Yeni tespit edilen asgari ücretin artan işçilik maliyetleri nedeniyle ekonomi üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler tartışılmaktadır. Elbette yeni asgari ücret mal ve hizmetlerin maliyetinde bir artış yaratacaktır ancak yapılan tartışmalarda mal ve hizmet fiyatlarının asgari ücretin arttığı oranda artacağı iddia ediliyor; pazara mal ve hizmet sunanlar ve onların örgütleri öyle diyor. İşte burası doğru değildir.
Pazara sunulan mal ve hizmetlerin toplam maliyetinde işçilik oranı ne ise, bu miktar asgari ücret oranında artacak, toplam maliyet içinde çok küçük bir artış oranı olacak. Pazara sunulan mal ve hizmetlerin emek yoğun üretim olanları en fazla etkilenecek olanlardır. Ancak, sonuçla ilgili durumu bazı örnekler üzerinden yorumlayalım. Örneğin, bankacılık ve finans sektörü emek yoğundur; sektörün ana maliyet unsuru ise faizlerdir, işçilik % 3-5 oranındadır. Asgari ücrete yapılan artış oranında sektörün faizlere zam yapması düşünülemez bile… Yolcu ve her türlüsünden yük taşımacılığı sektörünü ele alalım. Emek yoğundur; ana maliyet unsuru ise akaryakıt ve kullanılan araçların bakım-onarım ve yenileme giderleridir. Kamyon şoförünün maaşının artış oranında yük taşımacılığına artış yapılması haklı değildir.
Bir başka örnek olarak da elektrik üretimi maliyetine bakalım; bu üretimde maliyetin %75 kadarı akaryakıttır, geriye kalan maliyet unsurları da işçilik, sabit ve değişken genel giderler gibi giderlerdir. Burada doğrudan üretimden kaynaklanmayan bazı maliyet unsurlarını da gözden kaçırmayalım. İhalesiz ve dolayısıyla yüksek fiyattan akaryakıt alımı nedeniyle maliyet şişmektedir… Kamu kesiminin, camilerin ve Ercan Uçak Alanı’nın tahsil edilemeyen milyonlarca TL tutarındaki alacağı nedeniyle, kendi ödeme mükellefiyetlerini yerine getirmek için Kıb-Tek borçlanmak zorunda kalmaktadır… Bu borcun faizleri de maliyete, üretim dışı nedenlerle yüklenen miktarlardır. Bütün bunlara rağmen, tutun ki Kıb-Tek’in üretim maliyetinde işçilik %15’dir, asgari ücretteki zammı da yuvarlak %20 diye alalım; genel maliyette işçilik oranı ancak %3 oranında artacaktır. Kurum yönetimi artan personel özlük haklarındaki giderler nedeniyle diyerek elektriğe örneğin %10 zam yaparsa, biliniz ki %7’si ihalesiz akaryakıt alımından ve siyasetten torpilli tüketicilerden tahsil edemediği alacakları nedeniyle zorunlu olarak borçlandığı finansmanın faizlerindendir.
İnşaat sektörü de emek yoğundur; ancak maliyetin ana unsuru emek değil, inşaatta kullanılan malzemeler ve inşaatın kondurulduğu taşınmaz malın maliyetidir. Şimdi inşaat sektörü satışa sunduğu konutlara asgari ücrete gelen zam kadar zam yapmaya kalkışırsa bu doğru ve haklı bir sonuç olmayacaktır. Kaldı ki bu sektör döviz üzerinden satış yapıyor, emeğe ise TL ödüyor… Turizm sektöründe de emeğin toplam maliyet içindeki payı %5’in altındadır. Tarım ve hayvancılık sektörleri de emek yoğundur ancak maliyetteki ana girdi enerji maliyetidir. Yüksek öğrenim sektörü de emek yoğundur ancak sektörün işleyişinin ana maliyet unsurları eğitim yapmayı mümkün kılacak ve sürdürülmesini sağlayacak yatırımlar ile sabit ve değişken genel giderlerdir. Bu sektörde de emeğin maliyete oranı %10’nun altındadır. İlk ve orta eğitimin özel okullarında da maliyet analizi de farklı bir sonuç vermiyor.
Sanayi sektörüne gelince; emek yoğun değil ancak maliyetin ana unsuru kapasite kullanım oranının çok düşük olmasıdır. Bu da KKTC’nin ekonomi ölçeğinin çok küçük olmasından kaynaklanmaktadır. Sınai üretim araçlarının üretim kapasitesi KKTC’nin yerel pazarının tüketim kapasitesinden çok daha fazladır; dolayısıyla sınai üretim için yapılan yatırım atıl ve kullanılmayacak kapasiteyi de içeriyor. Bu da yatırım maliyetine yansıyor doğal olarak.
