Kim ne derse desin KKTC devleti tam bir memur cennetidir. Herşey memura göre şekillenmiştir. Ülkenin yerel gelirlerinin toplamı memur ve emeklileri ödemeye yetmez. Üstüne TC’den katkı alınır.
Bu durum yıllardır böyle devam ediyor. Devletin Maliye Bakanı memur ve emekli maaşlarını gününde ödemeyi başarırsa başarılıdır. Bir gün gecikmeli öderse sıkıntı yaşanır. Ama gecikme daha da uzarsa derhal görevden alınmalıdır, ya da hükümet istifa etmelidir.
Kaç yıldır her yıl sonu 13.üncü maaş krizi yaşanır. 12.inci maaş, 13.üncü maaş, yeni yılın 1.inci maaşı derken maliye bir ay içinde 600 milyon TL ödeme yapar.
Ama iş bununla da bitmez. Bu kez ek mesai ödemeleri birkaç ay gecikmiştir. Maliye ne yapıp edip parayı bulacak ve ödeyecek. Başka care yok. Ya çalışanlara ek mesai yaptırmayacak, ya da gününde ödeyecek.
Sanki bütün ülke memurun, sanki devletin memurun maaşını ve diğer alacaklarını ödemekten başka görevi yok.
Bu düzen böyle geldi, böyle gidiyor.
Bu düzen değişmelidir diyenler de iktidar olunca düzene uyum sağlıyorlar. Düzenin esiri oluyorlar.
Böyle olunca doğal olarak herkes memur olmak istiyor.
Memur olmak için de torpil lazım.
Torpil kim?
Siyasetçi.
Evet siyasetçi de kendi bölgesinde oy almak için seçmenlere devlette iş sözü veriyor. Sonra da partisi iktidar olunca bir yolunu bulup arka kapıdan söz verdiği kişileri işe almaya çalıyor.
Bana sorarsanız en büyük rüşvet budur. Çünkü bir kişiye bir defaya mahsus vereceğiniz rüşvet bellidir. Ama bir biçimde devlette işe aldığınız kişiye ömür boyu maaş bağlıyorsunuz.
Çalışsa da, çalışmasa da artık o ayrıcalıklı sınıfa geçmiştir. Hayatını devletin garantisi altına sokmuştur.
Torpille bir de terfi alırsa, partisi iktidara gelince bir üçlü kararnameden müdür olursa yaşı dolana kadar müşavir oldu demektir.
Halbuki dışarıdan müdür, ya da müsteşar olanlar görev süresi dolunca müşavir falan olmaz yine dışarıya gönderilir.
Neden?
Bu nasıl bir anlayıştır?
Son 15-20 yıldır hemen her siyasi parti her seçim dönemi üçlü kararname kaldırılacak sözü vermesine rağmen neden hala hiç bir adım atılmıyor?
Bütün hükümet programlarında ‘etkin ve verimli bir kamu yönetimi sağlanacak’ deniyor. Buna rağmen bırakınız etkin ve verimli kamu yönetimini, vatandaş devlet dairelerinde günlük rutin işlerini bile yapamıyor.
Hele devlet dairelerinde tek mesai sistemine geçildikten sonra işler daha çok aksamaya başladı. Zaten işe başlayamadan öğle yemeği atıştırma saati geliyor. Kimse bana böyle bir yemek saati yoktur, iş yerinde işini aksatmadan bir sandüviç falan yiyorlar demesin. Bu ülke küçüktür ve herkes herşeyi görür.
Böyle bir mesai sistemi sağlıklı beslenmeye de aykırıdır. Uluslararası çalışma şartlarına da aykırıdır. Öğle yemeği günün en önemli öğünüdür ve zamanında mutlaka alınmalıdır.
Ama memur üç buçukta evine gitsin diye kimse bunu seslendirmiyor. Bu mesai sisteminin ek mesaileri katladığı gerçeğini ise görmek isteyen herkes görüyor.
Bunlar daha da uzatılabilir.
Esas olan bunları düzeltmek için herkesin hemfikir olması ama kimsenin dokunmaya cesaret edememesidir.
Benim isyanım bunadır.
CTP MYK üyesi olduğum ve CTP’nin de iktdarda olduğu 2004-2009 döneminde üçlü kararnamenin kaldırılması için hemen her myk toplantısında gündeme getirdim. Önce kamu reformu yasası kapsamındadır toptan yapacağız dendi, sonra ısrar edince yasası hazırlanıyor en kısa zamanda hallolacak dendi. Nihayet hatırladığım kadarıyla Aralık 2008’de yasa tasarısı bakanlar kurulundan geçirilerek Meclise sevkedildi. Ama Nisan 2009’da yapılan erken seçimden UBP çıkınca bütün yasa tasarıları gibi bu da kadük oldu.
O gün bu gündür kimse bu yasayı hatırlamadı.
Ne diyeyim ‘alan memnun, satan memnun’. Memnun olmayan halk ama onu da ciddiye alan yok.
Düzeni değiştirmek, yeni bir düzen kurmak başka birşey, düzenin esiri olmak başka birşeydir. Umarım bu ayrımın ayırdına varabiliriz.