Atalassa hastanesini Türk savaş uçaklarının bombardımanı esnasında ölen Kıbrıslıtürkler’den Çakır Ali ile Osman Mustafa’nın ailelerini bulduk. Şimdi hastanede bombardıman esnasında ölüp hastane avlusundaki toplu mezara gömülen Mehmet Reşat’ın ailesini arıyoruz…
Atalassa Psikiyatri Hastanesi 20 Temmuz 1974’te Türk savaş uçakları tarafından bombalandığı zaman, burada tedavi görmekte olan 31 hasta bu bombarımanda ölmüştü ve bunlardan geride kalanlar hastane avlusunda bombaların açmış olduğu bir kraterin içine gömülmüştü. Yıllarca bu konuda bu toplu mezarın kazılması için herhangi bir girişim yapılmamıştı… On yıl önce yani 18 Temmuz 2007’de bu sayfalarda Atalassa Hastanesi avlusuna gömülenler arasında bazı Kıbrıslıtürkler’in de bulunduğu yönünde bir okur ihbarına yer vermiş ve ondan sonra da bu konunun takipçisi olmuştuk.
Ancak bu yıl içerisinde Atalassa Psikiyatri Hastanesi avlusundaki toplu mezarın kazılmasına Kıbrıs Cumhuriyeti İnsani İşler Komiserliği tarafından başlandı ve bu kazılar tamamlandı.
Atalassa Hastanesi bombardımanında ölen Kıbrıslıtürkler “Çakır Ali” olarak bilinen Matyatlı Ali Hüseyin Şakir, Evdimli Osman Mustafa ve Lefkoşalı Mehmet Reşat idi. Lefkoşalı Mehmet Reşat’ın annesi Naciye Mehmet, babası ise Arif Hasan idi ve Samanbahça’da yaşamaktaydılar… Mehmet Reşat’ın Girne’de Kara Mustafa Hacı Hüseyin adlı bir akrabasının olduğu da anlatılıyor… 1950’li yıllarda, Kara Mustafa Hacı Hüseyin, mahkemeye başvurarak, Mehmet Reşat’a ait malların vasiliğine atanmak istemiş ve vasiliğe atanmış.
Edindiğimiz bilgilere göre Mehmet Reşat bir süre Lefkoşa Türk Lisesi’ne devam etmiş, oradan mezun olup olmadığını bilmiyoruz. Daha sonra İstanbul’da askerlik yapmaya gitmiş 1936 yılında ve burada yaşadığı bir olay ardından depresyona girmiş ve 1943 yılında İstanbul’da bir akıl hastanesinde 8 yıl yattıktan sonra Kıbrıs’a dönmüştü. İki erkek kardeşi ve bir kızkardeşi vardı – kızkardeşi küçük yaşta zatürreden vefat etmişti.
Dosyalarda adı “Mehmet Reşat Ongu” veya “Reşat Arif” diye de geçen Mehmet Reşat, 10 Şubat 1955 tarihinde Atalassa Psikiyatri Hastanesi’ne yatırılmış…
Mehmet Reşat, Atalassa Psikiyatri Hastanesi’nde tedavi görmekte iken, 20 Temmuz 1974’te Türk savaş uçaklarının hastaneyi bombardımanında ölmüş ve diğer Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum hastalarla birlikte hastane avlusundaki toplu mezara gömülmüştü…
Atalassa Hastanesi bombardımanında ölen Kıbrıslıtürkler’den Çakır Ali ile Osman Mustafa’nın yakınlarını bulduk ve onların öykülerini bu sayfalarda kaleme aldık. İnsani İşler Komiserliği’nin yürüttüğü kazılar ardından yapılmakta olan DNA testleri için DNA örnekleri vermelerine de yardımcı olduk. Şimdi Mehmet Reşat’ın ailesini arıyoruz. Bu konuda okurlarımızın lütfen bize yardımcı olmasını istiyorum… Mehmet Reşat hakkında herhangi bir şey biliyorsanız, ailesinden herhangi birisini tanıyorsanız lütfen beni 0542 853 8436 numaralı cep telefonumdan arayınız. Bu insani konuda bizlere yardımcı olmanızı rica ediyorum değerli okurlarım…
Kayıplar Komitesi yetkilileri Ukrayna’da deneyimlerini paylaşacaklar…
Uluslararası Kızılhaç Örgütü’nün (ICRC) organizasyonuyla Kayıplar Komitesi, Ukrayna’da, Kiev’de “Kayıp Şahıslar’ın akibetini araştırma ve ailelerine destek verme yönünde entegre eylemler” uluslar arası konferansında deneyimlerini paylaşacaklar.
