Malumu ilan edince kopan fırtına…

Asım Akansoy

 Benim açık sorum şudur: Olası bir çözüm için Garantör ülkeler, “tek yanlı müdahale” hakkını da içeren bir uzlaşıya varmış ve örneğin 650 Türk 900 Yunan askerin adada konuşlanmasını kararlaştırmış olsa, bu çerçevede 1960 Güvenlik sistemi revize edilse, bugün “yandık bittik” diye Federasyon isteyenlere saldıran çevreler, çözümü sahiplenip, “tamamdır, sorun bizim için çözülmüştür”, diyecekler midir ?

Ben size bunun cevabını hemen vereyim: Büyük çoğunluğu demeyecektir. Çünkü bunların çoğu, dün de hayır diyen yüzde otuz beşlik kesim ve uzantılarıdır.

Çözüm için temsiliyet ve sorumluluk taşımıyorlar.

Meseleyi Güvenlik rejimine indirgemeleri de rastlantısal değildir. Düne kadar Kıbrıslı Rumların bizi azınlık gördükleri veya siyasi eşitliğimizi kabul etmediklerine dair ortaya koydukları tüm argümanlar çöktü. Bütünlüklü bir resim ortaya çıktı. Bu resim elbette henüz resmileşmedi. Ancak gerek Meclise gelen “tutanaklardan” gerekse yapılan açıklamalardan ortaya çıkan budur.

Yargıda, yasamada sorun çözüldü. Ekonomi, toprak ve mülkiyet rejimi büyük oranda bitti. Yürütme modeli belli oldu. Güvenlik konusu ise konuşuluyor. Resmileşmemiş olsa bile, belli tali pürüzler dışında, tablo nettir. Ve evet güvenlik rejimi konusu da diğer konular gibi cesaretle tartışılması gereken bir başlıktır. BM Genel Sekreteri Sayın Guterres, bu konu bağlamında iki noktanın altını çok net bir şekilde çizdi:

1. Yeni bir güvenlik rejimi tesis edilmelidir. Bir tarafın güvenlik isteği diğer taraf için bir tehdite dönüşmemelidir.

2. Tek yanlı müdahale hakkı olamaz . Bu konu, Garantörler dahil tüm taraflarca da çok iyi biliniyor.

Garantiler konusunda verilecek olan karar, bizzat Garantörlerin de onayı ile yeni bir Uluslararası Konferansta kesinleşecek. Dolayısıyla, “toplumların güvenlik ihtiyacı dikkate alınarak” yeni bir modele geçilip geçilmeyeceği veya geçilecekse hangi mekanizma ile bunun sağlanacağı, uzun süredir üzerinde değerlendirme yapılan bir konudur. Pek çok alternatif geldi geçti.

Peki, “tek yanlı müdahale hakkı”nın olmaması; Türkiye’nin yeni devlet düzeninden tamamen dışlanması veya Kıbrıslı Türklerin güvenlik sorununun doğması mı demektir ? Hayır değildir.

Çünkü, Türkiye zaten ayrıcalıklı ülke konumunu sürdürecektir. Türkiye vatandaşları, Yunanistan vatandaşlarının sahip olduğu haklara sahip olacaktır. Bunun yanında Türkiye, doğrudan (kendi) Avrupa Birliği sürecinde çok büyük hamle yapacağı gibi, Akdeniz’deki doğal gaz düzeni konusuna büyük avantaj kazanacaktır. Hepimizin ve bugün Kıbrıslı Rum çözüm güçlerinin de açıkça desteklediği gibi, İsrail’deki doğal gaz kaynaklarının Avrupa’ya Türkiye üzerinden gitmesi gibi… Türkiye’nin, Yeni Devletin en büyük partneri olacağını düşünmek bu kadar zor mu? Kurucu devletlerin sahip olduğu Uluslararası Anlaşma haklarını düşünen var mı ?

Bizim sağcılar ayakları yere basmadan, bilmeden, okumadan saldırıyor. Organize işlere hemen alet oluyorlar. İşte “toplumsal bilinç yoksunluğu” budur… Malumu ilan edene saldırı…Bilmiyorlar ki, biz tezlerimizi öne sürerken, sağduyulu ve ayakları yere basan görüşler üzerinden hareket ediyoruz.

Bu kritik aşamada, kimi “aklı evvellerin”, bütünlüklü resmi görmeden saldırıya geçmeleri, hani çözüm isterlerdi de yeni güvenlik rejimini istemiyorlar konusu değildir. Doğrudan doğruya çözüme karşı oldukları içindir.

Ancak tarihin bir ironisi olarak nasıl ki uluslararası camia ile Türkiye’nin uzlaşı noktası olan , o önemli “11 Şubat 2014 ortak metnini” bizzat imzaladılar, gün ola hepimizi yanıltarak çözüme de evet derler, hatta bir referandumda bizden çok federasyoncu da olurlar…

Sonuçta konu açıktır. Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliği olmadan nasıl ki biz herhangi bir çözümü kabul etmeyiz, Kıbrıslı Rumlar da var olan güvenlik rejimi devam ederse masaya oturmaz.

Çözüm güçleri, sorgulayıcı ve çözüm üretici olduğu sürece, Kıbrıslı Türk halkının hak ve çıkarlarını en iyi şekilde çözüm modeline entegre edeceklerdir.

Yeter ki konuşalım. Daha çok konuşup paylaşalım. Biz, bu sorumluluğu sonuna kadar yerine getireceğiz