“Memleketlerine dönen ‘yeni İmrozlular’…” 1

Sevgül Uludağ

AGOS

 

Son iki senede Selanik’ten, Atina’dan, Girit’ten 15 aile eski toprakları İmroz’a temelli yerleşti…

 

GÖZDE KAZAZ - UYGAR GÜLTEKİN

    Son iki senede Selanik’ten, Atina’dan, Girit’ten 15 aile, eski toprakları İmroz’a temelli yerleşti. Çocukları yeni açılan Rum okullarına giden, kendileri de yeni bir hayat kurmak için canla başla uğraşan ‘Yeni İmrozlular’la tanıştık.

1964’te İmroz’daki (Gökçeada) Rum okullarını kapatma kararı çıktığında, adanın altı ilkokulu, bir ortaokulu, üç de anaokulu bulunuyordu. Okullardaki 730 öğrenci okulsuzluk nedeniyle aileleriyle göç etmek zorunda kaldı. Mübadeleyle başlayan ayrımcı politikalar sonucunda 15 bin nüfusa sahip İmrozlu Rumlar başta Yunanistan olmak üzere tüm dünyaya dağıldı, sadece küçük bir kısmı adalarında kaldı.

Son birkaç yıldır adada yeni gelişmeler yaşanıyor; nefes aldıran, umut veren gelişmeler... Okulların açılması için ilk adım 2010’da atıldı. İmroz’da tekrar Rum okulu açılması için yapılan başvurular 2012’de sonuçlandı ve nihayetinde Millî Eğitim Bakanlığı, ilkokulun açılması için izin verdi. Önce adada 49 yıldır metruk halde bulunan Zeytinli köyündeki Rum İlkokulu cemaatin çabalarıyla, imece usulü ayağa kaldırıldı, 2013’te de ilk ders zili çaldı. Fakat İmrozlu Rumların memleketlerine dönebilmeleri ve yeni bir yaşam kurabilmeleri için ilkokul yeterli değildi. Çocukların ailelerinin yanında eğitime devam edebilmesi için ortaokul ve lisenin de tekrar açılması gündeme geldi ve çabalar sonuç verdi; 2015 yılında tekrar açılan ortaokul ve lise binasında eğitim devam ediyor.

Geçen sene 11 öğrencinin eğitime başladığı ortaokul ve lisede bugün 26 öğrenci var. Kökenleri İmroz’da olan ve aileleri ayrıldıktan sonra Atina’ya, Selanik’e, Girit’e yerleşen, belki yazdan yaza İmroz’a gelen ada sakinlerinden 15 aile de memleketlerine geri döndü. Fakat sadece sayılar bize ne anlatabilir ki? Genelde haberlere sayı olarak konuk olan bu ailelerin yaşantısı nasıl, öğrenciler hayatlarından memnun mu, umut edildiği gibi yeni bir yaşam kurulabildi mi gibi soruların cevaplarını alabilmek umuduyla İmroz’a doğru yol alıyoruz.

Selanik’ten Tepeköy’e

Halen askeri bölgelerin yoğunlukta olduğu ada, yazın turizm patlamasına sahne oluyor. Hem yazdan yaza evlerine geri dönen Rumlar, hem yıllık tatillerini geçirmek üzere gelen tatilciler, hem de son yıllarda artan sörf turizmi nedeniyle yaklaşık 8 bin kişinin yaşadığı adanın nüfusu yazları en az 10 kata kadar çıkıyor. Fakat adaya kışın giderseniz, sizi bambaşka bir dünya karşılar. Açık birkaç dükkândan, sokaklardaki miskin kedilerden, adanın yerlilerinden, dinginlikten ve sessizlikten ibaret bir dünya... Çoğu Atina, Selanik, Girit gibi şehirlerde yaşayan ve memleketleri İmroz’a geri dönenler ve özellikle onların çocukları için alışılması gereken durumlardan biri de bu belki.

Hem bir ülkeden bir başkasına gitme, hem de kentten köye geri dönmek yeni bir deneyim. Ailelerin büyük çoğunluğu her yaz İmroz’a tatil için geldiklerini söylüyor, ama kışın yaşamak bambaşka. Özellikle çocuklar ve gençler için yaşam nasıl geçiyor sorusunu, tanıştığımız öğrencilere soruyoruz. 11. sınıf öğrencisi olan, ailesi Zeytinli köylü, kendisi de Atina’dan gelmiş olan bir genç, bazen sıkılsa da pek sorun yaşamadığını söylüyor. Yazları yüzerek, kışları okul sonrası uzun yürüyüşlerle geçiyormuş hayat.