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üyesi Gülden Plümer Küçük, Kıbrıslırum Üyesi Nestoras Nestoros ve Üçüncü Üye Paul-Henri Arni, Kiev’deki konferansta “Kıbrıs adasında kayıpların genel kazı, kimliklendirme ve ailelere teslim projesi”ni sunacaklar. Konferansa değişik ülkelerden temsilciler katılacak…
Kayıplar Komitesi’nin Üçüncü Üyesi Paul-Henri Arni de sosyal medya paylaşımında, çatışmalar nedeniyle pek çok “kayıp” bulunan Ukrayna’daki yetkililere, Kıbrıs’takine benzer bir mekanizma ve süreç kurmalarına yardımcı olacaklarını bildirdi.
BASINDAN GÜNCEL…
İrlandalı aktivistler, Kıbrıs’taki barış sürecine sivil toplumun dahil edilmesini önerdi…
Kıbrıs Haber Ajansı’ndan Maria Myles’ın bir haberine göre, Kuzey İrlanda barış sürecinde önemli rol oynayan iki kadın barış aktivisiti, Kıbrıs’ta da barış sürecine sivil toplumun dahil edilmesini önerdi.
“Barış küçük şeylerle başlar ve eğer sivil toplum, kurumlar ve siyasi liderler bu süreçte yoksa, barış, sürdürülebilir olmayacaktır” dediler.
Kıbrıs Haber Ajansı’ndan Maria Myles’a konuşan barış aktivistleri, “iyi ve kötü dönemlerde çalışma yapılması gerekir, barış süreci yalnızca yıllar boyunca buna dahil olmuş olanlara bırakılamaz” dediler.
Kuzey İrlanda’daki 1998 “Good Friday” Anlaşması’nda imzaları bulunan iki kadın aktivist, Kıbrıs’ı ziyaret ederek konferans verdiler ve barış sürecinde uluslar arası toplumun rolüne de dikkat çektiler.
“Barış süreci tek bir yönde ilerlemez, demiryolları gibi değildir, inişli çıkışlı bir yoldur barış süreci” diyen Monica McWilliams, halen Kuzey İrlanda’da barış sürecinin uygulanmasını gözetiyor ve yeniden yakınlaşma konularını izleyen yetkili konumunda. Paramiliter örgütlerin dağıtılmasında Bağımsız Komisyon’un Başkanı olan Monica McWilliams, yakın geçmişte Kuzey İrlanda’da barış sürecinin kadınların yaşamına etkisini inceleyen geniş bir rapor hazırlamış bulunuyor.
Onunla birlikte adamızda bulunan bir diğer kadın barış aktivisti Avila Kilmurray de kadın gruplarıyla toplumsal çalışmalarının 20 yıllık deneyimini taşıyor ve eski siyasi tutukluların topluma yeniden entegresi ile çatışmaların kurbanlarına destek gruplarında çalışıyor. Avila Kilmurray halen insan hakları, göçmen hakları ve toplumsal barış konularında sivil toplumun aktivitelerinin geliştirilmesi için uluslararası bir sivil toplum örgütü olan “Sosyal Değişim İnsiyatifi”nde danışman olarak çalışıyor.
Kıbrıs’taki temasları ardından neler hissettiği sorulan Monica McWilliams, “uzlaşmazlığın” geçen Temmuz ayından bu yana müzakerelere hakim olduğuna dikkat çekerek şöyle dedi:
“Biz, yıllar boyunca Kuzey İrlanda’da buna alışkındık çünkü bazen bir anlaşmaya varırsınız ve sonra o anlaşma çöker, inişli çıkışlı bir süreçtir bu. İyi ve kötü zamanlarda, özellikle boşlukların olduğu dönemlerde çalışmayı sürdürmek durumundayız… Çalışmalarınızın rehavete kapılmasına izin vermemeniz gerekir… Bir süreç yıllardır buna dahil olanlara özgü bir süreç olarak bırakılamaz ve eğer üzerinde anlaşılmış güven artırıcı önlemler varsa, bunların uygulanması gerekir… Hızlı hareket etmeniz gerekir, doğru yönde hareket etmeye devam etmeniz gerekir çünkü insan bu süreçten geriye dönemez…
İrlanda’da Londra ve Dublin de sürece dahildi, masada buluştular ve birer ortak olarak çalışmaya başladılar. Ancak uluslararası topluluğun önemi de çok büyüktür…”
Kilmurrey ise “kuşaklar arası büyük bir boşluk”tan söz ederek, yaşlı kuşakların birlikte yaşanmışlıklarla ilgili hatıralarını yitirme riski ile genç insanların okullarda öğretildiği şekliyle “tarih ve milli söylemlerle” baş etmek zorunda olması arasındaki açığa dikkat çekti.
