Leyla KIRALP
Köyümüz Mari/Tatlısu’da iki tane okulumuz vardı. Biri eski okul, diğeri de yeni okul. Eski okulumuz minaresiz köy camisinin dibindeydi. Tek odası vardı. Büyük büyük pancurlu pencereleri, büyük bir ahşap kapısı vardı. Damı kiremit, döşemesi ise ahşaptı. İlkokula bu odada başladım. Öğretmenimiz, köylümüz ve akrabamız olan Reşat dayının kızı Mühüde hanımdı.
İkinci sınıfta yeni okulda okumaya başladım. Çünkü eski okulumuz, müzik ve folklör çalışmaları için kullanılmaya başlamıştı. Bir de her sabah, içmemiz için büyük kaplarda, toz süt hazırlanır, evden getirdiğimiz fincanlarda bize verilirdi.
Yeni okulumuz üç odalı idi. Bir odanın ara duvarları ahşaptan yapılmıştı ve gerektiği zaman bu ahşaplar kalkar, odalar birleşir, kocaman bir salon olurdu.
Milli günlerde yapılan törenler ve okullar arası müsamereler bu salonda yapılırdı.
Yeni okulumuzun kocaman bir bahçesi, küçük bir çam ormanı, sallandığımız salıncakları, kız ve erkek tuvaletleri ve su içtiğimiz çeşmeleri vardı.
İkinci ve üçüncü sınıfta beni okul müdürümüz Reşat Taşer okuttu. Çok şanslıyım ki ilkokuldaki öğretmenlerimin hepsi de çok değerli öğretmenlerdi.
Reşat bey aynı zamanda keman çalar ve okulumuzun korosuna şeflik yapardı. Güzel havalarda bizi dolap kuyusu olan bahçelere, mandıralara, ekmek fırınlarına, hellim, nor, tarhana yapılan evlere götürür ve yapılanları bize anlatırdı. Müfettişlerin de zaman zaman bu ziyaretlerimize katıldığını hatırlarım. Bir defasında müfettişin ekmek tahtasının kenarındaki hamuru bana gösterdiğini ve ne olduğunu bana sorduğunu hatırlarım. Ben de “maya” demiştim çünkü annem de evde ekmek yoğurduğu için mayanın ne olduğunu biliyordum.
Okulumuzda hem çiçek, hem de sebze bahçesi vardı. Ziraat (tarım) derslerinde Reşat beyle birlikte çiçek ve sebze ekerdik. O kadar güzel sebze ve çiçekler vardı ki bunu nasıl anlatabilirim? Bana çiçek, sebze ve toprak sevgisini, babamdan sonra kazandıran Reşat bey olmuştur. Reşat bey okulda yetiştirdiğimiz çiçek ve sebzelerin yanı sıra evde de çiçek ve sebze yetiştirmemizi isterdi. O yıllar Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıllardı. Köyümüzde her sene panayır olur, köylüler yetiştirdikleri ürünleri panayırda satmak için sergilerlerdi. Çok iyi hatırlıyorum. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üçüncü yılında ben üçüncü sınıftım ve evde su kabağı yetiştirmiştim. Reşat bey kabakları panayırdaki sergiye koydu ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir Rum bakanı ve bir Türk bakanı panayıra geldiler ve yetiştirdiğim su kabakları için bana ödül olarak bir budama makası verdiler. Ablam da o yıllarda, köy enstitüsüne gidiyordu ve işlediği nakışlar için de ona on şilin “Kıbrıs Cumhuriyeti parası” ödül vermişlerdi.
