Yine yollardayız… Kayıplar Komitesi yetkilileriyle birlikte, son iki gün, “kayıplar”ın izinde Mesarya ve Karpaz’a gidiyoruz, şahitlerle buluşuyoruz, bazı olası gömü yerlerini gösteriyoruz…
17 Ağustos 2016 Çarşamba sabahı ilk durağımız Mesarya… Burada bir köyde bir okurumun yardımlarıyla bir şahitle buluşmaya gidiyoruz.
Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üye Yardımcısı Ksenofon Kallis ve Kayıplar Komitesi araştırma görevlisi Halil Sayın’la birlikteyiz…
Okurumuzla Mesarya’da bir köyde buluşuyoruz… Sonra önlü arkalı okurumuzun bulmuş olduğu şahidin evine gidiyoruz…
Şahit bizi çok iyi karşılıyor ve bildiklerini paylaşmak istediğini söylüyor…
Mora’da bu yılın başında Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiş olduğumuz bir tarlada geçtiğimiz haftalarda gömülü bulunan dört “kayıp” Kıbrıslırum’dan geride kalanlara ulaşılmıştı. Şahidimiz, “Orada dört değil aslında 15 kişi olduğunu bilirdik” diyor… “Acaba neden oradan çıkmadılar? Yoksa onları başka bir yere mi gömdüydüler? Ama bizim bildiğimiz o tarlada dört değil 15 kişinin gömülü olduğuydu…”
Okurumuz da Mesaryalı – birkaç hafta önce beni aradığında Aya’daki “kayıplar”dan bahsetmişti. Ayakebir’deki (Dilekkaya) kuyuda bulunan “kayıplar”ın sayısıyla, Aya’da esir tutulup da “kayıp” edilenlerin sayısı tutmuyor ve bu da okurumu rahatsız ediyordu. Konuşmamızda bana şöyle demişti:
“Aya’daki kuyudan 14 “kayıp” Kıbrıslırum’dan geride kalanlar bulunmuştu ancak tutuklu sayısı 14 değil 19 idi… Köyde başka bir yere gömülmüş olmalılar… Köyde esir tuttukları 19 Kıbrıslırum’u öldürmüşlerdi.
Bir Türk askeri yetkilisi de kendilerine gömmeleri için 3 Kıbrıslırum’un cesedini vermişti. Yani bu da 22 kişi demektir. Sadece 14 kişi bulduklarına göre, demek ki Aya’da bir yerde 8 kişinin daha gömülmüş olması lazım… Ancak Aya’daki benim yaşıtlarımın çoğu bu dünyadan göçüp gitti… Kuyunun yerini gösteren şahıs bile öldü…” demişti.
Aya’da esir tutulan Kıbrıslırumlar’ı neden öldürmeye karar vermişlerdi?
“İkinci harekat esnasında bu bölgedeki Kıbrıslıtürk köylerinin, yani Aya, Meluşa gibi köylerin boşaltılması emri gelmişti. Ancak Ayalılar’ın elinde 19 esir Kıbrıslırum vardı. Köyü boşaltma emri geldiğinde, bu tutukluları ne yapacaklarını sordular… Arkadaşlarımın bana anlattığına göre, yukarıdan bir yerden onların öldürülmesi emri gelmişti… Böylece onları öldürmüşlerdi. Ama sonuçta Aya boşaltılmamıştı…
Bu okurum bize ve Kayıplar Komitesi yetkililerine 2 Ağustos 2013’te yani bundan tam üç yıl önce iki olası gömü yeri göstermişti… O günlerde bu sayfalarda da yazdığımız gibi okurum bize şunları anlatmıştı:
“20 Temmuz 1974 ile 14 Ağustos 1974 tarihleri arasında Kiracıköy’den (Atienu) bazı Kıbrıslırum askerler siper kazarak Aya ile Meluşa arasına kadar gelmişler. Ayakebir ile Meluşa (Kırıkkale) bildiğin gibi tümüyle Kıbrıslıtürk köyleri idi, karma köyler değildi. Geceleyin köylüler bazı traktör sesleri duymuşlar ya da şiro sesleri ve neler olup bittiğini merak etmişler.
