“Eğer kendisine doğru gidilecek bir ufuk yoksa artık, sahte ufuklar, ikame ufukları icat edilecektir”
Enformasyon Bombası, Paul Virilio, syf 23
Geçtiğimiz haftaki yazının ardından bazı dostlardan teknoloji veya metaverse karşıtı olarak algılanabileceğime dair anlamlı bir eleştiri geldi. En son söyleyeceğimi başta söyleyeyim, teknoloji karşıtı değilim fakat kapitalizm karşıtıyım.
Bugün dijital teknolojiler ile ilişkimizi şekillendiren husus gözetleme kapitalizmidir. Shoshana Zuboff’un “Gözetleme Kapitalizmi Çağı” kitabında belirttiği gibi, “Gözetleme kapitalizmi bir teknoloji değildir; teknoloji aşılayan ve onun harekete geçmesi için komut veren bir mantıktır. Gözetleme kapitalizmi dijital ortam dışında düşünülemez bir piyasa formudur ama ‘dijital’ ile aynı şey değildir.”*
Dolayısıyla teknolojiye yaklaşırken, bu yöndeki gelişmelerin ve devinimlerin hangi iktidar/güç ilişkileri bağlamında şekillendiği, hayatımızı kolaylaştırma iddiasında olan yeniliklerin mülkiyet yapısının ne olduğu ve teknolojik gelişimin kimlerin çıkarına geliştiğini göz önünde tutmak gerekmekte.
Dijital evrende Web 1.0 ile başlayan ve artık Web 4.0’ı tartıştığımız, 4. Endüstri Devrimi olarak anılan süreçte kapitalizm kendisini bu yöndeki teknolojik gelişmelere bir yandan uyarlamış diğer yandan da uyarladıkça bu süreci de şekillendirmiştir. Metaverse teknolojisinin gelişimi de bu yeni dijital kapitalist devrim sürecinin güçlü bir getirisidir. Bugün dijital evrenle ilgili geliştirilen eleştiriler, bir anlamda dijital/gözetleme kapitalizmi ile ilgili eleştirileridir. Yani kökten bir teknoloji eleştirisi değil, teknolojinin kapitalist ilişkiler içerisindeki konumunun ve onu tetikleyen mantığın eleştirisidir. Kuşkusuz teknolojik gelişmelerin insan hayatına, varoluşuna, doğasına, anlam yaratımına ve ilişkilerine dair ciddi etkileri vardır. Teknoloji, ilişkileri şekillendiren bir ilişki biçimidir. Önemli olan bu ilişkilerin içinde şekillendiği bağlam ve aklın ne olduğudur. Bu konuyu uzatmadan metaverse meselesinde kaldığımız yerden devam edelim.
Metaverse, emek ve gözetim
Web 3.0 ile birlikte (Web 1.0 ile internetten sadece yüklenen içerikleri tüketebildiğimi bir dönemi, Web 2.0 ile internete ayrıca içerik yükleyebileceğimiz, hem tüketici hem üretici olabildiğimiz, platformlar interneti olarak da anılan ve kişisel verinin değerinin arttığı dönemi, Web 3.0 ile birlikte ise internetin merkeziyetsiz bir yapıya kavuşacağı, blokzincir teknolojisinin belirlediği, kripto para mevzusuyla ön plana çıkan dönemi kastediyoruz) özellikle reklam, pazarlama ve veri işleme konularında çok ciddi bir gelişim yaşandı. Dijital kapitalizm veya kapitalizmin dijitalleşmesi dediğimiz mefhum tam da bu süreçte ivme kazandı. Bireyin, mikro hedefleme yöntemleriyle bir veri kaynağı gibi işlenmesi bir yandan; işlenen verilerle yapay zeka ve algoritmaların geliştirilmesi ve mükemmelleşmesi bir yandan, bu süreç içerisinde geçtiğimiz yazıda bahsettiğim belli başlı şirketler merkezi bir konum kazandılar. Bu hem internetin merkezileşmesine hem de bu süreçle beraber dijital bir denetim sürecinin gelişmesine neden oldu. Şu an ise artık Web 3.0’dan henüz tam net bir tanımı yapmak için erken olan Web 4.0 sürecine geçiş sürecindeyiz. Web 4.0’ı tanımlayabileceğimiz belli başlı özelliklerin ise merkeziyetsiz olması, Blokzincir teknolojisine dayanması yanında, özellikle hologram veya arttırılmış/karma gerçeklik gibi teknolojilerle fiziki gerçek ile sanalın iç içe geçtiği bir evren sunma kapasitesi olduğunu ifade edebiliriz. İşte metaverse(ler) atılımı da bu geçiş sürecinin bir unsuru olarak değerlendirilmeli. Şu an daha şekillenme -hatta bir deney- aşamasında olan metaverseler (birden çok metaverse var) yoğunlukla spekülatif ticari kaygılara dayanarak oluşturulan evrenlerdir. Bu yönde Web 3.0’ın merkeziyetçi yapısını kırabilecek bir potansiyel taşıdığına dair yorumlar yapılmakta. Fakat ister merkeziyetçi ister merkezsiz olsun, her iki durumda da spekülatif / ticari bir mantıkla bu alana yaklaşıldığı, şekillendirildiği ortada. Peki bu durum neyi getirecek?
