Mahmut İslâmoğlu ile Eski Bayramlarımız

Eralp Adanır

Bir de bayram ziyaretleri önemliydi eskiden. Bugünün deyişiyle, adeta bir tur düzenlenirdi dinî yerlere... 

 Şimdi Eralp bey eskiden özellikle Kurban bayramının üçüncü ve dördüncü günü turlar yapılırdı. İmkânlara göre o zamanın. Otomobiller vardı, böyle bugünkü otomobil tipinde olanlar vardı hatta müze gibi bazı yerlerde saklanılanları görüyorsunuz. O türden arabalar kiralanır ve daha çok kadınlar, ve çocuklar olmak kaydıyle erkekler varsa ayrı arabalarıyla onlar giderdi çünkü kaç göç yoktu çok Kıbrıs’ta fazla, ama yine de kadın erkek yan yana oturup otobüste gitmez. Ya ayrı yerlere otururlardı veyahut da ayrı araçlarla giderlerdi.

Böyle toplanırlardı üç beş otobüs arka arkaya hele heşalarla yemekler yapılırdı evlerde. Köfteler dolmalar ve saireler. Genellikle yalancı dolma, daha pratik. Çörekler, bayram  çörekleri, işte hellim Kıbrıs’ın meşhur hellimi. Ve bunlarla beraber nevalelerini alıp ziyarete çıkarlardı.

Önce gidilen yer Lârnaka kentiydi. Meselâ Limasol’dan çıkıldıysa veya Baf’tan, Lârnaka kentine gidilir orada Turabi Dede Tekkesi vardı bir zamanlar. Onun mezarı ziyaret edilir. Ardıdnan birkaç kutsal yer daha gezildikten sonra Hala Sultan’a gidilirdi. O günün ziyaretlerinde hatta gusulhanelerde abdest alanlar, boy abdesti alanlar yıkanır edilir millet camide mutlaka namaz kılar dua edilirdi. Bu arada cennet gibiydi Hala Sultan Tekkesinin bahçeleri. Gözümün önünde onlar hâlâ bir resim gibi duruyor. Cenneten bir köşeydi. O kadar yeşil o kadar güzeldi ki o ağaçların altı, gölgesi ve karşıda da göl. Tabii tuz gölü canlı çok güzel bir manzara arz ederdi. Orada yemekler yenilirdi topluca. Adaklar varsa orada adaklar da kesilir yenilirdi. Tekkenin mutfağı vardı mutfağına verilir ve gelen ziyaretçilere de ücretsiz yemek çıkarılırdı Tekkede. Hatta yatacak yer gösterilirdi eski yıllarda. Yani tam anlamıyla teşkilatlı bir ziyaret yeriydi. Zaten birkaç bin dönüm arazisi var orda Tekkenin hâlâ. Tuz gölleri de vakıftır benim bildiğim. Suları Lârnaka’nın Türk vakfıdır. Bekir Paşa Vakfıydı. Bir zaman ücretlerini savaşa kadar öderlerdi, su kemerleri hâlâ onun belirtisidir. Diyesim orada güzelce eğlenilir ardından yola çıkılırdı tekrardan. Kırklar Tekkesine gidilirdi.