Tepeköy’de bulunan ortaokul ve lise binasının yanında bir süredir hummalı bir çalışma var. Sponsorların desteğiyle inşasına başlanan spor sahası yakında hazır olacak. Öğrenciler için bu elbette çok iyi haber. “Dört gözle sahanın açılmasını bekliyorum” diyor konuştuğumuz genç. Peki ya gelecek? Buradaki okul bittikten sonra ne yapmayı düşündüklerini soruyoruz. Verilen cevaplar genelde başka şehirlere uzanıyor. 11. sınıf öğrencisinin hayali Selanik’te bir İngilizce-Yunanca dil kursu açmak, ama eklemeyi de ihmal etmiyor: “İmroz’u çok seviyorum.” 9. sınıf öğrencisi Panos’un hayaliyse bambaşka: o büyüyünce İstanbul’a yerleşip tüccar olacak. Diğer gençlerin aksine Türkçe’ye biraz daha hakim olan Panos, bunun nedenini adanın merkezinde oturmasına bağlıyor. Türk çocuklarla kaynaşmış, dili de böyle böyle sökmüş. Panos, heyecanla adada bir futbol takımı kurduklarını anlatıyor. Takım şimdilik yedi kişilik, kim bilir yakında sayı da artar. Yerinde duramayan Panos biz konuşurken elinde masa tenisi raketiyle geliyor, “Bir maç yapalım mı?” diye soruyor. Maçın galibi de elbette kendisi oluyor.

‘Burada yaratıcılık var’

Ortaokul ve lisenin müfredatı Yunanistan’daki eğitim sisteminin neredeyse aynısı, öğrenciler bu müfredatın yanı sıra zorunlu Türkçe dersi de görüyor. Okuldaki eğitime ilişkin görüşünü sorduğumuz öğrenciler memnun, “Burada eğitim daha iyi, orada daha çok ezberdi. Şimdi daha anlayarak öğreniyoruz” diyorlar.

Şu anda 26 öğrencinin okuduğu okulda 15 öğretmen bulunuyor. Maaşlarını Türkiye ile yapılan anlaşma sonucu Yunanistan hükümetinden alan bu öğretmenlerden biri de İskeçe’den İmroz’a gelen fizik hocası Dimitris Frangatzis. Aynı zamanda bir çocuğu lisede, bir çocuğu da ilkokulda okuyan Frangatzis, yolunun İmroz’a nasıl düştüğünü şöyle anlatıyor: “Lise müdürü Kamburopulos’un çocukluk arkadaşıyım. Okulun açılacağını ondan haber almıştım, okulda ders verebilecek edebiyatçı arıyorlardı. ‘Edebiyatçı bilmiyorum ama oraya gelebilecek fizikçi tanıyorum’ dedim. Yunanistan’da ekonomik açıdan geçinebilmek için özel ders vermek zorundaydım. Buradaki teklifin ekonomik açıdan iyi bir teklif olduğunu düşündüm. Eşim de ilgiyle karşıladı. Köy yaşamını seveceğini düşünüyordu, öyle de oldu.”

Üç senelik bir sözleşmeyle okula gelen Frangatzis’in Stuttgart’ta sanat terapisi eğitimi gören Alman eşi de okuldan sonra öğrencilere sanat terapisi atölyesi düzenliyor. Sohbetimiz sırasında yanımızda olan lisenin müdürü İokim Makis Kamburopulos da söze girerek “Burada çocukların sanata da terapiye de ihtiyacı var” diyor gülümseyerek.

Fizik hocası Frangatzis, Yunanistan’daki eğitim ve İmroz’daki eğitim arasındaki farkın hem yönetim hem de okulun yapısıyla ilgili olduğunu vurguluyor: “Daha az öğrenci olduğu için hepsiyle daha çok ilgilenebiliyoruz. Devlet okulu gibi değil, okul yönetimi tüm sorunlarımızı dinliyor, ilgileniyor. Burada yaratıcılık var. Yunanistan’da bir şey yaparsınız, okul sizi buna mecbur sayar. Buradaysa çocuklar için yaptıklarımın takdir edildiği hissini yaşıyorum. Verdiğimiz emeklerin sonucunu görebiliyoruz.” Öğrendiğimize göre emeklerin bir sonucu daha gortaya çıkacak yakında; okula bir fen laboratuvarı kurmak için çalışmalar başlamış durumda.