Kısaca iki temel mesele üzerinde durmak önemli. Bunların ilki emeğe ikincisi ise emeğin gözetimine/denetimine dair. Emekle ilgili kısım, metaverselerde yeni iş alanlarının açılacağına dair.
Euronews’de çıkan bir haberde metaversin mimarlar, tasarımcılar, oyuncular ve hikaye anlatıcıları için birçok mesleki avantajı barındıracağı ifade edilmekte. Ayrıca Mark Zuckerberg metaverse için ilerde AB’den 10 bin kişiyi istidam edeceğini de açıkladı. Daha bitmedi, işin finans ayağında ise JP Morgan, Goldman Sachs ve Morgan Stanley gibi büyük şirketler, bu alana ciddi yatırımlar yapmaya, planlar tasarlamaya başladılar bile. Hatta metaverseler içinde dijital fabrikalar oluşturarak bunların maddi dünyadaki fabrikalarla bağlantıda olması üzerinde bile çalışılıyor. Bu süreç hem çalışma /artı-değer olgusunun yeniden şekillenmesine hem de emek üzerinde yeni dijital tahakküm mekanizmalarının oluşmasını sağlayacak. Birileri bizi sonsuz bir özgürlüğe davet ederken, diğer yandan sonsuz bir sömürü/gözetleme mekanizmasına bağlı kılacak. Kaldı ki bu alana dair emeği koruyucu herhangi bir kurumsal yapı bulunmamakta. Altta oyun emeği meselesinde ifade etmeye çalışacağım gibi, bu alanda kişi tamamen performans verisine indirgenmiş durumda.
Emek konusunda ikinci mesele ise, gözetimin yoğunlaşacak olması. Bir+Bir’de Türkçe çevirisi çıkan Paris Marx imzalı “Sömürünün muhtemel yeni mecrası” başlıklı yazıda sanal ofislerde kişinin gözetim ve denetime tamamen açık olduğu ifade edilmekte: “Pandemide işverenler ofiste olmayan çalışanlarını izlemek için yazılımlar tasarladı. Metaverse uygulamaları bunun gelişmiş imkânlarını üretecek. Fiziksel ofiste bulunamıyorsanız, sanal ofiste arzı endam etmeniz beklenecek ve orada bulunduğunuz süre boyunca gözetim altında tutulacaksınız.” Özellikle son dönemlerde yaygınlaşan sanal çalışma odaları böylesine bir gözetimin mecraları olarak ön plana çıkmakta. Facebook’un metaverse ile sürekli dillendirdiği “her nerde olursanız olun iş imkanı sağlacağız” cümlesi aslında “her nerde olursanız olun gözetlemeyebileceğiz” olarak okunmalı. Metaverse, mega şirketler tarafından bir yandan geleceğin mükemmel emek plaftormu olarak tasarlanırken, bir yandan da mükemmel bir gözetim ve veri işleme eveni olarak kurgulanmakta. Metaverselerin sunduğu ‘emek platformu’ tam da pandemiyle birlikte patlak veren uzaktan çalışma ve işlerinden istifa edip bireysel işleri tercih edenlerin dalgasıyla ortaya çıkan büyük istifa hareketine dair ciddi bir çekim gücü olacaktır.
Oyun emeği ve sömürünün yenilenen veçhesi
Bugün tüm metaverselerde yapılabilecek en temel şey, oyun ‘oynamak.’ Metaversede ‘oyun’ oynamak para kazanılabilecek bir zaman geçirme faaliyeti, eğlence olarak kurgulanıyor. Aslında uzunca bir süredir, özellikle de platformlar internetiyle birlikte zaten oyunlardan para kazanılabiliyordu. Twitch gibi platformlarda, yayın yaparak para kazanmak mümkün. Öte yandan madalyonun diğer yüzünde ise oyunlar içinde satın alımların yarattığı çok büyük bir piyasa ve sermaye hacmi var. Tam da bundan dolayı metaverse de oyun bir ticari alan olarak kurgulanıyor. Bu ilişkilerden dolayı iletişim çalışmalarında adına kabaca “oyun emeği (Playbour)” diyebileceğimiz bir kavram ortaya çıktı. Oyun emeği ile oyun oynadığımız süre boyunca gayri maddi bir emek ve zaman harcarız. Bu emek-zaman bir yandan ticari verilerimiz olarak işlenmekte. Diğer yandan ise oyunda ilerlemek için algoritmalar oyuncuları sürekli bir şeyler satın almaya teşvik eder. Bunun yanında platformların getirdiği avantajla oyun aynı zamanda bir sosyalleşme ve ilişki kurma alanına da dönüşmüş durumda. Birçok oyun artık yeni sosyalleşmelerin ve duygu yaratımlarının da merkezi haline gelmiştir. Aslında oyun oynarken diğer yandan da oyunu yeniden üretiyoruz. Bu oyuncuyu sömürülecek bir veri tarlasına dönüştürüyor. Bir oyunda tarlanızı ekip biçtiğinizi veya altın madeni çıkarttığınızı düşünün. Aslında diğer yandan ekip biçilen bir oyuncu olarak sizsiniz de. Hem veri olarak, hem ürün olarak, hem de satın almalara yönlendirilen ticarileştirilmiş bir nesne olarak. Dijital evrende oyun aslında sömürünün eğlenceleştirilmiş halidir. Bu haliyle de oyun oyun olmaktan çıkıyor. İşte metaverseler de bu eğlenceli sömürü halini çok daha kitlesel ve herkesin yapabileceği şekilde geliştirmeyi vaat ediyor. “Oyna ve kazan” sloganı, daha fazla kazanmak için daha fazla tüket mottosunu gizleyen bir slogandan başka bir şey değil.
