Cumhurbaşkanı belli ki düğmeye bastı.
Önce KIBRIS Gazetesi’nde ardından da MİLLİYET’te yayımlanan açıklamaları çözümsüzlük senaryolarını anlatıyor.
Ne diyor Cumhurbaşkanı;
2012’de çözüm olmazsa, yeni anayasa ve yasalarla yola devam edileceğini, devletin adının bile değişebileceğini söylüyor.
Yeni devletin adı da hazır!
KTTD. Kuzey Kıbrıs Türk Devleti.
Hepimiz biliyoruz ki 2012’de ÇÖZÜM OLMAYACAK!
Bu belki fazlasıyla iddialı bir kehanet gibi durabilir, ancak her ne kadar yanılmayı çok istesem de ortam ve gelişmeler bu kehaneti güçlendiriyor.
Sanırım en sık devlet değiştiren coğrafyalardanız. Nedense hiçbiri beklediğimiz mutluluğu bize veremedi. En uzun ömürlü KKTC dahil.
Ama belli ki sadece devlet adıyla yasalarla gerçek bir devlet olunamayacağının bilincine hala varamadık.
Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamaları dikkate değer açıklamalar.
Sadece New York öncesinde çıtayı yükseltmek adına gösterilen bir manevradan ziyade, çözümsüzlük durumunda yaşanacaklara ilişkin de önemli bir veri.
Öncelikle mevcut sistemin olduğu haliyle devam edemeyeceğinin, etmeyeceğinin bizzat Cumhurbaşkanı tarafından açık ilanı bu.
Bir süre önce aslında ortamın tam da KKTC’nin ilanı öncesindeki ortama benzetildiğini yazmıştım. Çözümsüzlüğün biraz daha pekiştiği, ekonomik kriz ve varlık mücadelesi içinde, bir diktatörlük altında, tehditle ilan edilen devletin o gün de yaratacağı olumsuzluklar elbette ki öngörülüyordu.
Ama ortam tehditleri savuşturamadı ve oy birliği ile alınan bir kararla her ne kadar anayasası çözüm hedefleri için farklı şeyler söylese de aslında ayrılık pekiştirildi.
Şimdi de durum bundan çok farksız değil.
Umalım ki, o dönemin acizliğini bugün de yaşamaz siyasi partiler!
Bir süredir tekrarlanan cümle şu;
“Her şeye rağmen “Rum” çözüm istemiyorsa, biz de yolumuza gitmeliyiz. Müzakereler sonsuza kadar süremez.”
Peki ne yapılır?
Bugüne kadar çözümsüzlüğün getireceği olası senaryolar dile getirilirken, şimdi Cumhurbaşkanı’nın ağzından bu senaryolar pekiştirilmiş oldu.
Önce Anayasamızı değiştireceğiz.
Belki Başkanlık sistemine geçeceğiz.
Sonra yasalarımızı. Az çok belli yerlerden başladık. Hatta sivilleşme hedefleri koyduk.
Sonra da önünü temizlediğimiz yapının adını da değiştireceğiz. Peki böylesi bir gündem kimin önünde var? Siyasi partiler, sivil toplum örgütlerinin kaçı, devletin adına kadar köklü bir değişiklik öngörüyor, bunun üzerinde çalışıyor?
Peki Cumhurbaşkanı aslında yetkilerinin meclisin üstünde olmadığını bilmiyor mu?
Peki bu sadece naçizane bir öneri midir?
Cumhurbaşkanlığı Temsilcisi de çok tartışılan twitter mesajında Türkiye’deki gibi yeni bir cesaretli açılıma ihtiyacımız olduğunu mevcut yapıyla devam edemeyeceğimizi yazmıştı.
Türkiye’de ne oldu?
Tıpkı Özersay’ın tarif ettiği gibi, bir dibe vuruş yaşandı önce. Ekonomik kriz ortamında mevcut siyasi aktörler iyice yıprandı. Mevcut sistem içinde çırpındıkça kendi içlerine dönüp daha da acizleştiler.
Ve tam da böyle bir ortamda sistemin dışından çıkıp gelen aslında muhafazakar çizgisine rağmen, muazzam bir çıkış yakalayan AKP gündeme oturdu.
Kıbrıs sorunu başta olmak üzere tabulaşmış konulara el attı.
İlk seçimde muazzam bir başarı elde etti.
Yaşanan bütün yasaklamalar, kapatılma tehditleri, AKP’yi yıldırmadı, aksine daha da güçlendirdi. Önce askeri otoriteye karşı savaş veren parti, şimdi üçüncü döneminde hem içte hem de bölgesinde iktidar olabilmenin avantajlarını kullanıyor.
Her geçen gün genişlettiği medya gücüyle, yakın gelecekte hedeflediği Başkanlık sistemiyle biraz da ayrı bir diktatörlüğü andırıyor.
İşte Özersay’ın tarif ettiği, dibe vurup cesaretle çıkmak aslında tam da bunu anlatıyor.
Özersay’ın “bu meclis beni temsil etmiyor” sözleri bulunduğu konum itibariyle çok eleştirildi, bu konuyu ayrıca bir başka yazıda ele almak isterim ancak anında Cumhurbaşkanı tarafından bu sözlerin karşılığının gelmesi beklenirken, Cumhurbaşkanı farklı bir çıkış yaptı.
Meğer bu meclis Cumhurbaşkanı’nı da temsil etmiyormuş!
Eroğlu’nun 2012’de çözüm olmaması durumunda diye çizdiği senaryolar dikkate değer.
2012’de çözüm olmayacağına göre belli ki birileri gerekli çalışmayı tamamlamış.