• %21’lik oy oranı bir siyasetin ya da siyasal figürün yeterince tanındığı anlamına gelmez
• Toplumun ihtiyacı olan lider mi yoksa kurumsallaşmış bir demokrasi mi?
• Siyasetçilerin demokrasilerde, söylemlerini didikleyen, perde arkası süreçleri araştıran gazetecilere kızma hakkı yoktur
Yeni Cumhurbaşkanı artık Mustafa Akıncı…
Ancak seçimin yıldızının Kurdet Özersay olduğunu söylersek herhalde abartmış sayılmayız…
Özersay kimsenin beklemediği oranda bir oy alırken, medya da ilk turun sonunda, Akıncı ve Eroğlu’ndan çok Özersay’la ilgilendi. 19 Nisan sonuçları, özellikle de bir parti desteği olmadan Özersay’ın aldığı oy oranı, toplumdaki “değişim-dönüşüm” talebinin yansıması olarak değerlendirildi.
Özersay gazetecileri eleştirdi
Buna rağmen Özersay seçim sonrası düzenlediği basın toplantısında bazı medya mensuplarını, kendisine yönelik iftiralara alet oldukları gerekçesiyle eleştirdi. Hangi gazeteciler ve hangi iftiralardan bahsedildiği belirtilmediği için eleştirideki haklılık payını bilemiyoruz. Bazı gazetecilerin maalesef etik olmayan siyasi komplololara alet olabildiğini bu seçimde de gördük ve dolayısıyla eleştirideki hassasiyeti anlayabiliyoruz.
Ancak bilmeliyiz ki medyanın görevi sadece söylenenleri ve haberleri aktarmaktan ibaret değildir. Gazeteciler, siyasi gelişmeleri ve siyasi figürleri her yönüyle irdelemek ve görünmeyen olguları da okurun karşısına çıkarmak sorumluluğunu da taşımaktadır. Kudret Özersay, bazı gazetecilerin siyasetini sorgulamasını, kimler tarafından desteklendiğini araştırmasını kastediyorsa bunun eleştirilecek bir yanı yoktur. Gazeteciler tam da bunu yapmalıdırlar.
Hatta siyasal süreçlerin perde arkasını aydınlatmakta genelde pek parlak geçmişi olmayan medyamızın, görülebildiği kadarıyla, Özersay siyasetini de yeterince irdelememiştir. Yani medyamız asıl bu yönüyle eleştirilmelidir.
Sorumlu gazetecilik sorgulamayı gerektirir
Halkın bir değişim beklentisi içinde olduğu ve azımsanmayacak sayıda seçmenin bu dürtüyle oy verdiği inkar edilemez. Bu nedenle, “değişim”, “yeni yüzler”, “yeni siyaset” kavramları etrafında şekillenen baskın seçim yorumlarının medyada da çoğunlukla yer alması anlaşılır bir şeydir. Ancak, sadece egemen süreçlere yoğunlaşmak sorumlu gazetecilikle bağdaşmaz. Gazetecilerin, çok net görünmeyen, bir anlamda perde arkasındaki olguları da irdelemesi, netleştirmeye çalışması ve kamuoyunun önüne getirmesi gerekir.
Kıbrıs Türk siyasal sistemindeki tıkanma, hatta çürümüşlük gözönüne alınınca, Özersay’ın son birkaç yıldır çizdiği “temiz siyasetçi” profilinin, büyük bir ilgi görmesi şaşırtıcı değildir. Siyasette hiçbir parti ve liderin önleyemediği kirliliğe karşı öne sürülen “temiz siyaset”e kim karşı çıkabilir ki? Hakkını vermek gerekir ki, Özersay’ın söylemi sadece temiz siyaseti değil, başka birçok doğruyu da içermeketedir.
Söylem aldatıcı olabilir
Ancak siyasal söylemlerin ayni zamanda halkı kandırma aracı olabileceğini, siyasi tarihimiz bize çok iyi öğretmiştir. Kamuoyu bir siyaseti her yönüyle öğrenmelidir. Bir siyasal varlığın gerçekte “ne olduğu, neyi amaçladığı, kimlerle ne ilişkileri var, çelişkileri nelerdir?” sorularının yanıtlanması işlevsel bir demokrasi ve seçmenin sağlıklı karar vermesi açısından son derece önemlidir. Bu da en başta medyanın, gazetecilerin görevidir.
Demokratik siyaset ve demokratik medya anlayışında siyasetçilerin, söylemlerini didikleyen, perde arkası süreçleri araştıran gazetecilere kızma hakkı yoktur.
Kıbrıs Türk medyası bugüne kadar “Özersay Siyaseti” ya da “Özersay Projesi”ni yeterince irdelememesi küçümsenecek, basit bir eksiklik değildir. Hele bir siyaset, Cumhurbaşkanlığı seçiminde %21’i aşkın oy alıyorsa, halkın bu siyaseti daha iyi tanımasının sağlanması gerekir.
%21’lik oy oranı bir siyasetin ya da siyasal figürün yeterince tanındığı anlamına gelmez. Belki bu siyaset, toplumun geleceği açısından tahmin ettiğimizden de öteye faydalı bir nitelik taşımaktadır; belki de bütün değişim görüntüsüne karşın, geleneksel siyasetin bir değişik versiyonundan öteye bir anlamı yoktur.