Ertesi günü Ayakebir’den (Dilekkaya) iki Kıbrıslıtürk’ü gidip neler olup bittiğine bakmaları için bir arabayla oraya göndermişler. Bu iki Kıbrıslıtürk oraya gittikleri zaman, Aya ile Meluşa arasına Kiracıköylü Kıbrıslırum askerlerin bir mevzi yapmış olduklarını görmüşler. Ancak Kıbrıslırum askerler bunlara ateş açınca onlar da ateş etmişler, sonra da aracı tarlalara sürüp kaçmışlar, aracı tarlada bırakıp Aya’ya dönmüşler.
Sonra hiçbir şey olmamış. İkinci Harekat’ta Türk ordusu ilerleyip de bölgeyi kontrol altına aldıktan sonra, bazı Kıbrıslıtürkler’e, bu bölgede savaş sırasında öldürülmüş olanları toplayarak gömmeleri emredilmiş. Bazı Kıbrıslıtürkler de sana sözünü ettiğim, Kiracıköylü Kıbrıslırumlar’ın kazdığı Aya ile Meluşa arasındaki mevziye topladıkları savaşta öldürülmüş Kıbrıslırumlar’ı gömmüşler.
Bazı Meluşalılar bu gömü yerini bildiği için zaman içinde buraya gelir ve altın yüzük ya da saat ararlarmış çünkü zaten buraya çok derin bir gömü yapmadıkları için kimilerinin eli, ayağı dışarıda kalmış…”
Bu okurum aynı zamanda Lisi’de askeri kampın kantininin bitişiğinde de bir olası gömü yeri olabileceğini duymuştu…
O günlerde derhal derhal Lisili bir Kıbrıslırum arkadaşımı aramıştım çünkü Kiracıköy’de (Atienu) ahbapları vardı – ondan Aya-Meluşa arasındaki okurumun sözünü ettiği mevzinin yerinin tam olarak nerede olduğunu öğrenmesini istemiştim. Hemen Kiracıköy’e gitmiş ve mevziyi kazan şahsı bularak harita üstünde çalışmışlar, bana bu mevzinin koordinatlarını da göndermişti, ben de bu koordinatları Kayıplar Komitesi’nin Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum yetkilileriyle paylaşmıştım. Bu mevzinin kimin tarlasının içerisinde, kimin tarlasının yanında bulunduğu hakkında Kıbrıslırum okurumun edindiği bilgileri de Kayıplar Komitesi yetkililerine aktarmıştım.
Bunun hemen ardından 2 Ağustos 2013 Cuma günü Kayıplar Komitesi’nin Kıbrıslıtürk üye yardımcısı Murat Soysal, Kıbrıslırum üye yardımcısı Ksenofon Kallis ve Kazılar Koordinatörü Okan Oktay’la birlikte bölgeye giderek bu okurum ve bir başka okurumla buluşmuş ve Kayıplar Komitesi yetkililerine bu iki olası gömü yerini göstermiştik… Bildiğim kadarıyla bu iki olası gömü yerinde henüz herhangi bir kazı yapılmadı – bu konularda daha geniş araştırmalar yapılması gerekiyor belki de…
Mesarya’da bir köyde işte bu okurumla ve onun bulmuş olduğu şahitle oturup konuşuyoruz…
Şahit bize bir başka olası gömü yerinden bahsediyor…
“Tremeşe çıkışında bir su deposu vardır… Burada bir toprak yol vardır ki Strulloz’a gider (Trulli). Buraya da iki “kayıp” Kıbrıslırum’u gömdülerdi… Su deposundan yüz metre ileride onları vurdulardı ve şiroyu yolladılardı gömsünler diye. Su deposundan yukarı, 100 metre yukarıdadır. Şiro ….. köyünde vardı ve sanırım oradan geldiydi…”
Bize şirocunun adını da veriyor, onun hayatta olduğunu söylüyor.
Bir isim daha veriyor ve onun da hayatta olduğunu ve bu gömü yerini bilebileceğini anlatıyor…
Bu iki Kıbrıslırum’u vuran Mesaryalı ……, onları paraları için vurmuş.