Dördüncü sınıfta müdürümüz ve öğretmenlerimiz değişti. Müdürümüz, Laptalı Esat Faik Muhtaroğlu, öğretmenlerimiz de köylülerimiz olan Hüseyin Niyazi ve Nejla Darbaz’dı. Hüseyin bey beden ve müzik öğretmenimizdi. Çok güzel akordiyon çalar, çaldığı o güzel müzikle bizi milli günlerdeki törenlere hazırlardı. Müzik konusunda “sen yeteneklisin” derdi ve illa ki babamın bana akordiyon almasını isterdi. Babam da kabul etmişti. Parasını da ayırmıştı fakat benim yakan top oynarken kolumu ve elimi sakatlamam akordiyon isteğimizin gerçekleşmesini engellemişti. Nejla hanım da bize ev idaresi dersi veriyordu. Çok güzel nakışlar işliyor, sene sonunda işlediklerimizi sergiliyorduk.
Esat Faik Muhtaroğlu esprili ve çok zeki idi. Dördüncü ve beşinci sınıflarda öğretmenim oldu. İngilizce’yi, Esat beyden, o senelerde öğrendim. Esat bey bizi tarihi yerlere, bilmediğimiz uzak köy gezilerine götürürdü. Girne’ye, St. Hilarion’a, Baf’a, Mağusa’ya ve Mağusa surlarına ve köyü olan Lapta’ya götürmüştü. Lapta’da Başpınar vardı, gözümüzün alabildiğince portakal bahçeleri …
İlkokul bittikten sonra Esat ve Reşat beyleri bir daha göremedim. Ortaokula başladığım sene okuldan eve dönerken önümde yürüyen birini Reşat bey sandım, adımlarımı hızlandırıp yaklaştım, önüne geçip yüzüne baktım fakat Reşat bey değildi. Esat beyin de zaman zaman gazetelerde yayınlanan yazılarını okuyordum. Sonra yazılarına da rastlamadım. Hüseyin beyin belgeselimde yer almasını çok istedim fakat sağlığı iyi olmadığı için bu isteğim gerçekleşmedi .
Üçü de bedenen aramızda değiller. Bana öğretikleriyle bana kazandırdıkları zenginlikle onları her zaman minnetle anıyorum.
Okuluma gelince! Her geçen gün biraz daha yıkılıyor, biraz daha harabeye dönüşüyor. 2003’te kapılar açıldıktan sonra köye her gidişimde “ahh bu okulu bir tamir ettirebilsem”, diye hayallerime yeni hayeller ekliyorum. Fakat çok zor olduğunu da biliyorum. Bütün okulu olmasa bile belki bir odasını tamir ettirebilirim. Bir odası olmasa bile belki okul bahçesindeki kuruyan ormana yeni ağaçlar ekip yeni bir orman yaratabilirim.
Ve yarattığım ormana öğretmenlerimin adını verebilir veya odanın birini tamir edebilirsem o odaya öğretmenlerimin fotoğraflarını asabilirim. Bunu yapmak zor mu? Hem de çok zor. Fakat önemli olan zoru yapmak, zoru başarmak değil midir? Kendi maddi imkanlarımla, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilgili makamlarından gerekli izni almak ve tamamı iki toplumlu etkinliklere alışık olmayan bir yerde, üstelik Kıbrıs’ta ilk kez, iki toplumunun kayıpları anısına köyümün mezarlığına anıt mezar yaptırmak kolay mıydı? Hiç de kolay değildi. Siyasilerin yarım asırdır gösteremedikleri cesareti gösterdim ve yapamadıklarını yaptım. Okulum için olan hayallerimi de anıt mezar gibi birgün gerçekleştireceğimden eminim.
(Yazardan not: Öğretmenim Reşat Taşer’in aile üyeleri arasında bu yazıyı okuyup benimle temasa geçen olursa bu beni çok mutlu edecektir...)
Leyla Kıralp'ın Mari'deki (Tatlısu) öğretmenleri...
Omorfo’da bir “kayıp”tan geride kalanlara ulaşıldı...
Kayıplar Komitesi’nin adamızın kuzeyinde ve güneyinde yürütmekte olduğu ve gerek 1963, gerekse 1974 “kaybı” Kıbrıslıtürkler’le Kıbrıslırumlar’ın gömü yerlerinin aranmakta olduğu kazılar hiç kesintisiz devam ederken, Omorfo’da yürütülmekte olan kazıda bir “kayıp”tan geride kalanlara ulaşıldığı öğrenildi.
