Aysun Eyrek
aysuneyrek@gmail.com
Medya deyince aklımıza ilk olarak günlük gazeteler gelir. Oysa televizyondan, radyo kanallarına, internetten, kitaplara hatta yol kenarlarındaki billboard ve otobüs duraklarındaki reklam panolarına kadar hem yazılı hem de görsel olarak geniş bir ürün yelpazesine sahiptir.
Medyanın genel olarak ‘kadına yönelik şiddet’ noktasında iki rolü bulunur. Birincisi yayınlarıyla, şiddetin önlenmesi gerektiğini vurgulayan, şiddetin bir hak ihlali olduğunu belirten, erkek egemen iktidar karşısında mücadele eden ‘aktivist’ rolü, diğeri ise şiddetin yeniden üretilmesinde ve şiddetin, toplum tarafından meşru kılınmasındaki ‘aktif’ rolü. Aktiflik üzerine kurulu, bu iki karşıt rolü itibariyle medyanın, ‘kadına yönelik şiddet’ konusunda riyakâr bir tutum izlediğini söyleyebiliriz.
Erkek Egemen Cinsiyetçi Söylem Üretme Alanı Olarak Medya
Bir düşüncenin, toplumsal yapı taşlarını inşa etmesindeki en etkili silah olan ‘dil’, medya ürünleri ile tahakkümünü genişletme şansı bulur. Şüphesiz medya ürünlerinde kullanılan ‘dil’ ve uzantısı olan ‘söylem’, toplumsal pratiklerden bağımsız olmadığı gibi, toplumsal pratikler de bundan bağımsız değildir.
Uzun yıllardır dilbilimciler, dil ve düşünce arasındaki bağı incelemektedir. Feminist iletişimciler ve dilbilimciler ise ataerkinin yeniden inşası ve yeniden üretilen güç/iktidar ilişkilerinde, erkek egemen cinsiyetçi söyleminin medya metinleri ile tahakküm alanını genişlettiğini ve medyanın buradaki aktif rolünü bertaraf ederek, medya metinlerinin dönüştürülmesi gerektiğini ifade ederler.
Medya metinlerine bakıldığında, eril iktidarın söylemi; kadını erkek karşısında ‘zayıf’, ‘pasif’, ‘mağdur’, ‘hassas’ olarak konumlandıran, temelde eşitsizlik söylemine dayanmaktadır. Kadının bu şekilde konumlandırılması, erkeğin iktidarını güçlendirirken, kadını ikinci konuma sürüklemektedir.
Medyada Kadının Adı Yok
Dizilerde, reklamlarda, dergilerde kadın temsiline bakıldığında kadınlar anne/ eş/ sevgili olarak hayatı kolaylaştıran, güzelleştiren, narin ve zayıf yapılar olarak temsil edilmektedir. Kadınlar, medya metinlerinde vitrin olarak kullanılarak, ya birinci ya da son sayfalarında gösterilmekte, erkekler karşısında bir nesneye dönüştürülmektedir.
Dizilere baktığımızda, iyi karakterli kadın namuslu/iffetli, ailesine bağlı olarak nitelendirilirken, kötü karakterli kadın ise namussuz/iffetsiz ve toplumun ahlakını bozan olarak tanımlanıyor. Ayrıca kadınlar dizilerde erkeksiz hayatlarına devam edemiyor, ya bir erkeği elde tutmak için bin bir hile ve strateji kullanıyor ya da bir erkek için birbirleri ile savaşan kadınları olarak konumlandırılıyor.
Reklamlarda ise durum daha vahim. Kadınlar reklamlarda sunulan ürünün tüketicisi olarak hem öznesi hem de bu ürünün tanıtılmasındaki nesne olarak konumlanmaktadır. Reklamlarda, kadın bedeni, piyasa isteklerine göre belirli bir forma indirgenerek, tek tip bir şekilciliğe dönüşmekte, kullanılan imajlarda kadın bedeni erotikleştirilerek, seyredilen ve arzulanan nesnelere dönüşmektedir. Kadın bedenini bu şekilde nesneleştirilmesini dergi kapaklarında, bilboardlarda ya da gazetelerin arka sayfalarındaki kullanılan imajlarda da görmek mümkündür.
