Sevgi Parçacıkları İle Örülmüş Bir Dostluğun Hikayesi:
Mary&Max
Kendimi bildim bileli animasyon filmlerine karşı özel bir ilgim var. Özellikle stop motion tekniği ile çekilmiş olan inanılmaz derecede şirin karakterlerle donatılmış animasyon filmlerini hiç sıkılmadan keyifle izleyebilirim. Onları izledikçe üzerimdeki yorgunluğu bir tutam hafifletebiliyorum. Bu yüzden fırsat buldukça haftanın bir ya da iki günü animasyon filmlerine ayırmaya çalışırım. Mary & Max’in sıradan bir animasyon film olduğu söylenemez. Bu filmi arkadaşımın tavsiyesi üzerine izlemiştim. Mary&Max aslında sevgi, arkadaşlık ve yalnızlık gibi kavramları bizlere ustaca aktarmayı başaran hafif komedi ve dram tarzında bir kil animasyon.
Mary&Max’i geçen hafta cuma günü izlemiştim. Adam Elliot’un senaristliğini ve yönetmenliğini üstlendiği bu film ‘gerçek’ olaylar üzerine beyaz perdeye aktarılmış. Mary&Max 8O dakikalık bir film. Filmimizde karakterlerin ağzı, burnu, eli ve ayağı için yaklaşık 73 kiloluk plastisin kullanılmış.
***
Filmde, çikolata sevgileri ve yalnızlıkları dışında ortak noktaları olmayan iki mektup arkadaşın hayat hikayeleri anlatılıyor. Mary Daisy Dinkle; çamurlu su renginde gözleri olan, kaka renginde doğum lekesine sahip, yalnız ve küçük bir kız. Mary’nin tek arkadaşı en sevdiği çizgi dizideki Nobletler'di. Nobletler, minik kızımız Mary’nin deniz kabukları, ponponlar ve tavuk kemikleri ile yaptığı oyuncaklardı. Mary’nin onlardan hoşlanmasının en önemli sebebi çok arkadaşlara sahip olmalarıydı. Oyuncaklarının hepsini kendi yapardı. Kahverengi onun en çok sevdiği renkti. Mary’nin dünyasındaki her şey kahverengiyle donatılmıştı. Mary’nin en büyük hayali büyüdüğünde Early Grey isminde birisiyle evlenip, İskoçya’da büyük bir şatoda yaşamaktı.
***
Avusturalyalı 8 yaşındaki minik kahramanımızın annesi sürekli ‘Sherry’ içmekten hoşlanırdı. (Mary, Sherry’nin büyüklere özgü bir tür çay olduğunu düşünürdü.) Vera Lorraine Dinkle, gittiği her yerden bir şeyler çalmayı kendine alışkanlık edinmişti. Mary’nin Max’le tanışmasının nedeni annesinin bir şeyler çalmayı alışkanlık haline getirmesydi. Her şey Mary’nin annesi ile birlikte postaneye gittiği gün ile başlar. Postanedeyken canı sıkılan Mary orada bulunan kahverengi eşyaları saymaya başlar. Rafta duran New York telefon rehberi onun dikkatini çekmişti. Telefon rehberinden Amerika’daki bebeklerin nereden doğduklarını sormak üzere, gözüne ilişen ilk isme mektup yazmaya karar verir. Bebeklerin bira bardağının dibinden çıktığına inanan Mary, minicik elleriyle yazdığı ilk mektubunu Max’a gönderir. Mary’nin mektubunun sonunda Max’e sorduğu şuydu: ‘‘Amerika’da bebekler nereden geliyor? Kutu koladan mı çıkıyorlar yoksa Avustralya’daki gibi bira bardağının dibinden mi? ’’İşte o günden sonra Mary sonsuzluğa uzanan sevgiyle dolu arkadaşlık diyarına doğru kocaman bir yolculuk yapar...
