinde tek kelime ile “kendini” bulacak. Ben bu kitapta Kıbrıslının anılarını, yaşadıklarını, hayallerini, kısacası Kıbrıslının kendisini anlattım. Bazen gülecek, bazen kızacak, zaman zaman da çok derin düşüncelere dalacak.
Kendini sorgulayacak, vicdanını sorgulayacak, yapamadıkları ve/veya sessiz kaldığı şeyler için yüzü kızaracak, çok vicdan sahibi ise belki aynada kendi yüzüne tükürecek, tükürmeli, tükürmeliyiz.
Kıbrıslı bu kitabı okuyunca kendine öfkelenecek, öfkelenmeli de. Bu kitap, Kıbrıslının vicdanının, günahlarının ve nemelazımcılığının kare kökünü çıkarıp, dilinde söyleyemediklerinin ama beyninden geçenlerinin bir alt yazısıdır.
Bu kitap, “beni sokmayan yılan bin yaşasın” mentalitesinde olanlara yılanın boyunu göstermekte, zehrini akıtmakta… Görsünler, zehirlensinler ki belki tedavi olmaya, gerçekten “var” olmaya karar verirler…

 

Bu kitap daha çok yeni olmasına rağmen sormak istiyorum, aklınızda yeni çalışmalar var mı?

Planlanmış iki çalışmam daha var. Biri yeni bir şiir kitabı, diğeri ise tamamen Kıbrıs ağzı ile yazılmış bir tiyatro oyunu. Şiir kitabının taslağı hemen hemen hazır, ufak tefek eksikleri kaldı. Oyunu ise yazmaya daha yeni başladım. Çok vakti olan bir insan değilim ama yaratmaya çalışıyorum. Neden? Çünkü yayınlanan kitabım beraberinde benim omuzlarıma yeni yükler getirdi. Kendimi Kıbrıs’a ve Kıbrıslılara karşı borçlu hissediyorum, bunun bedelini de yazarak ödemek zorundayım…

“Külliye, mülliye, külliyen…”

Ülkemizde son yıllarda yaşanan gelişmeleri göz önünde bulundurduğumuzda nasıl bir değerlendirmede bulunulabilir?

Ülke maalesef işbirlikçi siyasilerin sayesinde AKP menşeli Ankara’nın arka bahçesi ve şamar oğlanı konumuna getirilmiştir. Cami sayısı okul sayısını geçmiştir, Kuran kursları yasal zemine oturtulmuştur, İmam Hatip Lisesi açılacak, İlahiyat Fakültesi açılıyor zaten…  Üniversitelerde mescit açılacak ki zaten şu anda YDÜ’de ülkenin en büyük camisi inşa edilmekte. Sonuç, külliye, mülliye derken külliyen canımıza okuyacaklar.
İddia ediyorum ki çok kısa bir süre sonra bu ceberut devlet, cuma günleri cuma namazına gidilsin diye öğlen 12’den sonra kamuya tatil de verecek.
Bu ülkede Ramazan ayında oruç tutmayanlar hakaret görecek, dövülecek, aşağılanacak. Demin saydığım her şeyi on yıl önce söyleseydim kesin bana gülerlerdi. Oldu mu? Oldu. Bunlar da olacak. Herkes bir köşeye çekildi, ‘bittik, gittik, mahvolduk, yediler bizi bunun içinde’ demekte. Hayır! Bunun savaşını, mücadelesini vermek zorundasın. Halkın bir şekilde hesap sorması lazım.
Bugün doğduğum ülke bambaşka bir kılığı büründü. Kültür değişmeye, asimilasyon hızlanmaya başladı. Eskiden çok çok önemli olan komşuluk ilişkileri bitti. Dip dibe oturan insanlar birbirini tanımaz hale geldi. Nüfus anormal derecede arttı ve bundan dolayı her şey değişmeye başladı.
Bu ülkedeki suç oranlarının yükselmesi, hayatımız boyunca görmediğimiz, duymadığımız suç türlerinin doğması bizi dehşete düşürdü.
Bir ülke o ülkede anıları olan insanlarındır. Senin anın yoksa, hiçbir şey bilmezsen, gökten zembille geldiysen, hoş geldin ama beni ezmene izin vermem. Ne kültürel olarak, ne ekonomik olarak ne de siyasi olarak. Ezildik mi? Evet ezildik ama bunun mücadelesini vermek zorundayız.
Doğduğumuz, büyüdüğümüz topraklarda boğuluyoruz. İnanırım ki bu ülkede en az 700 bin insan var. Devlet planlama örgütünün abuk sabuk açıklamalarına ne bakarım ben. Efendim ‘de jureymiş’, ‘de factoymuş’ beni ilgilendirmez, beni sokak ilgilendirir. Niçin? Çünkü sokak yalan söylemez.
Ben gittiğim ortamlara, gittiğim yerlere bakarım. Azınlıkta mıyım? Evet! İddia ederim ki bu ülke insanının 5 katı nüfus taşıdılar bu ülkeye. Bu ne demektir? Gırtlağımı sıkan demektir. Buna hakkın yoktur senin. Ben kültürümü de yaşatmak zorundayım, kendim de yaşamak zorundayım.
Bu ülkede aileleri Türkiye’den gelen ama bu ülkede doğan çocuklar var. 19 yaşında çocuklarla konuşurum. Kendisine sorarım nerelisin? diye. ‘Türkiyeliyim’ der. ‘Kaç kere gittin’ derim. ‘iki defa’ cevabını alırım. ‘E nasıl Türkiyelisin sen derim kendisine.’ Başlar düşünsün.
Ben Kıbrıslıyım demesi lazım. Bunu demezse bu ülkede ne iç barış sağlanır ne de sorunlar biter.
Bu ülkede doğduysan, bu ülkede büyüdüysen, bu ülkeye ve kültürüne Kıbrıslılık bilinci ile sahip çıkıyorsan sen Kıbrıslısın be gardaş. Ha eğer sen bunu reddediyorsan o zaman da bizi dışlıyorsunuz diye şikayet etmeyeceksin çünkü sen zaten kendi kendini dışlıyorsun demektir.

