Simge Çerkezoğlu
Genç bir sosyolog olan Salih Örses Avrupa Birliği Sivil Büyü programının katkılarıyla Ayia Marina-Gürpınar belgeseline hayat vermeyi başardı. Kendi ailesinden dinlediği bir öykü ve geçişlerin başlamasıyla şahit olduğu süreç onu bu belgeseli hayata geçirmek için yüreklendirdi. Yıllardır tartışılan bir konuyu köyüyle, eviyle, insanıyla somut bir hale getiren bu çalışma, bir kapının aralanmasına olanak yarattı. Şimdi yapılması gereken ise aralanan bu kapıyı, sonuna kadar açmayı başarabilme gücünü bulmaktan geçiyor. Ayia Marina yeniden hayata dönmeyi bekliyor.
“ANNEANNEMİN TEYZESİ BİR MARONİT’E AŞIK OLDU”
Salih Örses genç bir sosyolog. Kapıların açılmasının ardından ailesinin Maronitlerle olan yakın geçmişini fark edip bu alana yönelen, o gün bugündür de, bu konuya kafa yoran bir isim. Öncelikle benimle ailenin Maronit geçmişini paylaşıyor. Bu hikâye beni de çok etkiliyor.
“Benim annemin ailesi Ay Marina köyünden. 1940’lı yıllara dek bu köyde karma evlilikler olağan bir olaydı. Anneannemin teyzesi de bir Maronit’e aşık olup evlenenlerden biriymiş. Ancak bunun gerçekleşebilmesi için vaftiz edilerek Maronit olmayı kabul etmiş. Gülsün olan ismini Yeni Polou olarak değiştirmiş. 1974 harekâtının ardından Maronitlerin güneye göçüyle birlikte büyük büyük teyzem de hem köyden hem de adanın kuzeyinden ayrılmak zorunda kalmış. Elbette anneannemle aile bağlarını hiç koparmamış. Yaşadığı müddetçe özel izin alarak onları ziyaret etmeye devam etmiş. Elbette ben onu hiç tanımadım ama onun torunlarının çocuklarıyla tanıştım. Yıllarca büyük büyük teyzem Türk olduğunu torunlarıyla, torun çocuklarıyla pek konuşmamış. Ama zaten isim değişmeleriyle birlikte isimlerinin önüne aldıkları yeni sıfatı, onların farklılığını ortaya koymaktaymış. Dinlediğim tüm bu hikâyeler, geçişlerin başlamasının ardından onları tanımam beni çok etkiledi. Anneannemin teyzesinin çocukları bizi buldu, ziyarete geldi. Biz de onları görmeye gittik. Ayia Marina’dan göçen pek çok Maronit güneyde, Lefkoşa’ya yakın Koççat diye bir köyde toplandılar. Yeğenlerim de orada yaşıyor. Böylece tüm bu deneyimler, benim konuya olan merakım beni sosyoloji okumaya kadar taşıdı.”
“AYİA MARİNA SAKİNLERİ KÖYLERİNE DÖNMEYİ ÇOK İSTİYOR”
Sosyoloji eğitimi almasının yanında zaman içinde kuzeyden güneye göç eden Maronitler konusunu detaylarıyla araştıran Salih, bir başka hazin konu olan Ayia Marina köyünün durumuyla yüzleşiyor.