***
Max Horowitz ise kilolu, duygularını kolay bir şekilde ifade edemeyen, zaman zaman sinir krizleri geçiren ve evini ünlü bilim adamlarının ismini koyduğu salyangozlarla, Bay Biskuvi adında bir papağanı ve ‘Koku’ adında bir kedisi ile paylaşan biriydi. Max yemeklere meraklı biriydi. Max’in en çok tükettiği yiyecekler: çıtır tavuk parçacıkları, erişte, patates, çikolata... Cumartesi günlerini birbirinden güzel ve farklı yemek tarifleri bularak geçirirdi. En sevdiği keşif serüveniydi yeni yemek tarifleri bulmak... Ekmek arası çikolata Max’ın keşfettikleri arasında en çok sevdiğiydi. (Not:Max’in simetrik bir hayatı vardı. Aynı renkte ve bedende olan toplam 8 tane eşofmanı vardı.) New York’ta sakin bir şekilde sıradan hayatına devam eden Max hiç tanımadığı birinden mektup alınca minik bir kriz geçirir. Daha sonra Mary’nin mektubuna cevap yazmaya karar verir. Mary’nin sorusunu dört yaşındayken annesinden öğrendikleri ile cevaplamıştı.(*)
***
Max’ten gelen mektup Mary’nin annesinin eline geçmişti. Max’in yazdıklarından hoşnut kalmayan Bayan Dinkle mektubu çöpe atar. Sonuçta, Mary mektubu bir şekilde bulur. Ailesinin bu arkadaşlığı onaylamayacağını anlayan Mary ona karşı komşularının adresini verir. (Mary’nin karşı komşusu engelliydi. Zaten ona gelen mektupları da Mary alıyordu.) Zaman içerisinde, kıtalar arasındaki mektup alışverişine birbirinden güzel çikolalatalar ve oyuncaklar da eşlik ediyordu.
( *** Birbirlerine yüzlerce hatta binlerce mektup göndermiştiler. Onlardan sadece en önemlilerini sizlerle paylaşmayı tercih ettim. )
***
Kaka rengine doğum lekesine sahip olan minik kahramanımız arkadaşları tarafından her zaman alay ediliyordu. Bu duruma çok üzülen Mary mektuplarından birinde Max’e şu soruyu sorar : “Seninle hiç alay edildi mi?’’İşte bu soru üzerine Max geçmişte yaşadıklarını anımsar. Büyük bir sinir krizine girer...36 çikolatalı sandviç ve 2 saatlik uyku Max’in krizden kurtulmasını sağlar. Kendine geldikten bir süre sonra Mary’nin özenle yazdığı mektubunu cevaplar. Mary’e kusurlarının aslında onu güçlü kılan bir şey olduğunu tavsiye eder. Max’in tavsiyede bulunduğu bir çift sözü her daim yanında sakladı.
Max, Mary’nin sorularını ve bilmecelerini çözmekten keyif alırdı. Mary’nin Max’e sorduğu sorulardan ve bilmecelerden birkaç tanesini sizinle paylaşmak istedim. Sorduğu sorular şunlardı:
*Taksiler geri geri gittiklerinde bize para ödemek durumundalar mı?
*Solucanlar cennete gider mi?
*Kazların tüyleri diken diken olur mu?
Mary ise Max’in sınırlarla çevrili hayat tarzından keyif alırdı.
***
Max’in hayatta üç farklı amacı vardı: Gerçek bir arkadaşa sahip olmak, Nobletler kolleksiyonuna sahip olmak, hayatı boyunca kendisine yetecek kadar çikolataya sahip olmak. Loto oynamaktan keyif alırdı. Onlarca yıl aynı numaraları oynayıp durmuştu. 48. yaş gününü kutlarken küçüklüğünden beri oynamış olduğu lotoyu sonunda tutturmuştu. Kazandıklarının bir kısmını Noblet koleksiyonuna ve kendisine hayat boyu yetecek kadar çikolataya harcamıştı.
***
Mary, New York’a gidip Max’i ziyaret edebilmek için broşür dağıtma işine girmişti. Mary’nin ona sevgilisi olup olmadığını sorunca Max tekrardan büyük bir kriz geçirir. Mary&Max birbirlerinden haber alamayınca nasıl olduklarını merak ederler. Bu süre zarfı içersinde Mary biriktirdiği paranın tümünü alnındaki doğum lekesi için harcar. Yeni bir aşk serüvenine doğru yolculuk yapan Mary Max’in mektuplarını özler... İkili mektuplarını keyifle okurdu.
