MANE TEKEL FARES !

Mehmet Çağlar

 

Grigory Petrov,
Finlandiya'nın aydınlanma hareketinin neşredildiği "Beyaz Zambaklar Ülkesinde" adlı eserin yazarıdır.
Kendisi 19. Yüz yılın ikinci yarısında Rusya'da doğup büyümüş, 20. Yüzyılın başlarında ise düşüncelerinden dolayı Rusya'dan ayrılarak Sırbistan'da yaşamış bir Rus yazardır.
Rusya'dan ayrıldıktan sonra bir süre İstanbul'da da yaşamış olan Petrov, özellikle sık sık Finlandiya'da da bulunmuş ve Fin kültürünü derinlemesine incelemiştir.

BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİ
"Beyaz Zambaklar Ülkesinde" adlı eserinde,
bir zamanlar zalim bir hükümdarın sarayının duvarlarına ateşle:

"Mana Tekel Fares!"

sözcüklerinin yazıldığını, bu sözcüklerin manasını kimsenin anlayamadığını yazıyor. Hakim Daniel adlı biri ise tümceyi şu şekilde açıklamış:

"Bu ateşten yazılar, müthiş bir şeyin meydana geleceğini haber veriyor.
Bunların manası şudur ki,
eski devlet artık yaşama gücünü kaybetmiştir.
Kaçınılması imkânsız bir musibetle yıkılmaya mahkûmdur."

YAPICI MI YOKSA YIKICI MI ?
Petrov, Daniel'i oldukça haklı buluyor ve diyor ki:

"Böcek kurtları gibi,
önemsiz ve şahsi işlerinizin ve dertlerinizin çamurları içinde kıvranmayınız.
Bunun yerine,
devletin temellerinin yenilenmesini ve milletin bundan sonra alacağı terbiyenin şekillerini düşününüz.
Tarih bazı milletlerin, bazı devletlerin kötü sonlarını yazdığı gibi,
diğer bazı devletlerin ve milletlerin ilerleme ve yükselmesini yazmak için de parlak sayfalar açmaktadır."

Herkesin kendini sorgulamasını,
ülkemiz ve toplumumuz için ne yaptığımızı ciddi olarak düşünmemizi ve özeleştiri yapmamızı öneren Petrov,
biri yapıcı diğeri yıkıcı olan, doğadan, iki farklı uçta şu örnekleri vermektedir:

"Güney denizlerinde beş-on mercan adası vardır.
Mercanlar alelâde kil türü bir yapıya sahiptir.
Küçük polipler, kendi vücutlarından birtakım organik maddeler salgılarlar, ama bunların farkına varmak güçtür.
Fakat bu salgıların birikmesiyle zamanla birçok adacıklar meydana gelir.
Hatta bu adalarda insanlar bile yaşayabilirler.

Diğer taraftan güney ülkelerinde birtakım küçük karıncalar vardır ki,
o bölge halkı tarafından tam bir afet olarak görülür.
Onlar bütün ahşap evleri ve içindeki mobilyaları yerler.
İnsanlar o bölgelerden göç etmek zorunda kalırlar.

Şimdi bir de,
kendi ülkemizin durumunu göz önüne alalım.
Ülke içindeki faaliyetimiz hangi karakterdedir?
Yapıcı mı yoksa yıkıcı mı?"

ARTIK YENİ ŞARKILAR SÖYLEMEK LÂZIM
Meşhur bir atasözü vardır:

"Yeni toplumlar kendileriyle birlikte yeni şarkılar üretirler."

Petrov bu konuda da şunları söylüyor:

"Gün geçtikçe nesiller daima değişiyor, yenileşiyor.
Her nesil kendisiyle birlikte yeni mefhumlar, yeni arzular ve istekler getiriyor.
Yeni nesillere artık eskimiş, hakikaten zamanı geçmiş şekiller zorla uygulanamaz.
Yeni nesiller için daha yeni, daha akılcı, daha adil, daha sağlam temellere dayanan yönetim şekillerinin uygulanması zorunludur.

Aklı başında yöneticiye sahip ülkelerde artık bu iş böyle yapılmamaktadır.
Bu ülkelerde sarsıntılara ve yıkıntılara meydan vermeden halkın yönetimi için daha bilgece, daha adilce yöntemlere başvurulmaktadır.

