Bugün aşk, futbol.
Bir 'top'un peşinde yirmi iki insan...
Bir de hakem koşmuyor sadece.
Dünya koşuyor.
Ve beşikteki bebekten, ölüm döşeğindeki yüreğe, milyonlar tarifsiz bir heyecan yaşıyor.
***
Futbolun güzelliği pas, şut, gol üçgenindeki tebessümün çok daha ötesinde kuruluyor dudaklara...
Dil, din, ırk, sınır tanımıyor çünkü...
Binbir milletten insan ıslatıyor formaları ve her sevinçte kucaklaşıyorlar, yeşil bir büyünün üzerinde...
Öylesine bir "ibadet" ki aynı takımın iki oyuncusu, biri 'haç' çiziyor göğsüne sahaya çıkarken; bir diğeri ellerini açarak okuyor 'suresi'ni!
***
Çok iyi bilir ki bu coğrafyanın insanı, "diplomatik tanıma"nın olmadığı iki ülkenin takımı dahi "tanışabilir" meşin yuvarlağın peşinde!
Ve futbolun "adaleti" olmasa da oyun-skor bağlamında...
Yani "iyi oynayan" kazanmasa da her zaman...
Yine de milliyetçilik kıskacı boğamıyor nefesleri...
***
Trabzon'da "Kıbrıs Cumhuriyeti" bayrağı çekmediler göndere, Apollon Limasol'u misafir ederken...
Maç başlamadı!
Türkiye bayrağını da indirdiler, denge sağlandı (!)
Düdük çaldı o zaman...
***
Çetin Uğural güzel bir benzetme yaptı, Kıbrıslı hallere dair:
"Türkiye FİFA kuralları gereği (Güney) Kıbrıs'la maç yapıyorsa, Kuzey Kıbrıs da FİFA kuralları gereği KOP'a üye olur gibi bir mütekabiliyet!.."
***
ZÜRİH'teki uzlaşı Kıbrıs'ta futbolun birleşmesine, en azından "hangi dili konuştuğuna bakılmaksınız" tüm Kıbrıslıların dünyadaki oyuna katılmasına yöneliktir.
Mağdur, Kıbrıslı Türk sporculardır.
Ve bizim "sancımız" da "gailemiz" de daha büyüktür bu nedenle...
Böyle olunca "siyasi" etiketlerini katlayarak iç göğüs cebine koyan kulüp başkanları, hem uzlaşıya onay vermiştir, hem de yol haritasını konuşmuştur aslında.
Basına yansımayan mektup da okunmuştur başkanlara, dünyanın futboldaki patronuna "artık biz de resmi muhattabız" diye sunulacak olan...
Komiteler oluşacak, işin pratiği konuşulacak, belki sayfa sayfa ekler hazırlanacaktır bundan sonra..
Yol uzundur, sancısı da olacaktır mutlaka, çıkmazları da...
Ama hayallerde sadece "dostluk maçları" değil, "şampiyonlar ligi" de vardır.
Ve bu hayaller, kaç kuşağın, kaç gencin yastığı altında saklıdır, yoktur hesabı...
***
Kıbrıs'ın geleceğine dair 'devlet politikası' şemsiyeli hamaseti aşarak, hele de "analı babalı" güç odaklarını çalımlayarak "çözüm" kalesine ulaşmak kolay değildir.
Defansif bir "statüko" karşısında "milli" değil "sokak" politikalarıdır artık "etkinliği" eline alan.
Ve bu yaşananlarla "ofsayta" düşmüştür nicesi çoktan...
Siyaset yaşamın her alanı gibi elbette futbolda da vardır...
Popüler futbol kültürü ile bu güzel oyuna milliyetçiliğin eklemlenme çabaları bilinmez değildir.
Ama işin pratiğinde "sınırları" reddeder futbol.
***
Ünlü filozof Albert Camus, 'kaleciliği' ile de tanınır...
Şu sözleri kazınmıştır hafızalara:
"Ahlâka dair ne ögrendiysem futboldan ögrendim. Çünkü top hiçbir zaman bekledigim köşeden gelmedi."
***
Nice ahlaksızlığın sarmalında hem yer tuttuğu hem de beklemediği köşelerden golleri yiyen bir toplum, şimdi santra çizgisindedir yeniden...
Yeni bir 'başlama vuruşu' zamanıdır...
"Bu sefer olacak" diyerek umudu küme düşürmeden bekleyenler, "Bu maçı alacan, başka yolu yok" diye bağırmaktan yorulsa da ayaktadır yine...
Üstelik "galibiyet" de değildir hedef, "beraberliğe" gönüllüdür, yerinmiş gözler...
***
Fransız edebiyatçı Camus'un kaleciliğinden söz etmişken, onun meşhur sözüyle çalalım son düdüğü:
"Başkaldırıyorum, öyleyse varım."
Aslında bir "başkaldırı"dır yaşanan...