Kısacası bu siyaseti topluma daha iyi tanıtmak gazetecilerin önünde bir görev olarak duruyor. Mesela şu sorular ortada duruyor?
Siyasi bir hareket mi, lider hareketi mi?
Bu yazı içinde bile ele aldığımız olguyu adlandırma sıkıntısı çektik; Özersay siyaseti dedik, Özersay projesi dedik ancak bu nitelendirmelerin yerli yerine oturduğundan emin değiliz. Kendi kendilerine ne ad verdiklerini de anlamadık! Bir zamanlar “Toparlanıyoruz” hareketi vardı; şimdi var mı yok mu bilmiyoruz. Özersay son basın toplantısında Toparlanıyoruz’dan hiç bahsetmedi.
Daha da önemlisi, bahsettiğimiz olgu bir siyasal hareket mi yoksa bir lider hareketi mi? Eğer bir siyasal hareket ise hareketin öteki unsurları nerede? Bir siyasal hareket sadece lider ve gönüllülerden mi oluşur?
Bahsettiğimiz bir lider hareketi daha doğrusu lider yaratma hareketi ise başka bir soru gündeme geliyor: Toplumun ihtiyacı olan lider mi yoksa kurumsallaşmış bir demokrasi mi? Halkların kaderini liderlerin belirlediği(ya da öyle inanıldığı) çağları çoktan geride bırakmadık mı?
Halktan yana olmak mı popülizm mi?
Halktan yana olmak ile popülizm arasında ince bir çizgi vardır. Kudret Özersay siyaseti bugüne kadar daha çok popülist bir görünüm verdi. Seçim sonrası düzenlediği basın toplantısında söyledikleri popülist bir manzumeyi andırıyor. Topluma güvenmek, halkın sağduyusuna inanmak gibi klasik sözlerin yanında Özersay “kendim için oy istemedim” ifadesiyle popülizm zirveye yapıyor.
Seçmen davranışlarının tümü onaylanabilir mi?
Özersay halkın kendisine yönelik manipülasyonlara seçimde güzel bir yanıt verdiğini söylüyor. Seçim sonuçlarına saygılı olmak demokrasinin bir gereği olmakla birlikte, bir bütün olarak seçmen davranışlarını onaylamak demokrasiye katkı sağlamaz. Biliyoruz ki KKTC seçimlerinde seçmen iradesiyle alakası olmayan, bir işaretle, bazı vaatlerle, son hafta, son gece oy yönlendirmeler olmaktadır. Özersay’ın aldığı %21 oy içinde fazlaca yönlendirme oy bulunduğu biliniyor. Bu tür oyların üzerinde yükselecek bir siyaset ne kadar “temiz” sayılabilir.
İdeolojilerin, sağ ve solun dışlanması
Özersay siyaseti, bir yandan alternatif bir role soyunuyor, öte yandan ise ideolojiler dışı, partilerüstü, sağ sol ötesi bir görünüm vermeye çalışıyor. Gerçekte ise dünyada ideolojisiz hiç bir alternatif siyaset görülmemiştir.
Her kesimden oy istemek başka şey, belirli bir siyasal duruşa sahip olmak başka şey…
Bunlar Özersay siyaseti ile ilgili akla gelen sorulardan bir kaçı ve bir kaçı ve gazetecilerin soru işaretlerini netleştirmeye çalışması, basın özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün, sorumlu gazeteciliğin bir gereğidir…
Siyasetin-siyasilerin, gazetecilerin görev ve sorumluluklarına saygı duydukları oranda demokrasimiz değer kazanacaktır…
-------------------------------------------------------------------
Bir Medya Klasiği:
Anketler Yanıldı
Cumhurbaşkanlığı seçimini ilk turunda bütün medya kuruluşları sözbirliği etmişçesine “anketler yanıldı”, “anketler sınıfta kaldı” ve benzeri başlıkları kullandılar. ..
Daha önceki seçimlerde de benzer haberler yazılmıştı…
En başta galiba anketle seçimi karıştırıyoruz. Her anketin yanılgı içerebileceğini, seçimin yerini alamayacağını untuyoruz…
Öte yandan, bir çok anket şirketinin ısmarlama anketler yaptığını biliyoruz ve bu realiteyi dikkate alarak yapılan çalışmaların isabetsizliğinden sözedebiliriz. Ancak ciddi ve bağımsız anket şirketlerinin sonuçları tutturamamaları sadece yanlış iş yaptıklarıyla açıklayabilir miyiz?..
Mesela seçime kısa bir süre kala, birkaç belediye başkanının ani bir kararla önemli bir grup seçmeni başka bir adaya kaydıracağını, hangi anket şirketi tahmin edebilir ki?
Yani arızalı olan anket şirketleri değil, siyasal kültürümüz ve sistemimizdir. Bir işaretle son gece vaatleriyle oy kaydırmalar devam ettiği sürece daha çok anket yanılgısı göreceğiz.
En azından ikinci tur sonuçlarından sonra medyanın, ciddi anket şirketlerine ve özellikle %60-%40 oranını neredeyse tam isabetle tahmin eden GEZİCİ’ye bir özür borcu vardır diye düşünüyoruz…