CTP lideri Tufan Erhürman, kapalı Maraş'a yönelik “proje” veya “strateji”nin ne olduğundan Meclis'teki siyasi partilerin dahi halen haberi olmadığını söyledi.
Son dönemde atılan adımların “Kapalı Maraş’ın açılması” değil “Kapalı Maraş’ın ziyarete açılması” yönünde olduğunu anımsatan Tufan Erhürman, "Bu sorunun çözümü için önce Maraş’ı askeri bölge olmaktan çıkaralım. Çıkaralım ki Maraş’taki taşınmaz mallar “iade” edilebilir hale gelsin; aynı anda Birleşmiş Milletler’e başvuralım ve Maraş’ın yönetimi konusundaki BM Güvenlik Konseyi (BMGK) kararını müzakereye başlayalım" önerisini yineledi.
"Kıbrıs Türk halkı vardır, Kıbrıs Türk halkının siyasi, idari, ekonomik kurumları vardır" diyen Erhürman, uluslararası hukuk ve diplomasi çerçevesinde adım atılmasını istedi.
Erhürman, 1974 Ağustos ayından bugüne asker kontrolünde iskana kapalı tutulan Maraş (Varosha) ile ilgili şu değerlendirmeyi yaptı:
“Kapalı Maraş’ın açılması”ndan ne anladığımızı seçim döneminden önce de, süreç içerisinde de ortaya koyduk. Yıllarca bütünlüklü çözümün bir parçası olarak ele alınan konu “bütünlüklü çözüme yönelik çalışmalar”la eş zamanlı olarak ele alınmalı ve Maraş’ın uluslararası hukuka uygun biçimde açılması yönündeki girişimlerin yapılması için bütünlüklü çözümle ilgili çalışmaların sonuçlanması beklenmemelidir dedik.
Çünkü her şeyden önce Maraş’ın uluslararası hukuka uygun bir biçimde açılması yönündeki girişimlerin bütünlüklü çözüm sürecine zarar vermeyeceğini, tam tersine bazı taşları yerinden oynatmak suretiyle masayı da olumlu yönde etkileyeceğini biliyorduk.
Diğer yandan, bütünlüklü çözüm masasında özellikle Kıbrıslı Rum liderliğinin bugüne kadar defalarca şahit olunmuş “oyalama taktikleri” devam ederse Kıbrıslı Türklerin bir kez daha zaman kaybetmesini istemiyorduk. Çünkü süreç içerisinde hem Maraş gibi önemli bir değer atıl kalmaya devam ediyor, hem de Maraş’taki taşınmazlar üzerinde mülkiyet hakkına sahip olduklarını iddia edenler Taşınmaz Mal Komisyonu’na (TMK) başvurup iç hukuku tükettikten sonra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) TMK’nın etkili bir iç hukuk yolu olmaktan çıkarılmasını gündeme getirmeye çalışıyorlardı.
Bu sorunun çözümü için bir yol haritası ortaya koyduk. Önce Maraş’ı askeri bölge olmaktan çıkaralım. Çıkaralım ki Maraş’taki taşınmaz mallar “iade” edilebilir hale gelsin. Aynı anda Birleşmiş Milletler’e başvuralım ve Maraş’ın yönetimi konusundaki BM Güvenlik Konseyi (BMGK) kararını istişareye/müzakereye başlayalım. Böylece hem AİHM’ye, hem de BM’ye bütünlüklü çözüm konusunda olduğu gibi Maraş konusunda da uluslararası hukuk çerçevesinde diyalog yoluyla çözüm irademizi bir kez daha gösterelim; ama bununla yetinmeyip, çözüm irademiz açıkken, çözüme yaklaşmayan Kıbrıs Rum liderliğinin oyalama taktiklerinin esiri olmayacağımızı da net bir biçimde proaktif bir yaklaşımla ortaya koyalım istiyorduk.
Bunun, Kıbrıs Türk halkını doğru zeminde tutup, dünyaya açılma; aynen TMK’nın kuruluşunda olduğu gibi uluslararası hukukla buluşma ve hem bütünlüklü çözümü zorlama, hem de adım adım çözüme doğru ilerleme yaklaşımına katkıda bulunacağını biliyorduk.
Ancak son dönemde yaşananlarla birlikte “Kapalı Maraş’ın açılması”ndan hepimizin aynı şeyi anlamadığımız bir kez daha ortaya çıktı. Seçime ramak kala bu konuda bazı adımlar atıldı. Sorun Kıbrıs Türk halkının tamamının sorunuydu ancak atılan adımlardan dönemin Cumhurbaşkanı’nın da, Meclis’in de, hatta hükumetteki bakanların da haberi olmadı. Dahası seçime ramak kala atılan bu adım, seçim sonuçlarını etkilemeye yönelik bir müdahaleye dönüştü ve iş hükumetin düşmesine kadar vardı.
Nihayetinde, yapılan açıklamalardan atılan adımın “Kapalı Maraş’ın açılması” değil “Kapalı Maraş’ın ziyarete açılması” yönünde olduğu anlaşıldı ki bunun yukarıda anlattıklarımızla uzaktan yakından ilgisi yoktu. Seçimden sonra bir adım daha atıldı ve Maraş’ta “peyzaj çalışması” başlatılacağı açıklandı. Yine kimsenin haberi yoktu.
Son olarak 15 Kasım’da Maraş’ta yapılacak “piknik” konusu gündeme geldi ve defalardır söylediğimiz gibi hala Meclis’teki siyasi partilerin dahi “proje”nin veya “strateji”nin ne olduğundan haberi yok. Kıbrıs Türk halkının kurumları ve iradesi bir kez daha görmezden geliniyor.
Kıbrıs Türk halkı vardır. Kıbrıs Türk halkının siyasi, idari, ekonomik kurumları vardır. Maraş konusunda uluslararası hukuka uygun “proje” ve “strateji” ortaya koyma yeteneğine sahip zengin bir insan kaynağı da vardır. Maraş, seçim malzemesi yapılabilecek bir konu olmadığı gibi, “hüzün turizmi” aracı da değildir.
Uluslararası hukuk ve diplomasi çerçevesinde atılacak rasyonel adımlarla halkımızın önünü açabileceğimiz bir konuda, hiçbir anlamlı getiri söz konusu değilken, uluslararası hukuk ve uluslararası toplum önünde yeni sıkıntılarla karşılaşmamıza yol açacak hamlelere ihtiyacımız yoktur.