Marmara Köprüsü

Dr. Hasan Alicik


Sıradan bir köprü...
74’ten kalma, elli kusur yıllık...
Yapıldığı yıl nasılsa, şimdi de aynı.
Sadece yılların yorgunluğu ve yaşlılığı var üzerinde...
Zar zor ayakta duruyor.
Demir korkulukları eğrilmiş, betonları yer yer patlamış paslı demirleri görünüyor...
Köprü başının olduğu yerde asfalt çökmüş, insanı sığacak kadar koca bir delik açılmış... Allah etme bir yaya düşse yuvar yuvar gidecek.
Öyle perişan olduğuna bakmayın, Lefkoşa’nın son kalan tek şeritli köprüsü ünvanını da taşıyor.
Hergün binlerce araba üzerinden geçiyor.
Karşıdan gelen bir arabayla karşılaştığınızda kimin durup, kimin geçeceğini trafik kuralları değil, köprüye olan mesafe belirler. Yakın olan geçer, uzak olan bekler.
İnat ederseniz orta yerde buluşur, sonra kornalar eşliğinde çekilirsiniz.
Hele sabahleyin tırtıllar gibi tek sıra dizilir arabalar, karşıya geçmek için...
İşe, okula yetişmek telaşıyla her gelen eklenir tırtıllara; uzar gider...
Yıllardır hep aynı...
Hiç değişmedi.
Oysa üstünden geçenler de, altından akıp giden sular da değişti...
Zaman değişti...
Ninelerimiz, dedelerimiz geçti, biz geçtik, şimdi çocuklarımız geçiyor...
Nesiller geldi geçti...
Bugün “klasik” dediğimiz arabalar geçti, son modeller geçiyor...
Zaman geçiyor, çağ değişiyor...
Marmara köprüsü hala aynı; Lefkoşa’nın son kalan tek şeritli köprüsü...
Neden değişmedi? Neden hep aynı kaldı?
Köprünün kendi kendini değiştirecek hali yok ya!
İnsan aklı ve emeği değiştirecek; ülkeyi, şehri, çevreyi...
Değişen zamana, teknolojiye, ihtiyaclara... göre yeniden üretilecek.
Devletten, sivil toplum örgütlerine kadar uzanan ‘yönetim anlayışları’ da böyle olmalı.
Bir ülkenin başkentinin trafiğini elli yıllık tek şeritli bir köprüye mahkum eden anlayış çağdışı kalmış bir anlayıştır.
Yıkılmalı her ikisi de; eski köprüler de, eski anlayışlar da...
Üretmeli...
Yaratmalı...
Bir önceki yüzyıldan zihinlerimize vurulan zincirlerden kurtularak, toplumu geleceğe bağlayacak yeni köprüler kurulmalı. Her alanda; eğitimde, sağlıkta, bayındırlıkta, tarımda, ekonomide...
Yaşadığımız toplumsal sorunların bir nedeni de budur.
Yıkabilmek ve yenisini yaratabilmek.
Zor olan da bu zaten.
Yine de yapılabilir...