Havanın sıkıcılığı, boğmacadan beter vuruyor insanın yüzüne.
Pencere açsanız vay, açmasanız vay.
Kıbrıs’ın Ağustos sıcakları böyle birşey işte.
Ya Mesarya’nın gündüz sıcağına dayanıp gece seriniyle ödülleneceksiniz, ya da Girne’nin nem’iyle kalkıp nem’iyle yatırken soğutucu klimaların tutsağı olacaksınız.
İkinci seçenekte yaşam sürerken, klimanın yapay üflemesinde serinlemek artık bir lüks olmaktan çıkmış, su gibi ihtiyaç oluvermişti.
İşte böylesi bir ortamda yine pencere kenarı sandalyeme oturmuş, gölge olan duvar diplerine neredeyse yapışık düzende yürüyen insanları izlerken, mektubunu açıyorum.
Önce kahvemden bir yudum, ardından senin sözcüklerin...
“İnsanın yalnızlığı, asla paylaşılamaz bildik söylemin ötesinde; insanı insan yapan yalnızlığıdır. En yakının diye saydıklarının bir saniye bile yanında olmadıkları anda kendin oluveriyorsun, yalnızlığının ortasında.
Neler düşünmez ki insan böylesi durumda.
Ne sorunlar çözülür, ne sorunlar yaratılır, ne düğümler atılır en basit gibi görünen çözülecek durumlara.
Ve nedense yalnızlığında kendinle paylaştığın çok az mutlu şeyler vardır.
Hani böyle suratına bir gülümseme yapıştıracak cinsten pek mutlu şeyler gelmez aklına. Eğitim döneminde ne kadar nefret etmişsen matematik derslerinden, o kadar içinde buluveriyorsun kendini.
Problemler çözümlemeni beklerken, alışkanlık mı edinir insan nedir; yeni problemler de koyuverir önüne.
Başını yastığa koyduğu anda uyuyan insanlara imrenir misin?..”
Bana mı soruyorsun bu soruyu yoksa kendine mi bilmiyorum ama, evet... bazan düşündüğüm oluyor.
İnsan başını yastığına dayar dayamaz nasıl uyuyabilir diye sorduğum olmuştur, uykusuzluğun ve onu besleyen düşüncelerin peşi sıra dolaştığı gecelerimde.
Ama en çok da; hırsızları, katilleri, yalancı politikacıları, çıkarcı ve sömürgen cinsinden iş adamlarını, hak yiyenleri, dedikoduyla insanların yaşamını zindana çevirenleri düşünüyorum. Karısını döven erkeği, haksız yere insanları işten çıkaranları, ekmeklerini kesenleri...
ve bu ada’nın toplu katliamcılarını, faili meçhullerin faillerini, uyuşturucu satıcılarını, rüşvetçileri... başlarını yastığa koyduklarında nasıl uyuyorlar acaba...
“Göz kapansa, gırtlağından homurtular gelse de, düşünceler iş başındadır her zaman. Bundandır kan ter içinde uyandığımız anlar, pek anlamasak, her şeyi sıcaklığa vursak da. Yalnızlığın bir başka şeklidir gece uykuları.
Göz kapalı, şuur açık, düşünceler koma halinde.
Ne kadar yalnız olduğunu pek anlamaz insan yaşamı süresince.
Etrafında var olanlar hep yeter gelir, seni yalnızlığın dibine itecek derecede etraf etkenlerinden uzaksan, zaten pek anlamazsın yalnızlığın ağırlığını.
Ama çoklukta yok’luğu, kalabalıkta tek’liği tatmışsan bir gün, pek hoş gelmişin olmasa da, bu dünyadasın demek ki, yalnızlık kervanında...”