Okan Dağlı
dagliokan@gmail.com
Mağusa’nın 1571 yılından sonra Osmanlı İmparatorluğuna dahil edilmesiyle beraber kentte (kalede) yaşayan gayri müslimler kent dışına çıkarılır. Gayri müslimlerin (Ortodoks, Yahudi, Latin ve Katoliklerin) zorunlu ikamet yeri artık kentin güney kısmı olan ve adına Varoşa dedikleri Maraş ve civar bölgelerdir. Maraş, gayri müslimlerin hayatlarını tekrardan kurduğu küçük bir bölge olarak gelişmeye başlar. Burada toprağa bağlı olarak yaşayan halk tarım ve hayvancılıkla geçinir, çifçilikle ve hayvan yetiştiriciliği ile uğraşır. Vergisini de Osmanlı idaresi altına kurulan vakıflara verir. 18. Yüzyılın ortalarında Kıbrıs’ta Vali olan Abdullah Paşa’nın kurduğu vakıf, Mağusa ve varoşlarının en büyük vakfı durumuna gelir. Mağusa ve varoşlarda yaşayanlar, Abdullah Paşa Vakfı için önemli bir kaynak ve işgücü olurlar. Mağusa nüfusunun büyük çoğunluğu bu yıllarda kale (surlar) dışında varoşlarda kalır. Bu süreç adanın Osmanlı İmparatorluğu tarafından İngiltere’ye kiralanmasına kadar sürer.
Son dönemde tekrardan alevlenen Maraş konusunda, mülkiyet olgusunu uluslararası hukuku gözardı etmemek gerekir. Son yüzyılda Maraş’taki mülkiyet yapısının değişimi ve 1960 yılından itibaren de Maraş’ın imarı gözle görülür bir biçimde gelişmiştir. Gerek 1960 Cumhuriyetinden önce Kıbrıslı Türklerin Vakıf ile ilgili konulara bakan önemli kişileri bünyesinde barındırdığını, gerekse 1960 Cumhuriyetinden sonra kurulan Cemaat Meclisinde oluşan kabinede özellikle Evkaf Bakanlığı’nın bulunması, Kıbrıslı Türklerin tarihsel süreçte mülkiyete ve vakıf mallarına ne kadar önem verdiğini bize göstermektedir. 1960 yılından sonra yabancı yatırımlara da açılan Maraş, ortaklık Cumhuriyeti’nin iki Meclisinden bir olan Cemaat Meclisi’nin bilgisi dahilinde imar edilmiştir. Cemaat Meclisi Başkanı ve kabinedeki Evkaf Bakanı(Üyesi) de o günlerin en önemli hukukçularındandır. İki hukukçu da Barrister at Law olup mesleklerin zirvesinde politikaya girmişlerdir. Bu kişiler dönemin Meclis Başkanı Rauf Denktaş ve Evkaf Bakanı Osman Mehmet’tir.
Hal böyle iken Maraş’ın vakıf malı olduğunu savunanlara sormak için akla birçok soru geliyor. Mesela mülkiyet haklarına ve vakıf mallarına hiçbir dayanağı olmadan bu dönemde halel gelmesine neden olmak nasıl mümkün olmuştur? Maraş’ın Evkaf(Vakıf) mülkiyetinde iken yabancı yatırımcılara ve Kıbrıslı Rumların imarına açılması gözden kaçmış olabilir mi? Kıbrıslı Rumlara bir dönüm mal satanların vatan haini sayıldığı ve bunu çoğu kez canı ile ödediği o günlerde on binlerce dönümlük Maraş’ın gözden kaçtığına inanmak mümkün mü? Ayrıca Maraş dışında, geçen yüzyılın ortalarında Mağusa’da yerleşime açılan yerlerde (Baykal, Sakarya, Karakol, Suriçi v.d) veya şu anda açık olan Aşağı Maraş’ta başka hiç vakıf malı yok mudur? Mağusa’nın diğer imara açık olan ve gelişen bölgeleri de Vakıflara ait olabilir mi? Mağusa’daki Vakıf malları (şu anda kiralanan belli miktardaki vakıf malları hariç) sadece Kapalı Maraş ile sınırlı mıydı? Vakıflar buraları ile ilgili de çalışma yapıp mallarına sahip çıktı mı? Bir diğer tartışılması gereken nokta son on yıldan fazladır dillendiren Maraş’ın tapu kayıtları ve Vakıf mülkiyeti olduğuna dair açılan davalarda G.Mağusa Kaza Mahkemesi dışında kazanılmış bir dava var mıdır? Halbuki bu süreçte Maraşlı Kıbrıslı Rumların, Uluslararası Hukuk’ta, AİHM’de kazanılan davaları mevcuttur. Burada yapılan savunmalarda niye başarı kazanılamamıştır? Maraş’ın yasal sahiplerine devri konusunda yine bağlayıcılığı bulunan BM Güvenlik Konseyi’nin 550 Sayılı kararı ortada dururken mücadelenin uzun yıllardır Mağusa Kaza Mahkemesi kararının ötesine taşınamaması sizce ne anlam ifade etmektedir?
Bu noktada Maraş’ın vakıf malı olup olmadığını sorgulayarak yapılan tartışmalara, atlanan bir referans daha koymak böylelikle konu ile ilgili akıl karıştıran tartışmaları tarihe not etmek açısından önemlidir. 1878 yılında Ada’nın İngiltere’ye devri (kiralanması yada tahsisi) yapılırken, Kıbrıs’taki egemen Osmanlı
İmparatorluğu’nun (mülkünün) Hükümdarı Sultan Abdülhamit’in 1 Temmuz 1878’te adadaki otoriteye gönderdiği fermandaki vakıf mülkleri ile ilgili ifadeleri çok nettir. Aşağıdaki paragrafta, bu tartışmanın sonucu yerine paylaşacağım bu ifaledelerin yukarıdaki sorulara cevap verebilmek için son derece önemli bir etkiye sahip olduğuna inanıyorum.
“... Ada'da mevcut miri ve vakıf (evkaf) arazileri serbest biçimde satılıp, kiraya verilsin ve buralardan elde edilen nakit İmparatorluk vergilerine dahil edilsin... Yüksek İmparatorluk İradesi’yle hazırlanmış fermana uygun hareket etmeniz siz yukarıda adı geçen Vali, Mutasarrif, Naib, Mufti, ve diğerlerine Hükümet’in subaylarına Ada’nın geçici idaresini devretmek için gerekli şekilde hareket etmeniz ve benim iznime aykırı olarak hiçbir icraat ya da fiilde bulunmamanız emredilir.” Bin iki yüz doksan beş yılı, üç Jemadhi-ul-akhir’de (Cemaziyülahır) yazılmıştır. (1 Temmuz 1878)
****************
Kaynakça
Prof.Dr.M.Akif Erdoğdu, Kıbrıs’ta Osmanlılar Cilt II, Galeri Kültür Yayınları, sayfa 48-49
C.W.J.Orr, İngiliz Egemenliği Altında Kıbrıs, 1918, Galeri Kültür yayınları, sayfa 41-43,