Aysu Basri AKTER
İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile özellikle Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki müdahalelerle tırmanan gerginliği ve bundan sonra yapılabilecekleri konuştuk.
Bugüne kadar hiç böylesi bir müdahalenin yaşanmadığının altını çizen Talat, müdahalenin Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında da birçok alanda kendini gösterdiğine vurgu yapıyor ve Kıbrıs Türkü buna karşı direnmelidir diyor.
Talat elektrikte özelleştirmenin gündemde olduğunu ve KIB-TEK’in de özelleştirilmesiyle, Kıbrıslı Türklerin elinde yönetilecek bir kurum kalmayacağını söylüyor.
80 Milyonluk Türkiye, Toplumu Bölüp, Parçalayıp Yönetmek İster Gibi Duruyor
“…vatandaş geçmişte çok güvendiği, 74’de müdahale etmesi için dua ettiği Türkiye ile ilgili korkunç tepkiler ve kuşkular içinde. Türkiye, 80 milyonluk bir ülke olarak, askeriyle, bütün gücüyle Kıbrıs’ta olan bir ülke. Toplumu bölüp parçalayıp yönetmek ister gibi bir pozisyonda duruyor…”
Son dönemde Türkiye, KKTC ilişkilerinde yaşananlara dair değerlendirmelerini soruyorum öncelikle Mehmet Ali Talat’a;
“Tarihte Kıbrıslı Türklerle Türkiye hükümeti yönetimi arasındaki en kötü ilişkileri yaşıyoruz” diyor tereddüt etmeden ve şöyle devam ediyor;
“Bakmayın Başbakan günde 5-10 defa şükran çekiyor, Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan diyen açıklamalar gırla gidiyor. Zannedersiniz ki ilişkiler çok iyi gidiyor ama değil. Aslında tam tersi. Taşeron pozisyonundaki ekibe Türkiye’nin verdiği desteğin gereği olarak bu ifadeler kullanılmaktadır. Ama vatandaş geçmişte çok güvendiği 74’de müdahale etmesi için dua ettiği Türkiye ile ilgili korkunç tepkiler ve kuşkular içinde. Türkiye, 80 milyonluk bir ülke olarak, askeriyle, bütün gücüyle Kıbrıs’ta olan bir ülke. Toplumu bölüp parçalayıp yönetmek ister gibi bir pozisyonda duruyor.”
Anastasiadis Türkiye’yi Kandırdı
“…Anastasiadis’in Türkiye Dışişleri Bakanına ‘seçim bitsin Kıbrıs’ta iki devleti ve konfederasyonu görüşmeye hazır olacağım’ demesi ve bu yolla Dışişleri Bakanı’nı kandırması, sonrasında bunu NewYork’ta tekrarlaması, Türkiye’yi iki devlete inandırdı…”
AK Parti hükümetinin Kıbrıs politikasındaki değişikliğin sebepleriyle ilgili de görüşlerini paylaşıyor Mehmet Ali Talat ve önemli noktaların altını çiziyor;
“Annan Planı dönemine kadar Türkiye, Kıbrıs sorununun çözümünden yana değildi. Annan Planı ve AKP’nin hükümete gelmesiyle, o dönemde derin devletin tehdidi altında bulunan AK Parti, ancak AB yörüngesine girilirse sıkıntı yaşamayacağını düşünerek o süreci sıkı sıkıya takip etti. Tabii bunun için de Kıbrıs sorununun çözülmesi için gayret göstermesi gerekiyordu. Burada da Kıbrıs’ın AB‘ye üye olacağı heyecanıyla çözümü isteyen çoğunluğun talepleri Türkiye ile uyuşunca ortak bir tavır ortaya çıktı. Benim Başbakanlığımda Annan Planı görüşmeleri sonrasında referandum yapıldı ama Rum tarafının reddetmesi üzerine konu, izolasyonların kaldırılması, bazı kazanımlar elde edilmesine yöneldi. O dönemde Türkiye hep çözümden yanaydı. Crans Montana’ya kadar…
Örneğin, Eroğlu döneminde onu sürekli itekleyen çözüm için çaba ortaya koymasını isteyen Türkiye idi. Türkiye olmasaydı, Eroğlu’nun masaya oturması bile kuşkuluydu.Daha sonra Crans Montana süreci yaşandı.”
