Kuzey Kıbrıs’ta sağ siyaset erbabının ve hükümetlerinin marifetiyle geçmişte de ama son yıllarda yaşanan siyasi yozlaşmışlık, basiretsizlik, kokuşmuşluk, yönetsel beceriksizlik hiç bu kadar yoğun olmamıştı. Rüşvet söylentilerinden geçilmiyor. Nereye el atmışlarsa kokuttular, kuruttular. Son örnek üniversiteler; önceki örneklerden biri Kıb-Tek’e ihalesiz akaryakıt alımı… Şimdinin Başbakanının adının karıştığı bir Jet skandalı var; en yenisi de eski KTBK komutanı emekli generalin “kuryeliği”… Yani bu general emekli olmadan önce ak-pak mıydı da emekli olunca kirli senaryoların oyuncusu oldu?! İnsan düşünmeden edemiyor…
Yurttaş bıkkın ve hınç dolu… Ekonomik sorunlar her gün daha bir ağırlaşıyor; sağ siyaset erbabı ve partileri daha bir yolsuzlaşıyor… Sağ siyaset partilerine oy veren seçmenlerin bir kısmı yolsuzlarla yoldaşlığından, bir kısmı yolsuzların verdiği vaatlerden, bir kısmı milliyetçilik söylemlerinden dolayı veriyor amma önemli bir kısmı da aslında sol siyaset partilerinin birbirleri ile didişmesinden dolayı “Bildiğim şeytan evladır” diyerek oy veriyor. Ve bu son gruptakiler hiç de anımsanacak oranda değildir. Onlara göre, sağ siyaset partileri birbirleri ile çok derin didişmiyor, uzlaşmazlıkları var ama “malı götürmek için” uzlaşmazlıklarını abartmadan uyumu yakalıyorlar; sol siyaset partileri ise, “Malı götürmek” gibi bir tarzları olmadığı için uzlaşmazlıklarını ve farklılıklarını en abartılı bir şekilde söyleme ve eyleme döküp birbirlerine düşmanca bir yaklaşım içine giriyor. O zaman da “Bilinen şeytan evla oluyor”…
İddiam sol siyaset partilerinin bir çatı altında toplanıp öylece seçimlere girmesi değildir; DMP deneyimi acı bir öğretidir. Olması gereken sol siyaset partileri ve sol eğilimli sivil toplum örgütlerinin birbirine saldırganlığı terk ederek, eleştiri dozunu abartmamak, karalamamak… İletişimlerini “Tencere dibin kara – seninki benden kara” deyişini anımsatmadan yapabilmek… Sol partilerin birbirinden oy almak için birbirini kötülemesi, karalaması toplam sol oyları artırmıyor çünkü yüzen-gezen oy dediğimiz oylar bu iç-çatışmalı sol siyaset partilerinden dolayı sağ siyaset partilerini tercih ediyor. Sol siyaset partileri huzurlu ve barışçıl bir ilişki ve iletişim içinde olsa ve eleştiri odağına sağ siyaset partilerini alsa o kadar çok malzeme var ki, sağ siyaset erbabının o kadar ihmal ve kusuru ve rezilliği var ki, yüzen-gezen oy sahipleri bildiği ve tiksindiği sağ siyasete oy vermemeye yönlenecek çünkü sol siyasette huzur ve barışçı ortam gerçekleşmiş olacak.
Sağ siyasete teslim edilen bir de TC kökenli seçmenleri var; sol siyasetin onlara geçmişteki genel yaklaşımı nedeniyle henüz daha sol ve TC kökenli seçmen ilişkileri olması gereken düzleme giremedi. Ancak, TC’nin son seçimlerinde KKTC’de kullanılan oyların dağılımına bakıldığında CHP açık ara öndedir. Yani, bu seçmen grubunun tamamı TC Hükümetinin emrine amade değildir. KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de eğer boykotçu sol radikal seçmen seçimlere katılmış olsaydı Akıncı seçilmiş olacaktı; Tatar Ankara Hükümetinin yoğun desteğine rağmen az oy farkı ile seçilmişti.
Sol siyaset partileri ve sol eğilimli tüm sivil toplum örgütlerinden yurttaşın beklentisi ülkeyi yönetmek üzere, dürüstlük, şeffaflık ve demokrasi ile, yani adil şekilde yönetmek üzere stratejik bir birliktelik kurmalarıdır. Bu sağ siyasetin uğursuzluklarından başka kurtuluş yok… Bunu başarmaları halinde de Kıbrıs sorununun çözüm süreci BM Ölçütlerinde ilerleyebilecektir. TC Cumhurbaşkanı Erdoğan “Elimi taşın altına koymaya hazırım” dedi, pragmatik bir siyasi liderdir, önceki söylemlerine takılıp kalmaz ve yapar. Ancak, KKTC hükümeti de statükodan nemalanan sağ siyasetin elinde olmamalıdır, sol siyaset KKTC kamuoyunu BM Ölçütlerinde çözüm için heyecanlandırabilmelidir.
Nasıl olacak, nasıl başarılacak bu sol siyasetin kendi içi didişmesini terk edip, tüm enerji ve dinamiklerini ülkenin şimdiki berbat ve kokuşmuş halinden çıkmasını gerçekleştirmek üzere hükümete gelebilmesi?! Sağ siyasetten örnek alınmalı; ayrı ayrı seçime girip meclis çoğunluğunu alabiliyorlar çünkü birbirlerini kırıp-dökmeye enerji harcamayıp yurttaşı “İstikrar” diye kendilerine yönlendirebiliyorlar, avlıyorlar, tavlıyorlar. İstikrar da kavga etmeyenler tarafından kurgulanıp gerçekleşebilir, seçmen bunun bilincindedir. Sol siyasetin tüm unsurları da bir araya gelip bir strateji planı yapabilmeli; hiçbiri kendi gücünü abartmadan, diğerlerinin gücünü küçümsemeden, farklılıklarını dondurarak, benzerliklerine odaklanarak bir sol siyaset iç barışını gerçekleştirmeleri gerekir. Liderlik gerek; ancak lider de peşine takılanlar da mütevaziliği elden bırakmadan iş birliğine girebilmeli… Böyle bir işbirliği yurttaşta geleceğe dair umutları yeşertebilecek, böyle bir işbirliğinin başarısı da gençlerin geleceğini ülkesinde okuyabilmesine yardımcı olabilecektir. TC kökenli seçmeni de genel olarak kucaklayabilecek siyaset yapılabilmeli; eğer sol siyasetin ideolojisi proletarya ve köylülük odaklı ise KKTC’nin proletaryası ve köylülüğü de TC kökenli yurttaşlar ağırlıklıdır…
Sol siyasetin tüm unsurları, partileri, sivil toplum örgütleri, sendikaları, karar önderleri memleketin bugünkü halleri nedeniyle tüm yurttaşların umududur; bugünlerin siyasi ahlaksızlık ve ekonomik yıkım krizlerinden çıkış için beklentileri onlardandır. Bunun başarılması statükonun değişimi için de çok önemli bir aşama olacaktır. Yurttaşın gözü sol siyasette, sol siyaset de gözünü kendi içine değil sağ siyasete diksin…