Özellikle günlük yayın yapan gazetelerin hafta sonu eki kapaklarında, yarı çıplak ya da fiziki özelliklerini ön plana çıkaran kadın fotoğraflarının yer aldığı görülmektedir. Manken ya da şarkıcı olan kadınlarla söyleşi gerçekleştiren bu gazeteler, kapaklarına kadınların sadece isimlerini yazarak, kadınların fiziki özelliklerini ön plana çıkararak, kadını cinsel nesne olarak betimlemektedir.
Geçen haftalarda günlük yayınlanan bir gazetenin; ses sanatçısı olan bir kadının dövmelerinin güzelliğinden bahsederek, “sahnesi de dövmeleri de görülmeye değer…” ifadesine haberinde yer vermesi, kadının fiziki özellikleri vurgu yapmaktadır.
Öte yandan gece kulüplerinin medyada ele alınış şekli oldukça sorunludur. Eylül ayında günlük yayın yapan bir gazete “KKTC’de seks pazarı ve gece kulübü gerçeği hakkındaki bilinmeyenler” manşeti ile bu konuda özel bir haber yapmıştı. Haberin içeriğine bakıldığında; erkeklerin seks için ne kadar ödeyecekleri, sistemin nasıl işlediği hatta bu yerlerde kullanılan jargona dair ayrıntılı bilgilere yer verilmişti. Ayrıca haberde kullanılan direk dansı yapan bir kadının fotoğrafı kullanılması, kadınlar seks objesi olarak algılanmasına ve seks işçilerinin hedef haline gelerek, şiddete yol açmaktadır.
Kadının bedenini, haber içeriklerinde ön plana çıkaran yayınlar, kadın bedeninin meta olarak algılanmasına, cinsel nesne olarak konumlanmasına neden olarak, kadınları erkeklerin cinsel hazzına sunulan bir nesne olarak gören eril iktidar düşünceyi temellendirmesine yardımcı olacaktır.
Tecavüz, Adli Bir Vaka Değildir!
Kadın cinayetlerinin ve kadına yönelik şiddetin son yıllarda artış göstermesi, medyanın bu konuyu daha çok gündem yaparak bir taraftan konunun farkındalığını artırarak ön plana çıkmasını sağlarken, diğer yandan okuyucuların/izleyicilerin ilgisini çekmek için şiddet olaylarının nedeninin araştırılmasından ziyade tirajı ve tıklanma oranının artırılması için kâr marjının bir aracı olmuştur.
Yazılı ve görsel basında kadına yönelik şiddeti, tacizi, tecavüzü, haberin ana ekseninden kaydırarak, farklı yönlerinden ele almak, toplum tarafından cinsel şiddetin meşru kılınmasına neden olmaktadır.
Hatırlanacaktır yakın zamanda kız çocuğuna tecavüz ile ilgili haberlerde, basın neredeyse olayı tiraj yükseltme ve tıklanma oranını düşünerek, haber atlatma kaygısı ile çocuğun yaşadığı köyü, yaşını ve isminin baş harflerinin haberlerinde sıklıkla yer vermiş, neredeyse çocuğun kimliği ifşa edilmişti. Çocuğun hamile olduğunun öğrenilmesi üzerine, konu magazinsel bir boyutu taşınmış “Bebek Kimden?”, “Babası Kim?” gibi manşetler, gazetelerin sayfalarını süslemişti.
Torunları tarafından tecavüz edildiği ortaya çıkan kadının haberinde, "İğrençlik diz boyu", "Ne günlere kaldık", "Çatalköy karıştı", "Yeter artık tuuu yüzünüze!", "Yetti artık bu iğrençlikler!", "Bu kadarına da pes!" şeklinde, tavuğa tecavüz haberinde de “Dünyaya Rezil Olduk”, “Kuzey Kıbrıs bunu da Gördü” gibi manşetler atıldı. İki tecavüz haberinde de gazeteler ve televizyon kanalları konuyu sadece ahlaki yönünden ele aldılar. Özellikle bol ünlem işaretleri ile atılan bu manşetler, tecavüzü sadece ahlak ve toplumsal düzenin bozulması yönünden ele alır. Oysa tecavüz ataerkil iktidar ilişkilerinin bir sonucudur. Bu manşetler ile sanki tecavüz ilk kez oluyormuş gibi haberleştirilir.