Ticaret sektöründe emeğin maliyete yansıma oranı %25-30 bandında olabilir en fazla; pazara sunulan emtianın büyük çoğunluğu ithal olduğu için ve Türkiye’den de ithal edilse dahi fiyatın döviz cinsinden olması nedeniyle, TL’nin kur kayıpları emtianın fiyat artışında ana etkendir. Emtianın raf fiyatı, yerine koyma maliyeti ve dolayısıyla döviz fiyatı üzerinden hesaplanır; piyasaya da ya doğrudan döviz fiyatla veya dövize endeksli fiyatla sunulur. Enflasyonist ortam ve tüketicinin gerileyen satın alma gücü nedeniyle ithal edilen emtianın ne kadar sürede satılabileceği tamamen spekülatif bir değerlendirme, hesaplama olur ki bu da maliyet unsuru olarak fiyata yansır. Küçük esnaf sektörünün durumu da ticaret sektöründen farklı değildir çünkü üretimde kullandıkları araç-gereç ve malzemeler genellikle döviz veya dövize endeksli ithal mallardır.
Özel sektör erbabının ve örgütlerinin asgari ücret artışına olan tepkileri ve hükümete ya çalışanlarının bir kısmının işine son vereceklerini ya işletmelerini kapatacaklarını söylemeleri neyin nesi?! Sırf bu nedenle işletme kapatmak hükümete bir tehdit söylemidir, esas yapacaklarına kendilerince haklı zemin ve neden yaratmaktır. Ve esas yapacakları da kayıt dışılığa tamamen veya daha yüksek oranda kaymak… Çalışanlarını işten çıkarmış olarak göstermek ancak çalıştırmaya devam etmek ve sosyal yatırımlarını yapmamak… Kısmi zamanlı çalışıyorlarmış gibi göstermek ve sosyal yatırımlarını çok isterse çalışanın kendisine yüklemek… İş kayıpları olmuş gibi gerekçe ile cirolarını düşük göstermek ve bilançolarda zarar beyan etmek… Ve böylece de kapitalizmin serbest rekabete dayalı pazar ekonomisini en vahşi şekilde uygulama örneği gerçekleşecek…
Asgari ücret artışı ile Güney Kıbrıs’ın asgari ücretini yakalamışız diye eleştirel yorumlar da yapılıyor. Rakam önemli değil; satın alma gücüne bakmak gerek… Eğer Kıbrıslı Rum asgari ücretlinin yaşam kalitesi nispi olarak Kıbrıslı Türk asgari ücretliden yüksek ise, KKTC pazarındaki vahşi kapitalizmi müsebbibi olarak görmek gerek… Bir yaman çelişkidir ki, kısa süre öncesine kadar KKTC asgari ücreti Güney Kıbrıs’tan düşüktü ve Kıbrıslı Rumlar alış-veriş için KKTC’ye gelirdi, şimdi asgari ücretler nerdeyse eşit ama Kıbrıslı Türkler alışveriş için Güney’e gidiyor… Bunun açıklaması da emeğin KKTC pazarında yarattığı pahalılık değil, ekonomiyi yöneten siyasetin ekonomik akıldan nasip almaması ile izah edilebilir.
Şimdilerde asgari ücret artışı üzerinden yapılan tartışmalar emeğin satın alma gücünü daha da geriletmek ise işverenler ve örgütleri fakir piyasanın iş insanları olmayı tercih ediyorlar demektir; bu da bir başka yaman çelişkidir. İş insanları gerileyen cirolardan kayıplarını asgari ücret artış oranında fiyat artışları ile karşılayacağını düşünüyorsa, ekonominin kırılma noktası (break-even point) olarak gördüğünü yaşamaya ve cirolarında telafisi çok daha zor kayıplara uğramaya hazır olmalılar…
Ne yapılmalı?! Hükümet edenler KKTC ekonomisini bilime dayalı akılla yönetmeye, özel sektör erbabı ve örgütleri de vahşi kapitalizmi terk etmeye yönelmeli… Emekçinin ürettiği değerden alacağı payı kısmak ve bunun için çabalamak çözüm değildir. Asgari ücret artış oranını da mal ve hizmet fiyatlarına aynen yansıtmak haklı bir gerekçeye dayanmayacağı gibi unsuru oldukları ekonomiye de olumsuz etkisi olacaktır.