Kırk Yatırın olduğu yer, bugün Ercan Havaalanının olduğu yer, ona yakın bir yerde. Kırklar Tekkesi de ziyaret edilir dualar okunur oradan da Lefkoşa’ya gelinirdi. Lefkoşa’da ilk ziyaret edilen yer Bayraktar camii’ydi mutlaka. Eski adıyla Alemdar-ı Gazi camii. Çünkü oraya ilk Türk bayrağını diken genç, onun şehit edildiği yer ve türbesi vardır. Çok kutsal bir yerdir Türklerce. Hatta Hacılar da, daha doğrusu Hacı namzetleri, Hacce giderken Bayraktar camii’ne kadar giderdi ilâhilerle düşünün siz. Zaten o taraflar da Türk kesmiydi. Bugünkü anıtlar hanlar camiler hamamlar onu gösteriyor. Yani bugün surların içinde olan çok mahalleler, Türk mahallesiydi. Ardından da Eğlence tepelerine gidilirdi, ordan arabalara binilir ve arabalarla Lârnaka’ya gidilir, gemiye binilir Cidde’ye gidilirdi. Cidde limanına. Dolayısıyla bu ziyaretler önce Bayraktar camii’yi, ondan sonra Selimiye camii’ne gelinir, Yediler Türbesi, bugün hâlâ mevcut, onun  yanında bugün Bandabuliya dediğimiz Büyük Pazar, belediye pazarı içindeki yatırlar ziyaret edilir. Ondan sonra Mağusa’ya geçilirdi. Ama gece mutlaka Lefkoşa’da kalınırdı. Otellerde, yatıevlerinde. Yatıevi derlerdi eskiden, otel değil.

Ertesi sabah tekrardan hareket ederdi kafile, Mağusa’da Canbulat Paşa Türbesi mutlaka, oradaki Lala Mustafa Paşa camii ziyaret edilirdi, görülecek yerler de varsa görülür ordan Girne’ye geçilirdi. Girne’de Cafer Paşa Türbesi ve camisi, cami’de namaz kılınır. Bu arada mutlaka Hz. Ömer Tekkesi, orada dualar yapılır, ziyaret edilir, namazlar kılınırdı. Ordan isteyenler Lefke’ye geçer oradaki ziyaret yerlerine ve dağdan inerlerdi Limasol’a. Veyahut da Lefkoşa’dan doğru Limasol’a geçilir ve böylece iki günlük tur tamamlanmış olurdu. Yani bir nevi Hac ziyareti kadar olurdu (gülüyor).

 

Peki günümüze bayramları nasıl değerlendiriyor diye soruyorum hocamıza...

Günümüzde yine bayramlarımız iftiharla söyleyelim zaten devlet de resmi tatil olarak kabul ediyor, bu da güzel bir olaydır, insanlar en güzel şekilde eğleniyor Eralp bey. Şimdi imkânlar da çok. Tura çıkanlar var. Türkiye’ye geziye gidenler var Avrupa'ya tura katılanlar var, yani bayramın tam tadını çıkarıyor insanlarımız.

Eski bayramlar düşünüldüğünde, işte bazen aile büyüklerinin bayramı o gün kutlanamadan tatile çıkılıyor. Eskiden zaten imkân yoktu bu tür gezilere. Uçaklar yoktu. Dediğimiz gibi arabalar bile ilkeldi Eralp bey. Ben hatırlarım bayramlık verirlerdi, evde nerde arardı araba, koca Limasol’da altı tane araba bulamadık bir dönem. Delege geldiydi, Hasene Ilgaz hanımlar delegesiyle ve Rum taksici kiraladık. Bayrak astık üzerine de hele heşayla Limasol’a götürdük Lefkoşa’dan (gülüyor). Yoktu, otomobil yoktu. Dolaysıyla üç kuruş verirlerdi bize, Resa dayı diye biri vardı, ki siz de yetiştiniz, Resa dayı bir tur attırırdı kentte o eski arabasıyla, zevk alırdık. Yani olanak yoktu fazla.

Ama bugün her imkân var, her evde birkaç tane araba. Yiyecek giyecek yönünden her gün bayram dediğimiz gibi az önce. Buz dolapları çifte çifte. Derin dondurucu dediğimiz deep frize’ler çifte çifte. Dolayısıyla giyim kuşam ona göre, keza, para da var, millet otellere gider bir kısmı. Ama en güzeli, bayram günü, bayramın tadını almak istersek lütfen toplum olarak o güzel geleneğimizi bozmayalım, hiç değilse ilk birkaç günü evimizde oturalım, gençlere öğretelim. Gelsinler elimizi öpsünler, biz onları sevelim öpelim, bayramlık verebilirsek verelim uğurlayalım ve bayramın tadını daha güzel öğrenelim diyorum.