“Kaos ortamını isterim”

Tüm bu kaotik ortamdan çıkış yolu nasıl olmalıdır?

Bana sorarsan bu ülkede sistemden beslenen büyük bir çoğunluk için maalesef kaos ortamı yok. Maalesef diyorum çünkü bir anarşist olarak kaotik ortamı arzulayan ve isteyen bir adamım. Çünkü “kaos” mücadele ruhunu canlı tutar ve yapılması gerekenlere ivme kazandırır.
Bir şeyleri yıkmak, bazı şeyleri yerinden oynatmak kaos ortamı yaratacaksa geç bile kaldık derim. Ne demişti büyük üstat; “Yıkmak, başlı başına yaratıcı bir eylemdir”… İşgal altındaki bir ülkede benim mücadele anlayışım budur.
Siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri yığınları sokağa indiremiyorsa ve aşırı sol işgal altında demokrasicilik oyunu oynuyorsa adres ve yöntem yanlış demektir.
İllegal eylem yapan beş tane anarşisti, “marjinal” diye nitelendirilen ve tırnak içinde “demokratik” eylem yapan bin tane aşırı solcuya tercih ederim. O beş tane anarşistin yaratacağı etki, binlerin yapamadığını yapar ve doğru hedefler olması kaydıyla halktan sempati ve destek alır.
Yukarıda bahsettiğim sistemden beslenenler ise kendi yarattıkları dünyacıklarında memnun, mesut yaşamakta. Çünkü adamın mutluluk ölçütü; evi ve arabası olması, buzluğun ve arabanın deposunun dolu olması, Pazar günleri mangalın yanması ve her gece TV’de beyninin uyuşturan bir dizinin var olması üzerine kuruludur.
Zaten Kıbrıslının sonunu getiren işte bu “bananecilik” sendromudur… Neden? Çünkü büyük bir kitle bedel ödemeden hazıra konmuştur ve ruhu ganimet ile yoğrulmuştur.
Sonuç olarak “eğitim şart” desem, o bile yalan, Neden? Çünkü cahil adamın özrü vardır ama o övündüğümüz meşhur %99 okuryazar oranımızın özrü olamaz. Kabul edelim ki okumuş cahilleriz, o nedenle dibe vurmamız, birazcık dipte kalmamız gerekir. İşte kaotik ortam o zaman işe yarayacaktır.

Okuyucularınıza son olarak bir mesaj göndermek isterseniz neler söylemek istersiniz?

Okuyuculara tek bir mesajım var, bu güne kadar tabu sayılan “İşgal” kelimesinden korkmasınlar, ürkmesinler. “İşgal” kelimesi öcü değildir, beş harften ve iki heceden oluşan, anlamı büyük, kendisi küçük, basit bir kelimedir. Sabahları ayna karşısında kendi kendinize söyleyebilirsiniz, bu daha sonra size isyan, haykırış ve mücadele ruhu olarak geri dönecektir…

***

Mahmut Anayasa kimdir?
1962 yılında Lefkoşa’da doğan Mahmut Anayasa, iki yıl Ortam gazetesinde, dokuz yıl da Yenidüzen Gazetesi’nde duvar yazıları ve makaleler yazdı.
2011 yılından bu yana Afrika Gazetesi’nde haftalık yazılar yazmaktadır.

***

Mahmut Anayasa’nın kaleminden…

Başlığıyla, kalkanıyla, biber gazı ve copuyla yasal bir polis kordonuna, yasal olmayan tek bir kaldırım taşı ile dik durmaktır Anarşi...
Korku dağlarında kan kırmızı gelincik tarlaları, körelmiş ruhlarda ise kor bir ateştir...
Öfkemiz var isyana aşık, ve öfke, mücadele ruhumuza dolan yangın mavisi bir rüzgar...
Budur egemenlerin kimyasını bozan, ve budur düzeni titreten duruş.....

Dergiler Haberleri