MEKTUP

Neşe Yaşın

Sana bu mektubu kalbimin gizli köşelerinden yazıyorum hayat. Zihnim savrulup duruyor içimde esen fırtınalarla. Hatıralar kışında üşüyorum. Zaman geçse de solmuyor kalbin bazı sayfaları, güneş vuramıyor çünkü üstlerine, saklandıkları kuytularda inliyorlar. Her şey eskiyor zamanla. Çiçek solarken sırasını bekliyor yan daldaki tomurcuk. Sonra tüm görkemiyle açıyor. Hem çiçek hem tomurcuk olmak istedim ben. Büyülü bir gül olmak istedim soldukça açan. Küllerinden doğan kuş, dolanıp geri gelen ay olmak istedim. Yazarak elimde tutmak istedim aşkı ve hatırayı.

Şimdi bu mektubu kendime ve herkese yazıyorum. Bir mektup almak istiyorum eskilerden. Postacı kapıyı çalsın diye bekliyorum. Dünyaya çöken hüznü bir kâğıda yazıp postalamak istiyorum bilinmez bir geleceğe, şiirlere gizlediğim her sızıyı şahitleri olarak gönderiyorum geçmiş zamanın. Anlatmam ne mümkün içimdeki sızıyı, yarım kalanı, dünya ağrısını.

Kim olduğumu, kim olmakta olduğumu, kim olacağımı sorup duruyorum kendime. Ne dün, ne bugün ne gelecek net benim için. Suda yüzen kimlik savruluyor akıntıyla. Geçmişi farklı biçimlerde yeniden ve yeniden kuruyor zihin. Bugün, dünün zehrinden kurtulmaya çalışıyor, gelecek çizdiğin yoldan sapıyor… İçimde tortusu geçmişin, bugünüm zincirli, yarınım işgal altında. Bir kuşun şakımasını dinliyorum bir sırrı çözmek ister gibi. Deniz anlatsın istiyorum anlatılamayanı, rüzgâr bir sır vermek istiyor, kulak kesiliyorum.

Hiçbir şey dindiremiyor içimin ağrısını. Geçmişten devraldığımı deviriyorum sakarlıkla. Bugün geçerken kırgın ve yorgun bakakalıyorum ona, yarın hain bir kumpas peşinde.

Kendimi okudum bütün kitaplarda ama keşfedemedim hala. Kayıp bir çocuklukta kayboluyorum dalınca geçmişin ormanına. Ne çok şey söyledim, hangisi işitildi? Sesim hep çarpıp durdu bir yalnızlığa.

Bir kız çocuğu gizleniyor zihnin odalarında. Ağlıyor olamadığı prenses için, bir ejdere biniyor rüyasında.

Bu mektubu kalbimin en derininden yazıyorum hayat. Bana benzeyen herkes için yazıyorum. Haykırışlarla, aşağılamalarla, şiddetle savrulanlar için… Dövülen, kurşunlanan, parça parça edilip yakılanlar, tepelerden fırlatılanlar, göllere atılanlar için yazıyorum. Dört duvar arasına sıkıştırılmış kızları için yazıyorum rüzgârın… Yaşken eğilenler, sözü kesilenler, bedeni lanetlenenler için yazıyorum.

Söylediklerim söyleyebildiğim kadar, kelimeleri kırık üzgün kalplerin… Zulüm kahkaha atar içimdeki ağıda. Cehennemin imgesi zihninde insanın.

Bu mektubu kayıp kızları ve oğulları için yazıyorum dünyanın, hastalar için, gitmekte olanlar için yazıyorum.

Gelmekte olanlar da var biliyorum bunu. Bebeklerin sevinci için de yazıyorum bu mektubu. Bu mektubu mektup yazamayan herkes için yazıyorum. Kuyularda kemiklerinin bulunmasını bekleyenler, hakikati ve adaletin yolunu gözleyenler için bu satırlar.

Çocukluk Tanrım artık geri gelmeyecek ve yok bir kahramanım bu evrende. Kime güvensem bir kırık daha ekledi kalbime.  En çok da kendim vurdum kendi kalbime.

Bu mektubu kendime ve herkese yazıyorum. Dünyayı dolanan geniş vicdana, bastırılmış, inkâr edilmiş sevgiye yazıyorum. Bir adil Tanrı yaratan imgelemine yazıyorum insanlığın. İçimdeki kalabalıklardan yaptığım bu yalnızlığa yazıyorum.

Her yeni sabaha bir iç sızısı, iflah olmaz bir ağrıyla uyanıyorum. Sevinci bulmaya çalışıyorum içimde katmak için doğan güne. Sonra hatıralar düşüyor peşime, sızlamaya başlıyor yaralarım. Gülümsüyorum yine de, güzel ne kalmışsa elimde ona sığınıyorum.

Bu mektubu bu zor, bu karanlık günlerde, bu kıstırılmışlık, bu çırpınış içinde sana yani bana yazıyorum. Birbirine benzeyen o yanlarımıza, tekrar tekrar kanayan yaralarımıza yazıyorum. Yalnızlıklarımıza yazıyorum avunsunlar diye. Sevildiğimiz sevindiğimiz günlere, geçmişin acı tatlı anılarına yazıyorum.

Uçup gelmişse şimdi yanına, dilerim kalbin bir yer açar ona.