***
1988 yılında Mary’nin babası hayatanı kaybeder. Babasının vasiyet ettiği para ile üniversiteye giden Mary ‘Zihinsel Bozukluklar’ bölümünde kısa süre içinde bir yıldız gibi parlar. Mary Max’in hastalığı hakkında bir kitap hazırlar. Yıllar sonra Mary’nin hazırladığı kitap dünya çapında ün kazanır. Mary kitabında Max’i zihinsel bozukluklarla ilgili bir hastalığa örnek olarak göstermişti. Max bunları duyunca çok üzülür. Max, Mary’nin onu kusurlarıyla beğenmediğini ve değiştirmeye çalıştığını düşünmüştü. Bunun üzerine Mary milyonlarca basılan kitaplarını arkadaşlığı için imha eder ve Max’e üzerinde ‘‘Özür dilerim.’’ diye bir yazı olan teneke gönderir. İşte o kelime Max’in yüreğindeki öfke tohumlarını birer birer kurutur.
***
Bayan Dinkle eşinin ölümünden dolayı pişmanlık duyar.İçkinin kölesi olmuştu artık.Mary’nin annesi bir gün çok sarhoş olur ve dalgınlıkla içk şişesi yerine zehirli bir içeceği içer... 2-3 saat sonra Bayan Dinkle hayata gözlerini yumar.Mary annesinin ölümünden ve kocasının YENİ ZELANDA’daki mektup arkadaşına gitmesinden sonra kendine gelmesi çok zor olmuştu.Mary annesi gibi içki içmeye başlamıştı artık.Hazır yiyeceklerle karnını doyurmaktan hoşlanır olmuştu.
Max affettiğinin bir göstergesi olarak Mary’ye Noblet koleksiyonun tümünü gönderir. Max’in affetmesinin en önemli nedeni Mary’nin de hiç şüphesiz kusursuz olmasıydı. Max kendini bütün kusurlarıyla kabul etmişti. Mary ise alnındakii doğum lekesi çok büyük bir kusur olarak görmüş ve onu bir yara bando gibi atmak istemişti.Max kusurlarımızın hayatımızın bir parçası olarak algılamayı ve onlarla beraber yaşamak zorunda olduğumuzu söylemişti.Max arkadaşlarımızı kendimiz seçebildiğimiz için çok mutluydu.Mary’i seçtiği için de çok mutluydu.
***
Max’in dünyası kapkaranlıktı.Mary’nin ise kahverengiyle doluydu.İkili birbirlrini 20 yıl boyunca hiç görmediler.Max’in kendisini affettiği için çok mutluydu.Mary bebeğiyle birlikte Max’i görmek için new York’a gider.Mary,Max’in evine gider ve kocaman bir üzücü haberle karşı karşıya kalır.20 yıl boyunca mektuplaştığı arkadaşı hayata veda etmişti.Max’in hayata gözlerini yumduğunu gören Mary çok üzülür... Mary, 20 yıl boyunca Max’e göndermiş olduğu mektupların duvarda yapıştırılmış bir şekilde olduğu görünce çook mutlu olmuştu.
***
Onların yolları hayatları boyunca hiç kesişmedi.Onların dostluğu kağıttan ibaret kalmıştı. Mary&Max dostluklarını sevgi parçacıkları ile örmüştüler...
-SON-
‘‘Sonsuzluğa doğru uzanan sevgiyle dolu dostlukları vardı onların!!!!’’
Max’in Mary’e son kez yazdıkları şunlardı:
‘‘Sen benim en iyi arkadaşımsın!’’
‘‘ Sen benim tek arkadaşımsın!’’
‘‘Sevgiye muhtaç olan bu iki yürek bizlere hüzünle ve neşeyle dolu bir dostluğun hikayesini, güvenmeyi, alkolizmin ne kadar kötü olduğunu,yalnızlığı ve en önemlisi de sevgiyi öğretti.’’
Son zamanlarda izlediğim en iyi film olan Mary and Max’i yüreği sevgiyle dolu herkese tavsiye ederim.
(*) Sizce Max’in Mary’e verdiği yanıt neydi?
Gülücüklerle.... :)