Ayrıca tecavüzün nerede, ne zaman, ne şekilde ve hangi sıklıkla yapıldığı gibi ayrıntılarına haberlerde yer verilmesi, cinsel şiddetin pornografileştirilmesine, konunun magazinsel bir tavır ile ele alınarak, cinsel şiddetin meşru kılınmasına neden olmaktadır.
Kadın Cinayet Haberlerinde Kullanılan Dil
Yazılı ve görsel basında kadın cinayeti haberlerinde kullanılan dil ile konu toplumsal bir olgu olarak değil, adli bir vaka olarak yansıtılıyor. Haberlerde saldırganın değil kurbanın fotoğraflarına yer verilmesi, sayfanın ya da başında ya da 3.sayfada haberlerin işlenmesi olayı sansasyonelleştirilmesine neden olmaktadır.
Gece kulübünde çalışan kadının öldürülmesi haberinde de erkeğin “Aşıktım Öldürdüm”, Gece Kulübünde Dehşet” ifadeleri ile manşetler atılmıştı. ‘Aşk cinayeti’ olarak görmemizi neden olan bu haber dili, kadın cinayetlerine bakışımızı sevgi, aşk gibi duygular yüzünden olduğu algısını yaratmaktadır.
Ayrıca kadının konsomatris olarak çalışmasının özellikle altı çizilerek, ‘zaten bu yolun yolcusu’ imajı çizilmekte, seks işçisinin öldürülmesinin meşru sayılabileceği algısı yaratılmıştı.
Yine bir başka cinayet haberi başlığı “26 yaşındaki genç kadın cinayete kurban gitti”, “bir kurban daha”.. manşetleri ile olayı duyurdular. Bu sefer de kadın kurban imajı çizilmekte. Bu haberlerde erkek şiddetinin toplumsal sebeplerinden hiç bahsedilmeden, kadının kurban sayılması kadının uğradığı şiddet meşrulaştırılır.
Haber Metinlerinden Sonra Şiddet Üretme Alanı Olarak Okur Yorumları
Özellikle Kıbrıs gibi küçük yerlerde haberlerde olaydaki kişilerin, kimliklerini belli edercesine ayrıntılı bir şekilde ele alınması şiddeti gören kadının ismin ifşa edilmesine neden olmaktadır. Haberde yaratılan bir başka sorunlu alan da okur yorumlarıdır. Gazetelerin ve özellikle internet üzerinden yayın yapan haber sitelerinde yayınlanan haberlerin alt bölümünde bulunan okur yorumları olayın ele alınması bakımından şiddetin yeniden üretilmesine ve kadına karşı işlenen şiddetin meşru kılınmasına neden olmaktadır.
Okur yorumlarında, kullanılan dil ve haberde adı geçen kişilerin özel hayatları dair verilen bilgiler, süzgeçten geçmeden olduğu gibi yayınlanmaktadır. Bu açıdan okur yorumları, haberlerde kullanılan cinsiyetçi dil kadar kadına yönelik şiddetin ve erkek egemen dilin kurulmasına aktif rol oynamakta. Bu açıdan okur yorumlarının, site yöneticileri tarafından denetimde olması ve kadın odaklı bir habercilik anlayışı ile okur yorumlarının yeniden okunarak denetimden geçmesi gerekmektedir.
Kadın Odaklı Habercilik ve Medya
Medyanın, kadın temsili ve kadına yönelik şiddetle ilgili haberlerini ele alış şekli, erkek egemen toplumda, erkeklerin kadın bedeni üzerinde denetim kurma, itaat eden/nesne şeklinde konumlanmasına desteklerken, toplumsal cinsiyet rollerini de olumlayarak, derinlemesine genişletme imkânı bulmaktadır.
Kadına yönelik şiddet haberlerini, toplumsal bir olgu olarak ele alan ve inceleyen uzman görüşlere yer verilerek, şiddetin tüm boyutları ile ele alınması, asıl nedenler üzerinde durmak, haberleri magazinselleştirmeden, pornografileştirmeden, kadın odaklı habercilik ve yayın anlayışı ile haberlerin yapılması toplumsal bilinç yaratmak bakımından sorumlu gazetecilik görevlerinden biri olmalıdır.
Medya metinlerine içine sinsice gizlenen ataerkil kodlarının deşifresi için bugün ihtiyaç duyulan kadın odaklı bir gazetecilik ve medya anlayışının geliştirilmesidir.