Çırılçıplaktın bugün bana…
Tüm kaygılarını çıkarıp atmıştın üzerinden ve tenin kalmıştı geriye, dingin bir Akdeniz akşamı pembeliğinde..
İçimde bir ‘ürkek’ serçeydi telaşın…
Ve içinde maceracı bir ruhtum…
‘Giz’dim…
Dokundun.
Toprakta bir tohum çatladı dokunmanla, o anda…
Kulağımla gördüm, dilimle duydum, hissettim gözlerimle…
Bir sevişin ötesiydi parmak uçların.
Islandı Akdeniz…
Bir kıvılcım aydınlattı o daracık sokağı…
Yüreğimiz avuçlarımıza geldi.
Korktuk, kimseden değil kendimizden......
Ve başladı firari yolculuğumuz…
***
Avuç içlerini öpüyorum şimdi.
Kokusu geliyor gecenin…
‘Kekik’sin biraz…
Az biraz ‘Ada Çayı…’
Issız…
Sessiz…
Ve ıslak…
İçimde ‘asılı’ duruyor gülüşün…
Bak, korkmuyoruz işte...
***
Ne ‘yoksulluk’ koyar insana, ne ‘yoksunluk’, yaşamaya aç çıplak bedenler illa ki koşunca düşlerinin peşi sıra...
İşte bak gözlerin kondu pencereye, bana bakıyor...
Shakespeare şahidim, her ne diyorsa ruhum bedenime...
Yürüyor illa ki derinlere..
***
Şimdi binlerce sözcük arasından...
Birini arıyorum sana...
Boynuna asmak için...
Terinle sulanan bahçede bir tomurcuk olabilsin diye gün doğumuna...
Ve yeniden doğmak için...
***
Edip Cansever bağırıyor, beyaz bir bulutun ardındaki maviden...
<... Duyuyor musun?
İnsanın insandan aldığı bütün yaraların merhemi
İnsandadır diyorum sana ...>