“Kuzey İrlanda’da öykülerimizi anlatmanın ve tüm tarafların tarihini ortaya koyarak bunları nasıl algıladığımızı paylaşmanın önemini fark ettik – bu çok önemlidir çünkü konuyu insancıllaştırır, uzun yıllardır devam eden çatışmalarda diyalog alanı dardır çünkü..” diyen Kilmurray diyalog konusunda çoğunlukla kurumların engeller oluşturduğuna dikkati çekti. Kilmurray, buna örnek olarak da Kıbrıs’ta kaldığı otelde asılı olan Kıbrıs haritasında Kıbrıs’ın kuzeyinin “boş bir alan” olarak gösterildiğine dikkati çekti.
Kilmurray, “Kuzey İrlanda’da Avrupa Birliği, sınırlar arasında insiyatifler yürütüyordu, ekonomik insiyatiflerdi bunlar, insanlara Belfast’tan Dublin’e, Cork’tan Derry’ye giderek başkalarının perspektiflerini görme olanağı veriyor ve buna teşvik ediyordu. Tüm bu küçük şeyler, daha zorlu siyasi şeyleri ele almanın zeminini oluşturdu” diye konuştu.
McWilliams ise bu noktada Kuzey İrlanda’da bölünmüş olan kiliselerin değişim ihtiyacından, sendikaların din veya etnik kökene bakmaksızın tüm işçilerin haklarını savunma zorunluluğundan ve iş insanlarının barış sürecine aktif katılımından söz etti…
McWilliams, “Barış küçük şeylerle başlar. Küçük şeylerden başlayıp bunlar üzerinden daha büyük şeyler kurduk ve en sonunda müzakere masasında ciddi oyuncular olarak yerlerimizi aldık” diye konuştu.
15 yıl önceki ziyaretine göre bu kez adayı ziyaretinde dikkatini nelerin çektiği sorulan McWilliams, bazı duyguların yorgunluğa teslim olduğunu, kadınların toplantılara katılımın daha az olduğunu, umutların kırıldığını ve kadınların seslerinin susturulduğunu anlattı.
“Bizdeki barış süreci inişli çıkışlıydı, bir adım ileri, iki adım geri gidiyorduk. Barış süreçleri tek bir yönde ilerlemez, tren yolu değil ki bu” diyen Kilmurray, “Eğer tüm oksijeni liderler tüketiyorsa, o zaman başka sesleri bu sürece dahil etmek çok zordur – ancak eğer işler iyi gitmiyorsa, o zaman belki daha fazla alan bulunabilinir ve sivil toplumla kadınların bir adım atarak organize olup buna dahil olmaları gerekir” dedi.
Kilmurray, “Sivil toplumun harekete geçmek için izin beklemesi gerekmediğini, ilk adımı atmaları gerektiğini, bu felaketle sonuçlansa bile, insanların başka şeyler deneyebileceğini, Kıbrıslılar’ın bunu denemesi gerektiğini” söyledi.
“Eğer harekete geçmek için oturup izin beklerseniz o zaman hiçbir yere varamazsınız… Bu sizin sürecinizdir, o zaman bu riski göze almak zorundasınız” diyen Kilmurray’e ilaveten McWilliams da, “Sorumlu konumda olanlara kadınların seslerinin duyulabilmesi için fırsat pencereleri açmaları” çağrısında bulundu.
Böylesi çabaların siyasi bir anlaşma olmaksızın ne kadar geçerli olacağı sorusuna karşılık ise bu iki aktivist, “Eğer sivil toplum dahil edilmezse, herhangi bir anlaşma çöker” yanıtını verdiler.
“Sivil toplumun dahil edilmediği anlaşmaların yüzde 50’si beş yıl içerisinde çöker… Sağlam anlaşmalar sivil toplumun, kurumların, siyasi liderlerin birlikte ya da ortaklık içerisinde çalıştığı anlaşmalardır” dediler.
İki kadın aktivist, Kıbrıs ziyaretleri esnasında Mağusa’yı da ziyaret ettiler ve sivil toplum temsilcileri, kadın örgütleri, öğrenciler, akademisyenler, siyasi partilerin kadın temsilcileri, Kıbrıs’taki 12 kadın büyükelçi, BM yetkilileri ve diğer yetkililerle görüşmeler yaptılar.
(KIBRIS HABER AJANSI – Maria Myles – Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ – 3.10.2018)