“Ayia Marina Yılmazköy’e yakın çok güzel konumda Maronit ve Türklerin karma olarak yaşadıkları bir köydü. Fakat 1974 yılından sonra burada yaşayan Maronitlerin neredeyse tamamı güneye yerleşti. Sanırım bunun nedeni köyde savaşın yoğun olarak yaşanmasıydı. Hatta köyde bulunan Manastır da bombalandı. Şu anda hala bu bombalamanın izlerini taşıyor. Sanırım yaşananlar onları çok korkuttu. O nedenle de güneye zorunlu bir göç oldu. Fakat zaman içinde onlarla konuştukça, onları tanıdıkça köylerine dönmeyi çok istediklerini anladım. Onları göç eden diğer Rumlardan ayıran en önemli özellik sanırım budur. Hepsi köyüne geri dönmek istiyor. Aralarında bu konuda birlik söz konusu… Bu köye dönme yönündeki arzuları da beni çok etkiledi. Zaman içinde gözlemlerim, düşüncelerim hep devam etti. Sosyoloji bölümünden mezun olmamın ardından yüksek lisans eğitimime devam etmeyi düşündüm. Tez konusu olarak da bu konuda bir araştırma hazırlamaya karar verdim. Fakat böyle bir araştırma yapmanın bana maddi olarak hayli yük getireceğini anlayınca bunun için destek arayışlarım başladı. Ben kendi içimde bunların hesabını yaparken, en azından bir tez olmasa bile bu konuda küçük çaplı da olsa araştırma yapmam, bu insanların sesini topluma duyurmam gerek diye düşündüm.”
“AVRUPA BİRLİĞİ SİVİL BÜYÜ PROGRAMINDAN DESTEK BULDUM”
Salih tüm bunları bana anlattıkça aklıma İngilizlerin istenirse mutlaka bir yolu bulunur atasözü geliyor. Elbette onun bu isteği de karşılıksız kalmıyor. Hayalini kurduğu proje için ilk adımı Avrupa Birliği’nin katkısıyla atıyor.
“Sonunda Avrupa Birliği’nin Sivil Büyü isimli küçük hibe programını duydum. Buraya başvurdum. Bana sundukları katkı ile Ayia Marina köyüne ilişkin araştırmaya başladım. İlk başta Tijen Erol’la birlikte çalışarak bir fotoğraf sergisiyle, köyün dijital belleği üzerinde çalışmaya başladık. Fotoğrafladığımız kişilerle de kısa röportaj yapmaya karar verdik. Köyle ilgili hem güneyde yaşayan Maronitlerle hem de o köyün mensubu olan Türklerle görüşmeler yapmak istedik. Elbette ilk başta insanlara ulaşmam çok zor oldu. Anneannem bize bu konuda çok yardımcı oldu. Zaten birkaç kişiyi bulmaya başlayınca bunun devamı geldi. Tabii güneydeki röportajlar zor oldu. Çünkü köyün mensubu olan çok yaşlı Maronitler sadece Yunanca konuşabiliyordu. Bize destek olmak için Tijen hanımın eşi Mehmet Yakup ve fotoğraf sanatçısı Bobbe Poumos Theoklitou da projeye dahil olup gönüllü çalıştılar. Koççat köyünün muhtarı Partellis Petrou Hadjifessa ile eşi Vasiliki Emmanouel Hadjifessa da ayrıca tercümeler konusunda bize yardımcı oldu. Böylece Rumcayı İngilizce diline çevirerek bu yöntemle iletişim kurduk. Ben dokuz ay boyunca neredeyse hafta sonu köye gittim. Onlarla vakit geçirdim. Kahvelerinde tavla oynadım. Pazar ayinlerine katıldım. Onlarla bir bağ geliştirdim. Beni çok sevdiler. Bana çok samimi davrandılar. Sanırım beni de kendilerinden biri olarak kabul ettiler. Zamanla tüm ekiple kaynaştılar.”
Öncelikle Ayia Marine köyünün haritasını doğru bir şekilde belirlemeye çalışan Salih, bunun devamı olarak da kimin nerede yaşadığını saptamaya çalıştı. Aylarca süren çalışmanın ardından 90 evin, 15 tanesini belirlemeyi başardı.
