María Angela Holguín Cuéllar: Bizi ne bekliyor?

Çiçek Göçkün

Kolombiya’lı diplomat ve eski dışişleri bakanı María Angela Holguín Cuéllar 5 Ocak 2024 itibarıyle Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres tarafından Kıbrıs konusundaki Şahsi Temsilcisi (Personal Envoy) olarak atandı. Hatırlayacağımız üzere, bu temsilcinin atanması talebi Kıbrıs Rum tarafından gelmiş ve bu taleplerini ısrarlı dile getirmişlerdi. Bu temsilcinin iki toplum liderlerinin müzakereler bağlamında bir araya gelebilmesi için gerekli zemin etüdünü yapması, Rum tarafının talebinin temelini oluşturuyordu.  Bu göreve atanması olası isimler iki tarafın da bilgisine sunuldu ve en nihayetinde Kolombiyalı diplomat, her iki tarafın, özellikle de Kıbrıs Türk tarafının onayını alan isim oldu.

Bu süreçte Türk tarafı ısrarlı şekilde, atanacak kişinin kısa süreli ve zadece müzakere zemini olup olmadığı yönünde bir etüd yapacağı, federasyon eksenindeki bir müzakereye zorlanmayı asla kabul etmeyeceklerini Cumhurbaşkanı Tatar ağzından defaaten dile getirdi. Nitekim atama haberi üzerine Cumhurbaşkanlığı açıklaması bu pozisyonu tekrar ederek, “egemen eşitlik” kavramının yer bulması ile müzakerelere yeniden başlanılabileceğini söyledi. Benzer bir tutum, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı açıklamasında da gözlemlenmektedir. Özellikle görev süresinin sadece altı ay ile sınırlı tutulmasının “Hal böyle iken [ortak müzakere zemininin uzun zamandır zaten bulunmadığı tespiti], Ada’daki iki taraf arasında yeni resmi çözüm müzakerelerinin başlatılmasına ilişkin olarak ortak zemin bulunup bulunmadığı hususunun herhangi bir yanlış anlamaya mahal vermeyecek şekilde tespiti için Şahsi Temsilci’nin altı aylık görev süresinin ziyadesiyle yeterli olacağı açıktır.” ifadeleri ile vurgulanmıştır.

Kuzey Kıbrıs’ta gerçekleşen son Cumhurbaşkanlığı seçimi akabinde Kıbrıs sorunu rotasında ısrarlı ve oldukça büyük bir söylem değişikliği gözlemlemekteyiz. Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye federasyon zemininde görüşmelere devam etmenin kesinlikle mümkün olmadığı ve müzakere edilecek sistem/şeklin değişmesi gerektiği yönünde bir söylem ile hareket ediyorlar. Ancak bilindiği üzere, müzakerelerin iki toplumlu, iki bölgeli siyasal eşitliğe dayalı federasyon Birleşmiş Milletlerin bağlayıcı karar organı Güvenlik Konseyi’nin bir çok kararında yer almış ve dolayısıyla BM unsurlarının hiçibirinin bunun dışında bir müzakere zemini öneremeyeceği ya da böyle bir zemine aracılık edemeyeceği aşikar.

Bu durumda, Kıbrıs’ta çözüm sürecini izleyen herkes için Şahsi Temsilci’nin nasıl bir rol üstleneceği merak konusu. Özellikle geleneksel ve kurumsal perspektifler açısından çözüm sürecini analiz edenlerimiz için, bu temsilcinin atanması belki de anlamsız bile gelebilir. Ancak ben atanan temsilcinin Kolombiyalı olmasını ve daha önceki diplomatik deneyimini çok önemli şahsi özellikleri olarak görüyorum. Bilmeyenlerimiz için, Kolombiya 1960ların başından beri süregelen bir iç savaşla başetmeye çalışan bir ülke. 2016 yılında hükümet ve en büyük silahlı grup FARC arasında bir barış anlaşması imzalandı. Nihai barış anlaşması dört yıl, Havana’da süren müzakereler sonunda ortaya çıktı. Her ne kadar 50 yıllık iç savaşı sona erdirmiş olsa da, şiddet ve çatışma ortamı zaman zaman yükselmeye devam ediyor ve anlaşmanın gerektirdiği uygulamalar ve bunlardan sonuç almak elbette zaman alıyor. 2016 yılındaki barış anlaşmasına kadar Kolombiya’da bir çok farklı çözüm ve barış girişimi denendi, kimilerinin kısmi başarıları 2016ya giden yolu açtı. Holguin’in de bakanı olarak görev yaptığı dönemin hükümeti, barış anlaşmasının vatandaşlar tarafından benimsenmesini de çok önemsedi ve anlaşmanın ilk hali bir plebisit oylamasına sunuldu. Bu oylamada anlaşma kabul görmedi ve çeşitli değişiklikler uygulanarak Kongre tarafından onaylandı. 

İşte Maria Holguin bu ülkenin eski dışişleri bakanı, Havana’daki müzakere heyetinde yer almış bir uzman ve anlaşma sonrası kurulan Çatışma Sonrası Kabinesinde de görev yapmış bir siyasi figür. Hem kendi ülkesindeki deneyimi hem de BM nezdindeki deneyimi benim için bir kaç önemli özelliğe işaret ediyor. Öncelikle BM nezdindeki deneyimi BM mekanizmalarına, kapasite ve kısıtlılıkları ile birlikte, oldukça hakim olduğuna işaret ediyor. Kendi ülkesel deneyimi ise farklı yöntemleri eşleştirmenin, aynı kavramlara farklı bakış açıları ile bakmanın, geçmiş kırılma noktalarını geleceğin inşasında olumlu bir yapı taşı olarak kullanabilmenin yollarını bizzat deneyimleyerek öğrenmiş olduğunu düşünmeme sebep. Barış anlaşması ya da çözüm anlaşması imzalamak ile barışın kendini inşa etmenin, birbirine bağımlı olmakla birlikte aynı şeyler olmadığını bize hatırlatacak ve barış inşasının (peacebuilding) tavandan tabana ilerlerse barışı yapmanın (peacemaking) mümkün olacağının bilinciyle bir zemin oluşturabilmenin yaratıcı yöntemlerini bize işaret edebileceğine inanıyorum. Altı ay belki uzun bir süre değil, ama yaratıcı diploması için düşündüğümüz kadar kısa bir süre de olmayabilir. Hep birlikte göreceğiz.