Diğer bazı ülkelerde ise hükümet adamları halk idaresinin ve halk terbiyesinin kademeli ıslahının gerekliliğini anlamıyorlar ya da anlamak istemiyorlar."

Günümüzde de bu örneklere rastlamak mümkündür.
Hem toplumsal olarak varlıklarını ileriye taşıyan, hem de toplumsal olarak yok olmaya yüz tutmuş ülkeler mevcuttur.
Günümüzde var olabilmek ve geleceğe taşınabilmenin en temel ve etkin yolu ise kültür, eğitim ve bilimden geçmektedir.
Bu üç sacayağına ve insana yatırım en önemli yatırımdır.
Bunu anlamak yetmez elbette, hayata geçirmek gerekir.
Finlandiya'nın neredeyse yok oluştan bugünlere gelişi, ders alınması gereken oldukça iyi bir deneyim serüvenidir.

SUOMİ'LER VE FİN'LER
Finlandiya'da Ağırlıkla Finler ve Samiler yaşamaktadır. Finler kendilerini "Suomi" olarak da kabul ederler ki "Suomi/Sami" bataklık arazi anlamına gelmektedir.
Finler, 1811 yılına kadar İsveç, ardından da Rus egemenliğinde yaşamış, 1917'de bağımsızlığına kavuşmuştur.
Gerek İsveç gerekse Rus egemenliklerinde yaşayan Fin halkı hem kendilerine özgüvenlerini kaybetmiş hem de oldukça bağımlıve fakir yaşamaya alışmışlar, kendi kültürel dokularını kaybetme noktasına gelmişlerdi.

Bugün gerek eğitim sistemleri, gerek kültürel dokuları ve çalışkanlıkları ile dünyanın takdirini toplayan Finlandiya'da,
aydınlanma ve kültürlenme hareketleri 19. Yüz yılın ortalarında başlamış,
bir halk öğretmeni, bilim insanı, filozof ve siyasetçi olan Johan William SNELMAN'ın motivasyonu ve ülkenin her karış toprağında diğer aydınlarla birlikte yaptığı katkılarıyla,
o dönemlerin bataklıklar ülkesi Finlandiya,
bugünün beyaz zambaklar ülkesine dönüşmüştür.

Finler, geçmişlerine, kültürlerine sahip çıkarak, ancak yeniliğe, bilime, girişimciliğe açık, insan odaklı bir eğitim seferberliği başlatarak kendilerini geliştirmişler.

DALLARI OLMAYAN KÖK DE,
KÖKÜ OLMAYAN DALLAR DA,
AĞAÇ OLARak YAŞAYAMAZ

Kendi kökleri çürümüş olan bir ağaç hayal edin.
Yeni ve canlı dallar üretmesi mümkün olur mu böyle bir ağacın?

Öyleyse kökleri iyi beslemek, sulamak gerekir ki yeni dallar, yeni filizler atsın, serpilsin, çiçek açsın, meyve versin, yaprakları yeşersin.

Ve siz hiç sadece kökü olan,
gövdesinden, dallarından yoksun bir ağaç gördünüz mü?

Nasıl ki bir ağaç sağlam köklerle, sağlıklı bir gövdeyle ve kendini geliştiren enerjik yeni dallarla yaşamını sürdürebilir,
Bir toplum da bir taraftan kültürünü, sosyal değerlerini koruyarak diğer taraftan da bilimsellikle, evrenseli yakalama çabalarıyla gelişir.

KÜRYERELLİK
Ne sadece yerel, ne sadece küresel olunarak geleceği yakalamak pek olanaklı görünmüyor.
Artık Kür-Yerel olmak gerek.
Ve daha fazla zaman kaybetmeden,
Suomi ve Finlerin yaptığı gibi,
kendimize özgü bir eğitim, kültür ve bilim seferberliğiyle işe koyulmak gerek.
Uzun bir yolculuk olacak bu,
ancak bu yolculuğa çıkılmadığı takdirde,
toplumsal varlığımızın geleceği daha da tehlikeye girecek.

Hiçbirimiz ülkemizin duvarlarında şu sözcüklerin yandığını görmek istemeyiz sanırım:

"MANE TEKEL FARES!"