Metaverse ve kimlik
Dijital gelişmeler bir süreden beridir varoluşa dair birçok tartışma ve sorunu da gündeme getirdi. Dijital mecralardaki temsilimiz ile fiili yaşamdaki deneyimlerimiz arasındaki açının gittikçe açılması; kişinin kendisini var kılabilmesi ve ‘mutlu hissedebilmesinin’ koşulu olarak “gösterme” olgusunun dayatılması; gösterinin ve kendi kendini ifşanın getirdiği psikolojik baskı, anlam bunalımı… Dahası avatarlar ile canlı bedenin dışında sanal bir bedenle, dijital ortamda varolma, yapay zeka ile girilen ilişki, algoritmaların davranış ve duygularımız üzerindeki belirleyiciliği, hatta bizi bizden daha iyi tanımaları…
Tüm bunlar dijitalleşmeyle birlikte tartışılan ve hala tartışılan meseleler. Teknoloji kuşkusuz insan doğasını şekillendiriyor, belirliyor. Metaverse ve arttırılmış/karma gerçeklik teknolojileriyle beraber beden-sanal beden, atavar, mekan ve sınır olguları tamamen ortadan kalkacak. Dahası sürekli değiştirebileceğiniz bir avatar yaratıp mevaversede bir yaşam kurabileceksiniz. Henüz daha 1990’ların sonunda Enformasyon Bombası kitabında Paul Virilio şöyle yazmaktaydı: “Gelecekte, bugün fiziksel evren içinde sahip olduğumuz bedene benzer bir bedene ihtiyaç duyulmayacak. Tek ve hareketsiz bir bedene koşullanmışlığım yerini, birbiriyle değiştirilebilir bedenler kavramı alacak.”**
Böyle bir durum uzun süreden beridir kayıp olan, parçalanan ve dijitalin dehlizlerinde sürüklenen bütünsel bir varoluşu veya varoluşun bütünselliğini belki de tamamen ortadan kaldıracaktır veya buna ciddi bir zarar verecektir. Elbette kişinin bir başka evrende olabilmesinin ilk koşulu verili, nesnel evrendeki mevcudiyetidir. Fakat bu mevcudiyet mutlak bir yabancılaşma ile ‘anlamı’ ayrı, fetişleştirilmiş bir evrende arıyorsa ne olacak? Yani kişi verili evrende yaratamadığı anlamı, ilişkileri tamamen yaratılmış, harici bir evrende inşa etmeye kalktığında ne gibi sonuçlar ortaya çıkacak? Özellikle de bu evren alabildiğine ticarileştirilmiş ve bütüncül gözetim mekanizmalarıyla şekillendirilmişse?
Bunlar bir soru olarak kalsın. Metaverse konusunda daha tartışılacak başka başlıklar da var. Onlar da başka yazıların konusu olsun. Blokzincir teknolojisi ve merkeziyetsiz bir internet anlayışını felsefe olarak da pratik olarak da heyecan verici ve internetteki deneyimlerin özgürleşebilmesi için oldukça anlamlı buluyorum. Fakat bunun içinde bulunduğumuz, aşırı spekülatifleşmiş piyasa koşullarında ancak anarko-kapitalist bir sürece evrilebileceğini ve bunun da aslında bir özgürlük değil, piyasa – sermaye çıkar gruplarının arzuları doğrultusun yeni sömürü mekanizmalarının zeminini döşeyeceğini düşünüyorum. Blokzincir teknolojisi ancak kapitalist ilişkilerin ve şirket çıkarlarının aşılması durumunda kendisini tam manasıyla özgürleştirici bir zemin olarak döşeyebilir.
* Shoshana Zuboff, Gözetleme Kapitalizmi Çağı, syf 28 - OkuyanUs Yayınları
**Paul Virilio, Enformasyon Bombası, syf 32 - Metis