İş bulmak ya da bulmamak, işte bütün mesele bu

İmroz’da geçimin bir ayağı turizmdeyse, diğer ayağı hâlâ büyük oranda hayvancılıkta. Adadaki eski Rumların büyük kısmı geçimini zeytinden ve hayvancılıktan, özellikle de serbest hayvancılıktan sağlıyor. Ada sakinleri devletin hayvancılığı teşvik ettiğini söylüyor, fakat besi hayvancılığına verilen teşvikler serbest hayvancılığa sağlanmıyor. Bu da adanın ekonomisinin ne yönde gelişeceğine dair bir belirsizlik yaratmış durumda. Yunanistan’dan yeni gelen İmrozlu 15 aile içinse ekonomik gidişat daha hayati. Çünkü çoğu en fazla iki yıldır adada olan ailelerin İmroz’a gelişlerinin bir nedeni memleketlerine dönüş niyetiyse, diğer nedeni de Yunanistan’daki ekonomik kriz. Biri lisede diğeri ortaokulda okuyan iki çocuk annesi Labrini İspilioti anlatıyor: “Atina’dan geldik. Ben Yunanistan doğumluyum, eşim İstanbullu. Ben süpermarkette çalışıyordum, eşimin de elektrikçi dükkânı vardı. O dükkân 2010’dan önce üç aileyi geçindiriyordu. Ama işler iyi gitmedi. Krizden sonra geçinememeye başladık.  Son zamanlarda eşim vergiler ve elektrik faturaları için çalışıyordu. Sonunda da iki sene önce dükkânı kapatmak zorunda kaldık.” İspilioti’nin eşi adada şoförlük işi bulmuş, kendisi de aşçılık yapıyor. Ama aklı halen Yunanistan’da. “Burayı çok sevsem de Atina’da iş imkânı olsa dönerim. Eşim dönmek istemiyor, şimdi arıcılıkla uğraşmaya başlayacak. O iş olursa kalabiliriz.” Belli ki İmroz’da yaşam fikrini besleyen damar, yine de istihdamda gizli.

Kızı ve oğlu lisede okuyan Vula Paraskevi de Selanik’te 6 yıllık bir işsizlik sürecinin ardından İmroz’a dönmeye karar vermiş. “Eşim tır şoförlüğü yapıyordu, ekonomik olarak zor geçiniyorduk. İmrozlu olduğumuz için yazları geliyorduk senelerdir. Sonra hep gelmeye başladık. Selanik’teki evimiz hâlâ duruyor” diye anlatıyor. Adada ilk kışını geçiren Paraskevi ailesi kalmayı düşünüyor, ama çocukların aklı, okulu bitirince Yunanistan’a dönmekteymiş.

‘Okulların can damarı’ Yorgiu kardeşler

İstihdam düğümü vatandaşlık hakkında, çalışma izninde düğümleniyor. Çalışma izni olmayanlar için hayat daha zor. Vatandaşlığı olanlar ise adada daha kalıcı yatırımlar yapmaya başlamış bile. Onlardan ikisi Dimitris ve Hristos Yorgiu kardeşler. İkisi de İstanbul’da doğan kardeşler, kendi ülkelerinden kovulunca Selanik’e göçenlerden. Adada onlardan ‘okulların can damarları’ diye bahsediyorlar, çünkü hem ilk gelen aile olmuşlar hem de toplam 5 çocukla okuldaki öğrenci kotasını da ciddi oranda arttırmışlar. Geçtiğimiz yazın başında İmroz’un merkezinde bir pizzacı açmışlar. Biz dükkâna uğradığımızda yoğun bir tadilat vardı. Olur da Mira Cafe’ye uğrarsanız artık bir pizzacı değil, taverna bulacaksınız. Tadilat arasında soluklanırken konuşuyoruz, Dimitris anlatıyor: “Yunanistan’da boya alçı işleri yaptım, bir ara da kamyon şoförüydüm. Babamız İstanbullu, Annemiz İmroz Dereköylü. Annemiz buralı olduğu için gelme kararını vermek daha kolay oldu. Okulun açılması da önemli bir artı oldu tabii. Vatandaşlığımız olduğu için dükkân açalım dedik. Burada geçinmek daha kolay, hayat daha ucuz.” Dükkânı açarken bürokratik olarak büyük bir sorun yaşamadıklarından bahsediyorlar, fakat 15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki turizm krizi her yeri olduğu gibi İmroz’u da vurmuş. Pek parlak geçmeyen bir yazın ardından dükkânın iş yapıp yapmadığını önümüzdeki aylar gösterecek.

DEVAM EDECEK