Bir kulağım Orta Doğu’daki savaş haberlerindeyken motorları maviliklere sürdüğümüz günlerdeyim bir yandan da. Arkadaşlarla çıktığımız mavi yolculukta yeni bir koya demir attık bu sabah. Bu yaşıma gelmişim, günübirlik gezilerle çıkmış olsam da bu ilk mavi yolculuk deneyimim. Hiç haberlere bakmasam denize, manzaranın güzelliğine dalsam mı diye düşünüyorum bazen. Zor oluyor ama yapmam lazım bunu.
Beyaz bir yelkenli geliyor uzaktan. Mavi balıklar yüzüyor cam gibi suda. İyi ki kendime böyle bir kıyak yapmışım diyorum. Zor günlerden sonra hak ettim bunu. Boş sayfayla uzun uzun bakışıp durdum yazımı yazmak için oturduğumda. Dünya her şeye rağmen nasıl da güzel hala diye düşündüm. Şairin, yazarın tatili olmaz elbet. Daha dün bir kitap için söz verdiğim yazıyı bitirdim. Şimdi havadan sudan bahsetsem de köşe yazımı yazmaya koyulmuşum. Pazar sabahı yazımı okumayı bekleyen okurlarım var, kalplerini kıramam onların.
Yaz sonu bile diyemiyorum sonbahara girdik çünkü. Geceler serin oluyor ama güverteden yıldızları seyretmek muhteşem. Her şey insanın içinde başlıyor elbet. Sırtında kederden bir kambur taşıyorsan en güzel manzaraları göremiyorsun. Pek çok mutluluk hemen yanı başında aslında insanın. Yakmak, yıkmak, ezip geçmek, kötülüğü kuşanmak hem çok kolay hem de failini de içine alıp ona zarar veren eylemler. Mutluluk, istersen ektiğin bitkinin çiçek açmasında, ilham verdiğin bir gencin hayatını değiştirmesinde.
Sevgiyle, yumuşaklıkla, anlayışla en zor görülen sorunları bile çözmek mümkün kimi zaman. Tatildeyim ama dün ekranda izlediğim Beyrut’ta kızını koruyamadığı, kurtaramadığı için ağlayan babanın görüntüsü gitmiyor gözümün önünden.
Bunlardan uzaklaşıp doğanın güzelliğine teknedeki şefimizin pişirdiği nefis yemeklerin tadına varmaya çalışıyorum. Mutluluk da mutsuzluk da bir el uzanımında. Keyifli günler de savaştan kaçıp tekneyle geçmeye çalışırken Fırtına şiirimde söz ettiğim vatansız kefendeki yolcular da aynı sularda. Şarkılar hem hüzün veriyor hem de neşe katıyor.
Geceleri yıldızlar öyle güzel, öyle büyülü ki. Yolculuk bitecek ve gündelik hayat gailelerine dönülecek yeniden. Küçük bir kaçamak bu yalnızca. Karaya ayak basınca başka hayatlara geçeceğiz. Önemli olan nasıl baş ettiğimiz hayatla, zorluklara karşı direncimiz ve başkalarıyla olan ilişkimizdeki adalet duygusu. ne kadar içten, üç kağıtsız, pazarlıksız bir insan olduğumuz.
Başkalarına iyi niyet ve iyilikle davranan, zarar vermemeye çalışan insandan daha mutlusu yok bence dünyada. Bu iç huzuru hiçbir servet ve ayrıcalıkla ele geçirilemeyecek bir şey.
Hayat neler getirmez ki insanın başına. Potansiyel olarak her türlü güzelliğin ve kötülüğün başımıza gelmesi mümkün. Küçücük şeylerden büyük bir mutluluk devşirirken dünya nimetlerinin zirvesi sayılacak durumlarda mutsuz olmamız ihtimal dahilinde.
Nasıl da farklı bir döneme girildi pandemi sonrası. Bir telaş kapladı sanki insanlığı. Her an bu dünyadan gidebileceğimiz, ölümlü yaratıklar olduğumuz duygusu güçlendi. Turizm, mobilite inanılmaz boyutlarda. Barselona ve Venedik’te turistlere karşı direnişi gözlemliyoruz.
Bugünü yaşamak, carpe diem felsefesi güçlendi. Ekonomik kriz zaten geleceğe yatırım hayalini etkiliyor; var olanı harcayalım ne kadar kaldığı belli olmayan geri kalan hayatımızı keyifli geçirelim anlayışı yaygınlaştı.
Hep güzel şeyler olsun istiyor insan. Hastalıklar, zorluklar çıkmasın karşımıza, kimse bize kötülük yapmasın, kalbimizi kırmasın, başarılar, mutlu anılar olsun, su gibi akıp gitsin hayatlarımız.
Zorluklar olmasaydı güzel günler de acıkmadan yediğimiz yemekler gibi olurdu. Emekle, mücadeleyle ulaşılan başarının yerini hiçbir şey tutmuyor.
Masmavi denizde güneşin açtığı ışıklı yola bakıyorum ve iyi ki buradayım diyorum. Yazımı yazıyorum. Siz şimdi okuyorsunuz onu. Şuna bak mavi yolculuklarda keyif çatıyor demeyin. Keyif çatıyorum elbette ve enerji topluyorum bu yaralı dünyaya katlanabilmek, elimden gelen bir şey varsa yapabilmek için.