Memleketin masalı

Cenk Mutluyakalı

Bir hikâyesi var bu ülkenin...
Bir masalı...
"Bir varmış, bir yokmuş" diye başlar.
Son günlerde, "bir yokmuş”a takılır, kalır.

***
İrade yokmuş...
Haysiyet yokmuş...
Kimlik, kişilik yokmuş...
Yönetim yokmuş...
Samimiyet yokmuş...
Dürüstlük yokmuş...

***
Dünyanın görmediği bir yerde, kapana kıstırılmışlık duygusuyla yaşıyoruz.

Yabancılaşıyoruz doğduğumuz topraklara...
Kıbrıs'ı kendine "yurt" görmeyen bir çoğunluk var herhalde...
İnsanların "aidiyet" duygusu giderek köreliyor.

Tam bir tenhalık, nereye baksan...

***

Bir sergiye gittim, şair Mehmet Yaşın'ın ilk şiir kitabı ‘Sevgilim Ölü Asker’in 40. yılı kutlanıyor.

Art Rooms çok farklı bir konsept yaratmış yine...

Anber Onar, Oya Silbery ve Dize Kükrer’in yazarla iş birliği içinde ortaya çıkardığı sergi, bir şairin dizelerinden hepimizi tarihimizle yüzleştiriyor.

Serginin üç dilli olması Kıbrıs'ın sınırsızlığını selamlıyor ayrıca...

***

Gözüm duvardaki şiire gidiyor, “Sokağımızın Masalı…”

Sokağımızın adı,
‘Şehit Ahmet Kaya Sokağı.’
önceki savaştan önce,
‘Şehit Hasan Hayrettin Sokağı’ydı.
annemin dediğine göre,
‘Şehit Hayati Çavuş Sokağı’ymış
ben daha doğmamışım o zaman.

Kimse anımsamıyor Generalim
bizim sokağın adı neydi
‘Şehit’ olmadan…”


***

Sözcükler kalbimizi sızlatıyor …
Bir başımıza, karanlığa karşı yürüyoruz adeta…
Sesler ürkütücü, keskin bir rüzgar, delice bir yağmur, kötülük sağanağında sırılsıklam ve yorgunuz, koşmak ve kaçmak istiyoruz ama ayaklarımız hareket edemiyor, ağrılar geçiyor üzerimizden…

“… bana ait herşeyi öldürenlerin beni neden sağ bıraktığını düşünüyor ev…”
Bir alıntı, “Ölü Ev”den…

Tam da bugünümüze ışık tutuyor.
Bize ait ne kadar çok değeri öldürdüler öyle…
Bizi sağ bırakırken…
İnsana bundan daha büyük bir acı yaşatılamaz sanırım.

Kendi geleceğinizle ilgili kararlı, siz kendiniz veremezsiniz” diye dayatıyorlar.
Nüfus değişiyor, irade değişiyor, yüzler değişiyor, kentler değişiyor…
Her şeyi ama her şeyi öldürüyorlar bize ait ve gözlerimizin önünde yapıyorlar bunu…

***
Hepimize çıkmaz yolu gösteriyorlar, yürüyelim diye...
Dünyaya çıkmıyor bu yol...
Kendimize çıkmıyor...
Geleceğe çıkmıyor...

Bu yol "bir yokmuş, bir yokmuş" yolu...

Ada yarısında yaratılan düzenin sunduğu statü ve imkânları sessizce kabullenen yığınların yarattığı sarmal kendi çocuklarımızı öğütüyor. Çürüme, yozlaşma ve kuşatma içinde şakayla, şenlikle, şatafatla uyutuluyor, uyuşturuluyor ve hapsediliyoruz.

***

“Bacakları arasında mayın olduğu halde yürümeye kalkışan ama korkudan aynı yerde kalmaya devam ederek yaşamını eğlenceyle sürdüren oldukça çelişkili tuhaf bir insan topluluğuyuz” demişti, bir başka sanatçı dostumuz Ümit İnatçı.

Bu ülkenin masalı gözlerimizin önünde değerlerimizin öldürülmesidir.
Hem tanığıyız bu sürecin, hem mağduru…
Hem de ortağıyız aynı zamanda…


Yüzlerinde plastik maskeler

Politik gündemin çirkinliği ve tüketilmiş onca kavram içinde, hazır şiire sığınmışken, yine bir Mehmet Yaşın şiiriyle anlatalım manzarayı…

“Her gün resmi geçit yapar kuklalar
yüzlerinde plastik maskeler
sivilceleri örten pudralar, boyalar
ellerinde küçük hesap-makineleri.

Her gün bin yerinden vurulur insan
zehirli bıçak gibi saplanır
delik deşik eder sevgisiz gülümseyişler

– beni yaralayan şeyler.”