“Aslında yaptığım çalışma ile köydeki evlerin kime ait olduğunu neredeyse tamamen belirledim. Öte yandan insanlarla görüşmeye gittiğimde bazen isimden çok lakapları hatırladıkları için, bulduğum bilgilerin teyit edilmesinde, ev sahiplerine ulaşmakta zorlandım. Benim için önemli olan gerçek isim ve soy isim bulmaktı. O aile hayatta değilse bile, aileye mensup en yakın akrabalara ulaşmaya çalışmaktı. Onların eski fotoğraflarına ulaşmaktı. Bunlar çok derin, zor bilgilerdi. Bazıları çok hasta ve yaşlıydı. Saatlerce evlerinde onlarla vakit geçirdim bu bilgileri edinebilmek için. Sonuçta biz izin alarak kilisede farklı zamanlarda yapılan birkaç ayini fotoğraflamayı, görüntülemeyi başardık. Bunun yanında köy kahvesinden de görüntüler aldık. Kameraya röportajları görüntülü olarak da kaydettik. Herkese aynı soruları sormaya çalıştık. Sonuçta on Maronit, 6 Kıbrıslı Türkle konuşmayı başardık.”
“TÜRKLERLE MARONİTLERİN SAMİMİ BİR İLİŞKİ İÇERİSİNDEYDİ”
Tüm bu çalışmaların sonucunda ortaya kısa bir belgesel çıkarmayı başaran Salih, yaptığı bu çalışmanın detaylarını da bizimle paylaşarak, Ayia Marina sakinlerinin isteklerini dile getirdi.
“Edindiğimiz tüm bu bilgiler ve çekimlerin bir kısmını kullanarak ortaya on dakikalık bir belgesel çıkarmayı başardık. İçerisinde yaklaşık olarak yedi kişiyle yaptığımız röportajlar yer alıyor. Bu insanlar Türklerle Maronitlerin samimi bir ilişki içerisinde olduklarını anlattılar. Ayia Marina köyünün kahve kültürünün farklı olduğunu, kadınların ve erkeklerin birlikte kahveye gidip, birlikte vakit geçirdiklerini din, dil, cinsiyet ayrımının yapılmadığını anlattılar. Tabii bu proje kapsamında Ayia Marina köyüne de pek çok kez gittim. Özel izinle orada ayinler yapılıyor biz de bu ayinleri özel izinle görüntüledik. Ama ben izin almış dahi olsam, istediğim her yeri değil sadece askerin izin verdiği belli yere kadar görüntü ve fotoğraf almayı başardım. Çerçevem belliydi. Tabii benim temel hedefim köyde kalan on beş evi görüntüleyebilmek. Bu evler şu an ayakta ama çok kötü durumda tabii. Yeni sayılabilecek şu an ayin için kullanılan bir kilise var. Ama esas Manastır iyi durumda değil. Restorasyona ihtiyacı var. Kiliseyi de UNDP’nin katkılarıyla iyileştirdiler. Yıllarca asker köye girdikten sonra bu evlerde yaşadılar. İnsanlar köyden ayrılırken temiz olarak bıraktıkları evleri, kullanılmış ama bakımsız harap durumda.”
“AYİA MARİNA İÇİN DÖNÜŞ SÜRECİNİN OMURGASI DİYEBİLİRİZ”
Sohbetimizi bundan sonra yapılması gerekenler, bu yönde devam eden beklentilerle tamamlıyoruz. Ayia Marina köyünün ihtiyaçlarına dikkat çekmeye çalışıyoruz.
Bu insanlar köylerine gitmeyi çok istiyor. Ancak köyün şu anki durumuna da bir çözüm bulmak gerekiyor. Köyün yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Aksi taktirde sadece çok isteyen ve parası olan insanlar bu yapıları yenileyebilecek. Ayrıca Ayia Marinalılar burada bulunan bayrakların, Ne Mutlu Türküm diyen yazıların da kaldırılmasını istiyor. Tüm bu şartlar sağlanırsa en fazla geri dönüşün yaşanacağı köy olacak. Dört yüz kişilik bir grup insandan bahsediyoruz. Dönüş sürecinin omurgası diyebiliriz, Ayia Marina için. Bu anlamda çok önemli. Toplumlara bir güven tesis etmek açısından Ayia Marina için atılacak adımların ayrıca önemli olduğu kanısındayım. Şunu da belirtmek isterim ki bu köyün insanları çok yaşlı. Ben proje üzerine çalışırken bile tamamlandığını görmeden aramızdan ayrılanlar oldu. O nedenle bu insanların ölmeden önceki son arzularının gerçekleşmesini çok istiyorum.”