“Göğsüm sıkışıyor mengene misali. Düşüncelerimde alabora etkisi, yırtık yelken, kırık dümen dinlemez oldu fırtınamda...”
diye başıyorsun mektubuna. Durum belli. Bildik sen yine karşımızda.
Zaten uzun süre kaybolunca anlıyorum bir yerlerde değil, tek bir yerde; diplerde olduğunu. Ve bu uzun bekleyişin ardından gelecek olan mektubunun içeriğini de az çok tahmin eder oldum artık.
Kaç yıl olmuştur yazışmalarımızda düşüncelerimize kelimeler biçmeyi sürdürmemiz. Hiç düşünmüş müsün sen de acaba?
Bazan kendi bunalımlarımı anlatmaya fırsat bulmuyorum seninkilerden.
Yanlış anlama şikayet diye söylemiyorum; sadece; benim de düşüncelerimi sana anlatmak isteyeciğimi bir kez düşün ne olur... diye düşünüyorum kendi başıma.
Hoş şu yazıklarımdaki ruh halimi de bilmiyorsun ki.
Nerden bileceksin, sana yazmıyorum sadece gönderdiklerini okur, kendi kendime konuşuyorum işte.
Bu yazdıkalarımı okuyanlar ancak bile bilir ne düşündüğümü, hissettiğimi... neyse şikayeti bırakalım, mektuba bakalım.
“Bir tül gibi hafif olurken insanın ruhu, bir anda çeliğe dönüşebilmekte yaşadıklarıyla.
Hiç kimsenin farketedemeyeci maskeleri takınmışsan yüzüne, beklemek de boşa kürek çekmek gibidir, karşındakinin anlayışını.
Evet anlatmak ve paylaşmak diyorlar.
Anlatıyorsun, paylaşıyorsun sonra bir bakıyorsun; hiç bir şey anlatmamış gibi algılanıyorsun. Sonra düşünüyorsun kime neyi anlatmalıyı, bir soru sarmalının, gerçek anlayıcı bulmanın peşinden koşarak.
Kitaplara sığınmak; kendine sığınmaktan daha az acıtıyor insanı bazan.
Bunu seçiyorum zaman zaman.
Okuduklarımı, anladıklarımı yorumlarken, kendinden uzaklaşmak kurtarıyor insanı.
Hani suçlamak istiyorsan, yazarı suçlayabilmenin hoş bir durumu var gizliden gizliye ruhunda. Fakat bazan kafam daha bir karışır, düşüncelerim daha bir darmadağın olur.
Şu an elimde olan Paulo Coelho’nun kitabında dediği gibi: ‘İyi şeyler olduğunda bizimle birlikte olanlar gerçek dostlarımızdır. Bizimle birlikte seviniyor ve kazandığımız zaferlerle mutlu oluyorlar. Yanlış dostlar sadece zor zamanlarda üzgün, destekleyici yüzleriyle ortaya çıkıyorlar; aslında bizim acılarımız onların mutsuz yaşamlarında bir anlamda teselli görevi görüyor...’ ”
İşte bu kadar. Yine yaptın yapacağını ve yıllarca savunduğumuz bir şeyi ters yüz ediverdin. Hep deriz ya; “dost kötü günümüzde belli olur” diye. İyi gün dotlarının çok olduğu ama kötü bir durumdayken yanımızda olanların gerçek dostlarımız olduğuna inanmışlığımız varken, sen bu inanışı ters-yüz ederek, iyi günde yanımızda olanların, sevinçlerin ve zaferlerin kutlamasını paylaşanların gerçek dostlarımız olduğunun düşüncesini aktarıyorsun bana. Mektubunun devamını getiremeyeceğim... üzgünüm... “dost” kavramını bir kez daha masaya yatırmam gerek, müsadenle...