Önce onlara “Buradan yürüyüp gidin, sizi serbest bıraktık” demiş, paralarını aldıktan sonra…
Ve iki Kıbrıslırum az ilerleyince de onları arkalarından vurmuş…
Sonra da Avustralya’ya gitmiş ve dönmemiş…
Elbette bunu yaparken tek başına olması mümkün değil – yanında başkaları da vardı herhalde ve bu cinayetlerin üstünü örtmek için, onları “kayıp” edip şiroyla üstlerini örtmek için ona yardımcı olmuşlar… Sonra da konuşmayarak, susarak bu suça ortak olmuşlar. Çünkü öldürdükleri iki Kıbrıslırum hiçbir zaman hiçbir kötü olaya karışmamış, tam tersine Kıbrıslıtürkler’le iyi ilişkileri olan, her zaman Kıbrıslıtürkler’i koruyan kişilermiş…
“Buradan ayrılınca gidip su deposuna bakın, orayı bulun” diyor…
Afanya’daki katliamın nasıl yapıldığını da anlatıyor bize, o bölgede Aşşalıları kimin gömdüğünü de söylüyor…
“Afanya Çatoz Sancaktarlığı’na bağlıydı… Afanya’ya gelen bir binbaşı, okulda tuttukları esirleri “Dizin duvara” demiş. Dizmişler. “Vurun onları” demiş. Bir Kıbrıslıtürk “Komutanım kusura bakma ben vuramam” demiş… Binbaşı da ona “O zaman silahını bırak ve sen da geç yanlarına” demiş…
Yani böyle öldürüldü o insanlar… Bu insanlar gömüldü, daha sonra mezarları boşlatıldı… Mezar boşaltmada bazı Sindeliler yer aldı… Onlar taşıdı kemikleri, …..’nın kamyonu kullanıldı… Sindeli …. ve ….. taşıdı kemikleri…”
Bu şahide teşekkür ediyoruz ve oradan ayrılıyoruz…
Okurum bize Ayfodi denilen bölgede de bir gömü yeri olduğunu anlatıyor, bu konuda da bir başka şahitle buluşmamızı ayarlayacak…
Oradan ayrılıp Tremeşe’ye (Erdemli) gidiyoruz…
Şahidimizin tarif ettiği gibi su deposunu buluyoruz… Tremeşe’yi Strulloz’a (Trulli) bağlayan oprak yolu görüyoruz… Kallis etrafı dolaşarak kuşkulu olabilecek şeylere bakıyor…
Deponun arka tarafında kuşkulu bir yer olabileceğini anlatıyor bize…
Depodan su damlıyor ve su birikintisinin üstünde rengarenk yusufçuklar uçuşuyor…
Okurum, “Biz onlara yusufçuk demeyiz, izzet deriz” diyor…
Çevredeki tepeleri anlatıyor bana…
Margo Tepesi dedikleri tepenin adı 1974’ten sonra Tınız Tepesi olarak değiştirilmiş… Bu tepenin güneyinde Kiracıköy (Athienu) varmış, batısında da Piroyi (Gaziler)… Piroyi şimdi askeri bölgede kalıyor… Bu köyde de bazı olası gömü yerlerinden söz ediliyor ancak oraya gidip bakmak bizim için mümkün değil…
Bu bölgede Sebidağı, Toprak Dağ, Sivrice tepeleri varmış… Stroz’un Burnu varmış ve Çanak Tepe…
Su deposu civarında fotoğraflar çekiyoruz, Kayıplar Komitesi araştırma görevlisi Halil Sayın bölgenin koordinatlarını alıyor… Bu yeni bilgiyi araştırmamız gerekiyor ama şahidimiz bize isimler verdi, en azından oradan işe başlayabiliriz…
Bizi buraya getiren, bizi şahitle buluşturan, her zaman bize yardımcı olmayan okurumuza çok teşekkür ederek Lefkoşa’ya dönüyoruz… Onunla ilerleyen haftalarda yeniden buluşacağız ve Ayfodi denen bölgede araştırmalarımızı sürdüreceğiz…
DEVAM EDECEK