Barışa ulaşabilmek, tayin edici kapalı dinamiklerin çözümünden geçer...
Bazı şeyleri duyar,
Görür,
Bilirsiniz...
Kendi pozisyonlarını bilerek seçenleri ve nefretlerine esir düşenleri de...
Ama önemli olan,
O duyduğunuz, gördüğünüz, bildiğiniz şeylerin bütünün içindeki ağırlığıdır...
Eğer masada oturanlardan biri değilseniz, süreçlerin gerçek yönünü ve derinliğini kavramanız çok zor...
Son dönemeçlere kadar,
Seçenekler ve söylemler zengindir...
Ama son dönemeçlerde eylemler farklı yönlere yol alabilir...
Ya da Annan Planı'nındaki gibi ikiye iner.
Ya Barış, ya da statüko kazanacaktır.
Neticede şu sorudan kaçamazsın:
Sen hangi taraftasın?
Mont Pelerin bunun en kritik momentte yüzeye vuran görüntüsüdür.
"Ya tam teslimiyet ya da sonsuza kadar KKTC" dışında sayısız seçenekler mevcut...
Kıbrıs Türk Tarafı adına müzakereleri yöneten iradenin bunun farkında olduğuna dair çok sayıda işaret var.
Her iki toplum liderinin de olabilecek esneklikleri son sınırına kadar zorlamaları gerekir(di) kanısındayım...
Ayrıca, Sn. Akıncı ve Sn. Anastasiadis de çok iyi biliyorlar ki,
Algının kendisi olgulardan çok daha önemli olabilir...
Dolayısıyla bu paradoksal gerçek, ancak sosyolojik ve kültürel özellikleri çok iyi okuyan politik bir akıl ile çözülebilir....
Toplumlar da insanlar gibi ancak değişerek var olabilir...
Yapılan tartışmalar, sadece kendinden “olmayanı” ikna etme sorunu değildir ...
Her inanca veya fikre karşı tarafsız tek evrensel "yasa" matematiktir...
Matematik, "Barışın" diyor!
Umarım bu evrenselliği ve temeli her iki taraf da benimser...
Ve dünün sorun yaratan terimleriyle konuşup, tartışıp, siyaset üretmekten uzaklaşıp, matematiğin, mantığın ve felsefenin siyasal bir mücadele olarak oynaması gereken rolü her iki taraf da üstlenir ve Mont Pelerin zirvesinde sonuç alıcı bir konuma gelinememesinin nedenlerini matematiksel düşünce yapısıyla bilgi toplumu paradigmaları bakış açısıyla analiz ederler ve matematiksel mantık felsefesi çözümün yaratılmasında belirleyici etken olur...