O nasıl ‘seviyesiz’ bir üsluptu öyle!..
Nasıl bir saldırganlık?
‘Dövüş’ sahnesindeki ‘horoz’lar gibi ‘gagalama’ hevesli siyasetten kim, ne zaman kazanmış ki?
‘Meyhaneler’ sokağında ‘alkol’ oranı yükselmişken ve ‘efkar’ ağır basmışken dahi böylesi olmaz !..
Bu kadar ‘saygısızca’ seçilmez kelimeler, bu ‘kabadayılık’ yürümez.
‘Sokak kavgası’ dediğinizin bile bir ‘adabı’ olur kendince, bir ‘terbiye’si...
Meclis’te kimileri için bu da yok!..
***
Parti başkanı olmuşsunuz...
Üstelik bakanlık yapmışsınız...
‘Ana muhalefet’ gibi bir sorumluluk üstenmişsiniz...
Tüm toplumun gözü önünde bir yetki kullanıyorsunuz...
Hani eskiler “kendine malik olmak” derler...
Yok ‘malik’ değil de ‘manik’seniz eğer.
Bipolar depresyon mu yüksek tansiyon mu bilemem de...
Hiç ayıbı yok bunun ‘tıbbi yardım’ alacaksınız...
Öyle üç beş ayda bir ‘krizler’ içerisinde birilerine saldırmak, Başbakan’a (melek gibi insan, tanıdığımız en mülayim siyasetçi) ağzınıza geleni söylemek...
- Erkek misin sen, gibi artık tüm dünyada ayıbın ayıbı triplere girmek...
Size değilse de temsil ettiğiniz gruba, kitleye, tabana yakışmıyor doğrusu...
***
Tüm bu ‘saldırganlık’ halleri ‘iç’teki gerginliğin dışa vurumu olsa gerek...
Seçim yenilgileri..
Güvensizlikler...
Başarısızlıklar...
Disiplinsizlikler...
Siyaseten tükenmişlik....
Çaresizlik, umutsuzluk...
***
Oysa ki ‘siyasi yelpazenin her renginde’ normalleşmeye ihtiyaç var...
Çok daha çağdaş, yenilikçi, modern siyasete, siyasetçiye ...
Nefrete değil güvene, argoya değil medeni söyleme, saldırganlığa değil temiz bir siyasete ihtiyaç var...
Köpükler saçan bir ağızla, yumruklar sıkan bir sinirle, ‘sen sus’ diyen bir hoyratlıkla bu toplumu ileriye taşımak mümkün değil...
Dünyanın gelişmiş, ileri, medeni Meclis’lerini örnek alacağımıza, illa ki ‘köhneliğe’ saplanmak nasıl bir izan...
‘Kaba kuvvet’ dönemi bitti...
Şimdi ‘bilgelik’ zamanı...
Özgür günler ‘asabiyet’le doğmuyor...
Bu anlayış çöküyor...
Bir anlayınız artık... Bir anlayınız...
‘Vekil’ istiyoruz ‘dövüşçü’ değil !..