“Maraş’ta köpeğimi gezdirirken bazı kemiklere rastladım...”

Sevgül Uludağ

 OKURLARIMIZ BİLDİKLERİNİ PAYLAŞMAYA DEVAM EDİYOR...

Bir okurumuz bizlerle şu bilgileri paylaştı:

“Ben Maraş’ta otururum. Maraş’ta kapalı bölgeye yakın bir yerde sürekli olarak köpeğimi gezdirmeye götürürüm.

Burası askeri bölge değildir, sivil bir bölgedir...

Burada geçmişte bir portokal bahçesi vardı, portokal bahçesini yokettiler, ağaçları kestiler, söktüler, dozerle sürüp başka ağaç ektiler... Portokal ağaçlarının yerine akasya ektiler. Burası sanırım belediyeye ait bakımsız bir yerdir... Yakınında bir da futbol sahası vardır, orası da bakımsızdır, kimseciklerin uğramadığı yerlerdir buraları...

Sözkonusu kemiklerin insan kemiği mi, hayvan kemiği mi olduğunu anlayamadım. Çok yağmur yağdığı için bu kemikler açığa çıktı... Resimlerden de bu kemiklerin durumunu görebilirsiniz... Kayıplar Komitesi yetkilileri gelirse, onlara bu yeri gösterebilirim...”

Bu duyarlı okurumuza yürekten teşekkür ediyoruz...

Konuyla ilgili olarak Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üyesi’nin Araştırmalardan Sorumlu Asistanı Antropolog Okan Oktay’ı bilgilendirmiş bulunuyoruz ve bugün Kayıplar Komitesi’nin sözü edilen kemiklerin bulunduğu alanı incelemesi planlanıyor... (DEVAM EDECEK) 


BASINDAN GÜNCEL... AVLAREMOZ

“Esther Bejarano: Faşizme akordiyonla direnen kadın...”

Özgür Çoban
Emirle toplanıyor, emirle müzik aletlerini ellerine alıyor, emirle çalmaya başlıyorlardı. Onlar çalarken az öteden içerisinde gaz odalarında “imha edilecek” insanlarla dolu trenler geçiyordu. “Dur” emrine kadar çalmaya ve söylemeye devam ediyorlardı. “Darbelerimiz altında ezilir, bize karşı çıkmaya kalkan her fert! Gelecek başarıların müjdecileriyiz! Bizi sizlere taşıyacak Führerimiz!”

Auschwitz Toplama kampında akordiyon çalarak hayatta kalmayı başaran Esther Bejarano 97 yaşında, 10 Temmuz 2021’de yaşama gözlerini yumdu. Bejarano’nun, ölmeden kısa süre önce medyaya verdiği bir röportajda kullandığı, “Hayatım boyunca çok şanslıydım, çok şanslıydım, inanılmaz şanslıydım” cümlesi soykırımdan canlı kurtulmayı başaran bir insanın iç dünyasının derinliklerinde halen neler yaşadığını bizlere anlatması açısından çok anlamlıydı.

Bejarano, 1924’te Almanya Saarland’ta Esther Loewy olarak dünyaya geldi. Annesi Margarethe müzik ile çok ilgiliydi. Babası Rudolf da bir Yahudi cemaatinde hazan olarak görev yapıyordu. 1920’li yıllar boyunca oldukça mutlu bir çocukluk geçiren Bejarano’nun bu güzel günleri küresel katil Adolf Hitler ve şürekasının iktidarı ele geçirmesiyle sona erdi.

Esther’in babası işsiz kalıp geçim sıkıntısı çekmeye başladıklarında aile Ulm kentine taşınmaya karar verdi. Ancak burada da umdukları rahat yaşama kavuşamadılar. Nazi baskısı ve faşizm, Almanya’yı pençesine almıştı artık.

Kendisinden daha büyük olan iki kardeşi yurtdışına kaçmayı başaran Esther, 19 yaşında annesi ve babasından ayrılarak Filistin’e gidecek olan Yahudilerin toplandığı bir kampa katıldı ancak burası da bir süre sonra Naziler tarafından dağıtıldı ve tüm Yahudiler toplama kamplarına gönderildi.