Crans Montana’daki görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasının bir kırılma noktası yarattığına işaret eden Talat, özellikle Crans Montana sonrasındaki politika değişikliğinin Rum Lider Anastasiadis’in Türkiye Dışişleri Bakanı’nı kandırması olduğuna vurgu yapıyor. Talat şöyle diyor;
“Orada kritik bir nokta var. Bu çok fazla söylenmiyor ama Anastasiadis’in Türkiye Dışişleri Bakanına “seçim bitsin Kıbrıs’ta iki devleti ve konfederasyonu görüşmeye hazır olacağım” demesi ve bu yolla Dışişleri Bakanı’nı kandırması, sonrasında bunu NewYork’ta tekrarlaması, Türkiye’yi iki devlete inandırdı. Bunu en fazla karşı olması gereken kişi olarak Anastasiadis söyledi. Sizin beyninizin içinde olan düşünce iki devletlilik ise, bunu müzakere edeceğiniz kişi seçimden sonra bunu müzakereye hazırım derse siz inanmaz mısınız? Ama Anastasiadis yalan söyledi, bile bile yalan söyledi. Bunu inkar edemez, çünkü aynı şeyleri Hrisostomos’a da söyledi. Hrisostomos’un onayını alsaydı belki de yapardı.
Türkiye’nin bu kadar antagonist bir noktaya gelmesi de Kıbrıslı Türklerle Crans Montana’dan sonra iki devletli çözüme Rum tarafının da yaklaşacağı düşüncesiyle, Türkiye’de oluşan yeni Kıbrıs çözüm modeli buranın liderliğiyle uyuşmayınca işin kavgaya dönüşmesiyle oldu.”
“Hepimizin gözü önünde, irade meseleleri bütün bunlar seçim kampanyası süresince yaşanan gerginlikler Türkiye’yi daha da katılaştırdı” diyen Talat, seçim süreçlerinde karşı görüşlerde olanların kendi görüşlerini daha da kesinleştirerek arada kurulabilecek köprüleri de atma niyetine girebileceğine işaret ediyor ve yaşananın aslında tam olarak bu olduğunu belirtiyor.
Neden Tatar?
“…eğer Tufan Erhürman ile Tatar karşı karşıya gelseydi, Erhürman kesin kazanacaktı. Türkiye’nin müdahalelerine rağmen kazanacaktı…”
7 adaylı bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde Türkiye’nin tercihinin neden Ersin Tatar’dan yana olduğunu soruyorum bu kez Mehmet Ali Talat’a ve neden Kudret Özersay ya da Tufan Erhürman’ın tercih edilmediğini;
“Türkiye’nin çatıştığı kişi Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncıydı. Çatışma ileri noktalara gelince ve yer yer biliyorsunuz, Sayın Akıncı’ya hakaret noktasına gelince, bu ilişki iyice uzlaşamaz hale geldi. Türkiye ekstreme kaydı ve o kayışta en ekstrem noktada olabilecek kişiyi seçti” diyen Talat, “Tufan Erhürman’ı seçmesi mümkün değildi, çünkü Tufan Erhürman da federasyon isteyen birisiydi ve bunu açıkça söylüyordu. CTP’yi de Erdoğan ve ekibi çok iyi tanıyordu. Emir komutayla hareket etmeyeceğini de biliyordu. Bunu en iyi yapacak olan Türk oğlu Türk Tatar olabilirdi sadece” diyor ve seçilme ihtimali olan veya partisi en güçlü olan Tatar olduğu için Türkiye’nin böyle bir tercih yaptığını ifade ediyor. Kudret Özersay’ın da tercih edilmesinin mümkün olmadığını, çünkü ne kadar destek verirse versin, UBP’nin desteği olmadan seçilemeyeceğini, UBP’nin de destek vermesinin mümkün olmadığını anlatıyor.
“UBP’nin adayı seçilmesi en muhtemel adaydı, Türkiye de O’nun üzerinde durdu” diyen Talat dikkat çekici bir noktaya daha işaret ediyor ve eğer Tufan Erhürman ile Tatar karşı karşıya gelseydi, Erhürman kesin kazanacaktı. Türkiye’nin müdahalelerine rağmen kazanacaktı” diyor ve bunu da şöyle açıklıyor;
“Türkiye Sayın Akıncı’yı şeytanlaştırmıştı. O nedenle ona düşman diyebildi ama Erhürman’a düşman diyemeyecekti. Türkiye kendine en yakın olanı seçti ama Kıbrıs Türk toplumunun gönül rahatlığıyla benimseyeceği bir Cumhurbaşkanı seçtiremedi sonuçta.”