Cumhuriyet Meclisinde gerçekleştirilen son Meclis Başkanlığı seçimi, tam olarak bir hukuk skandalına dönüştü. Halk oylamalarında çift mühür bulunan oy pusulalarının geçersiz sayılması kuralı açıkça uygulanırken, Meclis Başkanlığı seçiminde aynı kurallar geçtiğimiz günlerde hiçe sayılarak çift mühür taşıyan oy pusulaları kabul edilmiş, resmen “yasalar yalnızca halk için geçerlidir, meclis için değil” denilmiştir. Hukuka, adalete, şeffaf yönetime olan inancı sarsan bu çifte standart, halkın gözünde devletin güvenilirliğine zarar veren bir olay olarak tarihe geçecektir.
Hukuk devleti, yasaların her durumda ve her koşulda eşit şekilde uygulanmasını gerektirir. Özellikle halkın seçimlerinde uygulanan “çift mühür geçersizdir” kuralı, Meclis Başkanlığı gibi önemli bir makamın seçiminde göz ardı edilerek meclis başkanının seçimi yasadışı biçimde sağlanmıştır. Bu durum, “hukuk herkes içindir” ilkesiyle çelişmekte, devlet kurumlarının adalet ilkesinden sapmasına yol açmaktadır.
Meclisteki bu hukuksuzluğa göz yumulması, toplumun demokrasiye bağlılığına olan inancı sarsmakla kalmıyor, halkın gözünde meclisin güvenilirliğini de derinden yaralıyor. Toplum, yasaların herkes için aynı olduğunu, hiçbir makama veya kişiye ayrıcalık tanınmayacağını görmek ister. Mecliste yapılan bu usulsüzlük, hükümet temsilcilerinin dahi yasaları hiçe sayabileceği gibi bir izlenim vermektedir ki bu, bir hukuk devleti için en büyük tehlikelerden biridir. Eğer meclisteki en üst makam olan Meclis Başkanlığı seçimi dahi yasaya aykırı biçimde yapılabiliyorsa, halkın adalet duygusuna nasıl güven verilecek?
Halkın oylarıyla şekillenen meclis, halkın hukuk önündeki eşitlik beklentisini yansıtan bir kurum olmak zorundadır. Bugün Meclis Başkanlığı seçiminde “çift mühür” gibi kritik bir kural görmezden gelinmiştir; yarın, başka yasal yükümlülükler de siyasi hesaplara kurban edilecek midir? Eğer böyle bir çifte standart sürdürülecekse, halkın oylarına, demokratik sürece ve hukuk devletine olan güven nasıl sağlanacak?
Bu durum, adaletin siyasete alet edilmesi ve hukukun belirli güç odaklarının çıkarları için esnetilmesidir. Böyle bir uygulama, hem ülkenin kendi içindeki toplumsal güveni zedeler hem de uluslararası arenada demokrasiyi ve hukuk devletini savunan bir ülke olarak duruşunu sarsar. Bugün halkın iradesine aykırı olarak, yasaları çiğneyerek yapılan bu seçimi kabul etmek, yarın her türlü yasadışılığı ve keyfiyeti kabullenmek anlamına gelir. Bu halkı, adaleti ve eşitliği hak ediyor. Bu yüzden bu tür hukuksuzluklara geçit verilmemesi çok önemlidir.
Yasa ve kural tanımazlıkla bir devlet yönetilemez. Anayasamızda da belirtildiği gibi, KKTC bir hukuk devletidir; ancak bu ilke, çift mühürlü oyların kabul edilmesiyle tam anlamıyla hiçe sayılmıştır. Bu kabul edilebilir değildir ve yaşananların yalnızca yüzeysel bir usulsüzlük değil, çok daha ciddi risk ve tehlikeler barındırdığının farkında olmak gerekir. Yaşanan tüm bu süreç bir koltuk savaşı olduğu eleştirileriyle kınanan, ancak demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne sahip çıkmak için verilen çok ciddi bir mücadeledir. Halk, adaletin ve eşitliğin tüm kurumlarda eksiksiz uygulanmasını hak ediyor.