Nisan 1943… Kampa geldiği ilk günlerde orada yaşanan dehşete tanıklık eden Esther, diğer yandan kurulması planlanan Auschwitz Kadınlar Orkestrası’nda akordiyon çalmak için başvurdu. Yıllarca dizlerinin dibinden hiç ayrılmadığı notalardan şimdi yaşamını kurtarmak için yardım istiyordu. Kampta görevli Nazi subayları önünde eline aldığı akordiyon, onunla yaşam arasındaki tek bağ olacaktı. O akordiyonda bastığı her nota o an aldığı nefesten daha değerliydi. Aslında akordiyon Esther’in çok da aşina olduğu bir müzik aleti değildi. Otobiyografisinde kendisinden oldukça zor bir parçayı çalmasını istedikleri anı şöyle anlatıyor Bejarano: “O zamanlar Almanya’da oldukça sevilen ‘Bel Ami’ adlı şarkıyı çalmamı istediler. Başardım. Bu bir mucize gibiydi.”

Esther her gün Nazi marşları da çalması gereken bir orkestrada yaşama tutunmak için akordiyonun tuşlarına daha sıkı basıyordu. Onlar çalarken önlerinden gaz odalarına insan taşıyan trenler geçiyordu. “Ömrüm boyunca unutamadım o trenlerin geçişini. İnsanlar trenlerle yanımızdan geçip müziği duyduklarında, muhtemelen müziğin olduğu bir yerin o kadar da kötü olamayacağını düşünüyorlardı” sözleriyle hiç dinmeyen acısını paylaşmıştı bir söyleşinde.

“ARTIK İNSAN DEĞİLDİK, SADECE BİR SAYIDAN İBARETTİK”

Esther Bejarano’nun, ölüm kampında geçirdiği zamana ilişkin hafızasında sakladığı en somut şey burada kendisine verilen “419482” numarasıydı… Bejarano, “İsimler kaldırıldı, biz sadece sayıydık artık” diyordu buna ilişkin ve gaz odasında imha edilen her bir sayının üzeri kurşun kalemle çiziliyordu o kadar. Esther çalmaya ve söylemeye devam ediyordu tek bir nefes, yaşanacak tek bir an için… “Darbelerimiz altında ezilir bize karşı çıkmaya kalkan her fert! Gelecek başarıların müjdecileriyiz! Bizi sizlere taşıyacak Führerimiz!” Gözyaşları damlıyordu notalara…

Esther, Auschwitz ölüm kampında bulunduğu sırada annesi, babası ve bir kardeşi Naziler tarafından katledildi. Buradan sonra bir süre Ravensbrück toplama kampında da kalan Bejarano, savaştan sonra İsrail’e gitti ve orada evlendi. Bejarano kendisi gibi antifaşist olan ve İsrail’in Filistinlilere yönelik uygulamalarını protesto eden eşi Nissim Bejarano ile birlikte 1960’ların başında Almanya’ya döndü.

VE HİKÂYE YENİDEN BAŞLAR

Esther; annesi, babası, kız kardeşi ve milyonlarca insanın Nazi işkenceleri altında son nefeslerini verdiği Almanya’ya yıllar sonra attığı ilk adım sırasında neler hissetmişti acaba? Onların anıları ve acıları yüreğini kanatmaya devam ederken…

Almanya’da yaşama tutunmaya çalışan Esther ve Nissim, bir süre çamaşırhane işlettiler. Nissim, tamirci olarak da çalıştı. Sonra hayat aktı, yolunu buldu. İki çocukları oldu. Dört tarafı çocukluğunun anılarıyla dolu topraklara diktikleri yaşam ağacı çiçek vermişti. Annesi, babası ve kız kardeşinin anıları bu çocuklarda yaşayacaktı. Anneanne, dede ve teyzelerinin kanlarıyla sulanan bu topraklarda onlar yeni hayatlar yeşertmek için var olacaklardı.