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Gülseren Baranhan’dan edindiğimiz bilgilere göre, kazılarda son durum şöyle:
*** Omorfo’da (Güzelyurt) 1974 kaybı bir Kıbrıslırum'un tarlada gömülü olduğu bilgisiyle yürütülen kazı çalışmaları sırasında kamışların arasında ilk insan kalıntılarına ulaşılmıştır.
*** Yeniceköy’de (Petra tu Digeni) 1974 kaybı 5-8 Kıbrıslırum'un ağaçlık bir alanda dere yatağı içinde gömülü olduğu bilgisiyle yürütülen kazı çalışmalarına devam edilmektedir..
*** Ötüken’de (Spatharikon) 1963 kaybı üç Kıbrıslıtürk'ün denize yakın ormanlık bir alanda gömülmüş olduğu bilgisiyle başlatılan kazılar halen devam etmektedir.
*** Lapta’da 1974 kaybı 13 Kıbrıslırum'un gömülü olduğu bilgisi doğrultusunda bölgede gerçekleştirilen Jeofizik çalışmaları sonucunda toprak altında saptanan anomaliler doğrultusunda sürdürülen kazı çalışmaları halen devam etmektedir.
*** Lefkonuk’ta (Geçitkale) 1974 kaybı bir Kıbrıslırum'un dere yatağında gömülü olduğu bilgisi ile başlatılan 4 kişinin kalıntılarına rastlanılan alanda kazılara devam edilmektedir.
*** Zeytinlik’te (Templos/Temroz) 1974 kaybı bir grup Kıbrıslırum'un harnıp ağaçlarının çevresinde gömülmüş olduğu şüphesiyle başlatılan kazılar tüm hızıyla devam etmektedir.
*** Strovulo’da 1964 kaybı bir Kıbrıslıtürk'ün kuyuda olduğu bilgisiyle yürütülen kazılar tamamlanmış, herhangi bir bulguya rastalanmamış ve kazı kapıtılmıştır.
Biz de Kayıplar Komitesi’nde emek veren tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz...
Omorfo'da kazılardan görünüm...
1964 “kaybı” Andreas Yuannidis’in kalıntıları Hamit Mandrez’de bulundu...
1964 “kaybı” Andreas Yuannidis’in kalıntılarının Hamit Mandrez’de bulunduktan sonra kimliklendirildiği ve geçtiğimiz gün Kıbrıs’ın güneyinde ailesi tarafından toprağa verildiği bildirildi. Konuyla ilgili olarak Kıbrıs Haber Ajansı’nın haberinde özetle şöyle denildi:
“İçişleri Bakanlığı Daimi Sekreteri Kostas Konstantinu, hükümetin kayıp şahıslar meselesini oldukça hassas ve insani bir mesele olarak ele aldığını ve 776 kayıp kişiye ulaşmak için çabalarını sürdürdüğünü belirtti.
Konstantinu 1963-1964 döneminde kaybolan bir Kıbrıslırum’un cenaze töreninde konuştu. Andreas Yuannidis, kalıntılarının tespitinden sonra Ayios Yuannis Pitsilya köyünde toprağa verildi.
Yuannidis 31 yaşındayken, 26 Mayıs 1964'te Kıbrıslı Türkler’le beraber çalışmak üzere Limasol'a gittikten sonra ortadan kayboldu.Yuannidis’in kalıntılarına Lefkoşa'nın kuzeyindeki Kıbrıslıtürk köyü Hamit Mandrez'teki bir toplu mezarda ulaşıldı.
Konstantinu konuşmasında, Yuannidis’in soğukkanlı bir şekilde öldürülme anına dek kendisini esir alanlar tarafından işkenceye maruz bırakıldığını belirtti. Yuannidis aynı dönemde kaybolan 44 Kıbrıslırum ile aynı kaderi paylaştı.”
(Kıbrıs Haber Ajansı – 18.4.2022)