Bilerek ya da bilmeyerek kırdığımız kalpler var ya onların kötücül rüzgarı bir gün gelip buluyor bizi. Bir bakışla sersemleyebiliyor bir ima ile donup kalabiliyoruz. Yanlış iletişim değil yalnızca sorun, bazen şu veya bu nedenle bir insan sinirimize dokunuyor. Bir his uzaklaşmamızı söylüyor. Hayvanların bildiği bir şeydir bu. Köpekler kendilerinden korkanlara düşmanca davranırlar ya; onun gibi bir şey. Bazı insanları yakından tanısak, yaralarını, kaygılarını bilsek severdik onları. Bazı insanların ise sahteliklerini daha iyi görürdük. Bu sahteliğin ardında yatan psikolojik durumları da görürdük ama. Anlamak anlaşmak değildir. Anlarsın ve anlamak iyi gelir. Sadece bu. Ne onay verirsin ne de yer açarsın kalbinde. İnsanlık durumlarına dair bir saptama yaparsın yalnızca. Benden uzak dursun dersin.
Birisi inatla hayatına dahil olmak istiyordur diyelim. Gerçekten sevgi, hayranlık, koruma güdüsü, şefkat, merhamet gibi olumlu duygular mıdır bunun nedeni? Öylesine karmaşık ki insan dediğin. Bazen sadece senin yakınlığının getirisidir bir başkasını ilgilendiren. Senden alıp kendine katabilecekleridir.
Geçmişte onlarsız olamam dediklerinin bazıları nasıl da uzak şimdi. Zaman, mekân, ortak proje, dönemin ruhu filanmış o birlikteliğin bazı bileşenleri. Bazen de bazı rastlantılar ve zafiyetler sonucu sadece mahkûm olmuşsun birilerine. Hayat yorgunluğu içinde sürüklenmişsin belki bir yerlere.
Çok sevdiğin birileri seni fena halde kırmışsa kalbindeki mezarlığa gömersin bazen onu. Yasını tutarsın, belki de hiç bitmez bu yas, inceden sürer gizlice. Karşılaşınca bir hayalet görürsün karşında, gerçek bir ilişki kuramazsın artık. Bazen de aslında kendine kızdığın, kendini suçladığın için acı verir birileriyle aynı mekânda olmak. Bir travmadır yaşanan ve kalbin ve bedenin hafızası yitmiştir. Bu kişi kapıları zorladığında dehşete kapılırsın yalnızca. Bir yabancı geçmiştir kapıyı çalan. Kapıdaki hayalet senin hayaletini kucaklamaya çalışmaktadır.
Zaman başka biri yapar mı insanı? Geçmişteki kendini bir yabancı gibi hatırlar mı insan?
Bazen hayretle dinliyorum kimi insanların geçmişe dair anlatılarını. Ne anlatsak bir kurgu ama bu kurgunun yönetmeni olarak ona kattığımız boyut ve renk, eşlik eden müzik, seçtiğimiz ve öne çıkardığımız ayrıntıların da telifi bizde. Örneğin bazen şeker katardım ben bu anlatılara. Popüler sinemanın yaptığı gibi. Dinleyeni etkiler hatta büyülerdi. Sonra kendi anlatıma yabancılaşırdım ama. Beni acıtan dikenleri gizlemenin suçluluğu ile kıvranırdım.
İşin hazin tarafı bu anlatı biçim değiştirerek yayılırdı dünyaya çağdaş bir mit olarak. Her aktaran kendinden de bir şey katardı ama ana motif dururdu.
Bir hakikat arayıcısı hırpalanmaya mahkumdur her zaman. Gerçeği bir “samimiyet buhranı” içinde anlatma çabası, kendine ve çevrene dair samimi itiraflar bir dışlanma nedenidir. Giyimli insanlar arasında bir çıplaklık durumudur bu. Şeytanlar arasındaki melekliğin hazin hikayesidir.
Kendini koruma güdüsü çok temel bir güdü. Nasıl ki kış günü çıplak dolaşmıyorsun toplumda da çıplak bırakmıyorsun kendini. Hatta kapını sımsıkı kilitliyor, alarm filan takıyorsun korunmak için. Çıplaklığı sergileyen hep sanat olmuştur ama. Kelimenin gerçek anlamıyla çıplaklığı kastediyorum. Çıplak kadın bedenleri burjuva erkek kulüplerinin duvarlarını süslemek için mi yapılmamıştı bence. Kelime anlamını bir yana bırakalım, soyut bir anlamdaki çıplaklığın da mekanıdır sanat.
Edebiyatçılar, özellikle kadın edebiyatçılar için acı girdapları ile dolu olmuştur hayat. Kadınların edebiyat tarihi derin mağduriyetler ile doludur. Bugün pek çok şey değişmiştir elbet ama geçmişte çekilen acılar, verilen mücadeleler sonucu olmuştur bu. Özel alana ait olanı kamusala taşımanın acısını en çok da kadın edebiyatçılar çekmişlerdir.
Sevilmek istiyoruz hepimiz. Fiziksel ve ruhsal varlıklarımıza onay arıyoruz. Çok az kalpte gerçek bir sevgi var ama. Herkes için “öteki” yiz ve bazen bir sevgi yanılsamasına kapılıyoruz. Bir başkasıyla bağlar kurabilmek önemli olan. Aynı sevinçler ve kederleri paylaşabilmek. Aslında ne kadar benzer olduğumuzu görebilmek. Maskenin korkuyla ilişkili olduğunu deneyerek öğrendik bu dönemde. Bu toplumsal maskeli balonun da gerçek nedeni korku aslında.