Cemil Meriç diyor ki:
"İslâm’a göre insan, sadece hakkın ve hakikatin emrindedir.
Allah’ın dışında, cismani bir otorite yoktur.
Yani Kuran hem bir ibadet kitabı hem bir anayasa muhatabıdır.
Dolayısıyla, vatandaşlığı yapan kan ve toprak değil, inançtır."
ÇELİŞKİ
Şimdi, Kıbrıslı Türklerin refahı için kurulan şu "medeniyete" bir bakalım:
Bir tarafta bet ofisleri, kumarhaneler ve sözde gece kulüpleri olarak lânse edilen "genelevler"
“Ramazan bayramı turu” düzenlerken;
Diğer tarafta Camiler, Külliyeler, İmam Hatip Liseleri denkliğinde İlâhiyat Kolejleri ve İlahiyat Fakülteleri inşa ediliyor, Kuran kursları düzenleniyor!
Bu çelişkinin ve hatta tuhaflığın mazereti nedir?
Alınyazısıymış gibi, Dünya cennetinin anahtarını sunduğuna inandırılan Kapitalist Düzen mi?
Böylesine "ithal malı ıslahatla" "medeniyet" yoluna devam edilebilir mi?
Bizim bu "düzendeki" görevimiz nedir?
DAVUL VE TOKMAK
Bu düzende geleceği toplumsal çıkarlara göre nasıl oluşturacak ve istikbale nasıl hükmedeceğiz?
Yoksa, bu düzene kulluk edip bu düzenin ve gücün bir parçası haline mi geleceğiz?
Böylece kendimizi daha güçlü mü hissedeceğiz?
Ve istikbalde dahi birileri de hep ziyaretimize gelecek ve bizi öve-öve bitiremeyecek mi?!
Ben partimin, hiçbir kimsenin ya da hiçbir kesimin menfaatleriyle sınırlı,
Onların kabul ve idaresine tabi olmasına razı değilim!..
Halk arasında bir deyim vardır:
"Davul benim sırtımda tokmak başkasının elinde" diye…
Neden davul benim sırtımda, tokmak başkasının?
Bu bana "makul" gelmiyor...