KIBRIS’TAN HATIRALAR...
Ertan İnce
Büyükdayım (Babamın dayısı) Ahmet Soyer (Amerikalı). 1900 doğumlu olup, abisiyle birlikte Amerikaya gider... 20 yıl sonra döner... 1940'lı yılların başında, Maraş'ta Evripidou sokağında, fotoğraflarda da görülen alt üst 2 ayrı haneli konağını yapar. 1974’e kadar Maraş’ta yaşayan son Kıbrıslıtürk’tür. Evi halen kapalı bölgededir...
Yağmur yağmadıkça, 365 gün Maraş’ın denizinde yıkanır, ilginç deniz kabukları, binnezler çıkarır, özellikle de kış aylarında boydan boya avcunun içi gibi bildiği Develimanı dediğimiz bu sahilde ahtapot yakalar...
Sürekli olarak turistlerin ilgisini de çektiğinden, fotoğraflarını çekip, daha sonra da postayla kendisine gönderiyorlardı.
Sık sık arkadaş edindiği turistleri evine davet eder ve temizlenmiş, cilalanmış, boy boy dizilmiş deniz kabuklarını onlara gösterirdi. 1963 yılında Finlandiyada yayınlanan Posti dergisinin kapağında ve iç sayfalarında hakkında fotoğraf ve yazılar vardır... Evi kapalı bölgede kaldığından, ondan sonraki yaşamını Mağusa Suriçi’nde sürdürür... 1985 yılında da bu diyardan göçer...
BASINDAN GÜNCEL...
“1915 olayları esnasında Ermenileri koruyan dönemin Kütahya Valisi, İstanbullu Ermeniler tarafından anılıyor...”
Son yıllarda, İstanbul Zincirlikuyu mezarlığında dünyadakilerden farklı bir 24 Nisan anması yaşanıyor.
İstanbullu Ermeni toplumunun mensupları, dönemin Kütahya Valisi Faik Ali Ozansoy'un mezarı başında toplanıp İslami usüllere göre dua okutuyorlar.
Bunun sebebi, 1915 olayları esnasında Ozansoy'un Kütahya ve çevresindeki Ermenileri himayesi altına alması ve bunun karşılığında sadece hayır duası istediğini vasiyet etmesi.
Toros Apik, aylar süren araştırmalar sonucunda Vali Ozansoy'un mezarını tespit etti ve orijinaline göre yeniden düzenlenmesini sağladı.
Bu sene anma, pandemi sebebiyle geçen senelere göre tenha olsa da Toros Apik ve Nurhan Çetinkaya, mezarlığın imamı İsmail Korkmaz ile birlikte 1915 olaylarını Ozansoy'un yanıbaşında andılar.
(BBC – 24.4.2021)
BİR KİTAP...
“Jandarma...”
“Amerikalı yazar Mark T. Mustian’ın romanı Jandarma, unutmanın ve hatırlamanın, birbiriyle kesişen, birbirine teğet geçen hayatların incecik işlenmiş hikâyesi. Beyin tümörü teşhisi konulan doksan iki yaşındaki Emmett Conn’un Wadesboro, Georgia’daki sessiz hayatı, görmeye başladığı rahatsız edici rüyalarla altüst olur. Bu rüyalarda kendini 1915’te, Anadolu’nun çorak ovalarından Halep’e doğru ilerleyen bir tehcir kafilesinin başında, Ahmet adında genç bir jandarma olarak görür. Ahmet, görevini yerine getirdikten sonra uzun zamandır hayal ettiği gibi cepheye asker olarak gönderilebilecektir. Ancak bir gece, kafilesinden genç bir kadın, Araksi’yle yollarının kesişmesi, Ahmet’e katı inançlarını ve değerlerini sorgulatmaya başlayacaktır. Bu karmakarışık rüyalarının kaynağına inmekte kararlı olan Emmett, hem Ermeni Soykırımı, hem de kendi geçmişiyle ilgili korkunç gerçeklerin perdesini aralayacak, Araksi’nin kim olduğunu ararken kendisinin kim olduğunu bulacaktır. Faillik kavramının sınırlarında dolaşan, okuyucuyu hafızanın karanlık dehlizlerine indirmekten çekinmeyen Jandarma, hatıraların kırılganlığı, kefaretin gerçekten mümkün olup olmadığı üzerine düşünen etkileyici bir roman.”