Naziler 1945’ten sonra birden yok olmuşlardı sanki ama Esther biliyordu, onlar hiçbir yere gitmemişti hâlâ oradaydılar. Bunu dükkânın önünden geçerken içeriye nefret dolu bakışlar atan insanları gördüklerinde anlıyorlardı. Sonra o gün geldi. O günden sonra Esther, hafızalarımıza antifaşist bir kahraman olarak kazınacaktı. Esther anılarında o güne ilişkin şöyle diyor: “Naziler hâlâ aramızda. Artık konuşmanın zamanı gelmişti. Sessizlik zamanı bitti…”

Bu andan itibaren Esther, cadde cadde, sokak sokak, okul okul gezerek insanlara toplama kamplarında şahit olduklarını anlatmaya başladı. Bunu müzikle de yaptı. Kızı Edna ve oğlu Joram ile birlikte 1980’lerin başında kurduğu müzik grubunda antifaşist şarkılar söyledi, insanları faşizm tehlikesine karşı uyardı. 2009’da Kölnlü hip-hop grubu Microphone Mafia ile kültürler arası anlayışı teşvik eden “Per la Vita” (Yaşam İçin) adlı CD’yi kaydettiler.

“DÜNYA ÜZERİNDE TEK BİR NAZİ KALMAYANA DEK…”

Antifaşist, devrimci Esther, 97 yıllık yaşamının sonunda geriye belge niteliğinde bir tarih tanıklığı bıraktı. Binlerce konuşma, yüzlerce şarkı ve davasının takipçisi antifaşistler için onurla taşınacak bir miras.

10 Temmuz günü Auschwitz Komitesi, Bejarano’nun ölümünü duyurdu. Dışişleri Bakanı Heiko Maas onun hakkında, “Almanya ırkçılık ve antisemitizme karşı mücadelede önemli bir sesini kaybetti” dedi. Önemliydi evet. Kalbiyle, vicdanıyla önemliydi. Dünyada faşizm tarafından ezilen kim varsa herkes için çarpan özel bir kalp taşıyordu göğüs kafesinin arkasında.

Esther, 97 yaşında yaşama gözlerine yumana kadar davasının takipçisi oldu. Hiç pes etmedi. O insanlık bahçesinin en değerli çiçeklerinden biriydi. Günümüz Almanlarına ilişkin olarak söylediği, “Evet, Nazi zamanı için suçlu sen değilsin ama tarih hakkında hiçbir şey bilmek istemiyorsan suçlusun” sözü ders niteliğinde. Esther, Almanların unutmak ve unutturmak istedikleri karanlık Nazi geçmişlerine ayna tutan antifaşist bir savaşçıydı.

Aslında Esther’i, kelimeleri yazarının duygularıyla sınırlı bu kısacık metne sığdırmak olanaksız tabii ki. Esther ve onun gibiler varlıklarıyla bir insan olmaktan öte bir fikirdir. Nerede olursa olsun, Almanya’da, İsrail’de ya da Türkiye’de, dünyanın nefretten ve faşizmden arındırılması fikrinde sabitlenmemizi bize her an hatırlatan bir düşüncedir Esther’in varlığı.

“Dünya üzerinde tek bir Nazi kalmayana dek şarkı söylemeyi sürdüreceğim” demişti bir söyleşisinde. O şarkı söylemeye devam etti ama Naziler de çoğalmaya… Aslında o “şarkı söyleyeceğim” derken sadece kendini kastetmiyordu. Bize mesaj veriyordu. Kendisinden sonra antifaşist mücadeleyi sırtlayacak Estherlerin, Nissimlerin şarkı söylemeye devam etmelerini istiyordu.

O şarkılar ve o akordiyon hiç susmayacak. Huzur içinde uyu Esther. “Çav Bella”…

(Holokost kurtulanları hakkında Özgür Çoban’ın yazı dizisinin birinci parçası olan bu makale önce Politikyol adlı sitede yayınlamıştı.)

(AVLAREMOZ – ÖZGÜR ÇOBAN – 3.1.2022)