Malum, temamız mücadele. Bu sayıdaki tüm yazılar hayatın özünde zaten bir mücadele olduğunu işaret etse de hepimizin mücadelesi aynı mı? Yoksa toplumun kutsadığı/övdüğü/istediği yaşam şeklinden uzaklaştıkça var olma mücadelemiz de güçleşiyor mu? Şüphesiz ki hepimizin yürüdüğü yol aynı ölçüde taşlı değil, bazılarımız için işler daha kolay. Oysa bizimki gibi tutucu olmaya eğilimli toplumlarda beklenen tablonun dışına çıkmanın güçlüklerini tahmin etmek zor değil.
Eşcinsellik de günümüzde bu toplumsal tablonun dışında yer alıyor ve eşcinsel bireyler yaşantıları ne kadar farklı olsa da tablodan dışarı çıkmanın bedelini hissediyor. Biz de hem konuyla ilgili yanlışları düzeltmek hem de mücadelelerinin tanığı olmak için METU Rainbow adı altında örgütlenen öğrenci arkadaşlarımızla hem eşcinsellik hem de kişisel deneyimleri üzerine sohbet ettik. B.Z (23-Kadın), B.S (23-Erkek), D.V (24-Kadın), F.Y (25-Erkek) ve F.K (23-Kadın) hem konuyla ilgili bilinmeyenleri açıkladı hem de yaşantılarını bizimle paylaştı.
Bilmeyenler için eşcinselliği tanımlar mısınız?
Tabii, hemen tanımlayalım. Biz eşcinselliği bireyin romantik ve cinsel ilgisinin hemcinslerine yönelik olduğu yönelim olarak tanımlıyoruz. Burada hemen bir düzeltme yapalım: eşcinsellik bir tercih değildir. Eşcinsel bireyler bu konuda bir tercihte bulunmazlar. Burada dikkat çekmek istediğimiz diğer şey ise konunun sadece cinsellikle ilgili olmadığı. Mevzuyu uzaktan izleyenlerde böyle bir yanlış anlama var, oysa eşcinsellik sadece cinsel birlikteliği değil duygusallığı da içeriyor. Bireylerin neden eşcinsel olduğu konusunda araştırmalar henüz teori seviyesinde, sonuca ulaşılamadı. Ama artık bu konu Freud’un “baskıcı anne-çekingen baba” tezinden daha kapsamlı olarak ele alınıyor.
Eşcinsel olduğunuzu ne zaman ve nasıl fark ettiniz?
B.Z: İlkokulda, sanırım üçüncü sınıfta herkesin birbirine âşık olduğu bir dönem vardı. İlgimin hemcinslerime yönelik olduğunu bu dönemde fark ettim.
B.S: 5-6 yaşlarımda erkek çizgi film karakterlerinin ilgimi çektiğini hatırlıyorum. Ancak buna fark etmek denilmemeli, çünkü o yaşlarda insan bunu sorgulamıyor, başka türlüsünün olabileceğini aklına getirmiyor. Bir yönelim olarak eşcinselliği ergenlikle birlikte fark ettim.
D.V: Kendimi hatırlamaya başladığım günden beri kız çocuk için benimsenen kıyafetlerin, renklerin ve oyuncakların ilgimi çekmediğini hatırlıyorum. Ama B.S’nin de dediği gibi insan o yaşta “Ben pembeyi sevmiyorum acaba eşcinsel miyim?” demiyor, bu tür sorular ergenlikte gündeme geliyor.
F.Y: B.S ile aynı olduğunu söyleyebilirim rahatlıkla.
F.K: Ortaokul sıralarında iken karşı cinsten arkadaşlarıma yönelik bir ilgim olmadığını biliyordum ancak bunun ne olduğundan emin değildir. Altıncı sınıfa giderken annemin üniversite kitaplarını karıştırırken bununla ilgili bir bölüme rastlayınca bunun bir sorun olmadığını, benim parçam olduğunu fark ettim.
İlk ilişkilerinizi nasıl yaşadınız?
B.Z: Herkesin birbiriyle çıktığı 13-14 yaşlarında ben de toplumsal kalıplara uyum sağlamak için erkeklerle çıktım ancak liseye geldiğimde bunun aradığım şey olmadığını kabullendim. İlk olgun ilişkimi üniversiteye geldiğim sene yaşadım.
B.S: Ben de aynı şekilde çevre baskısından kurtulmak için karşı cinsle denedim, ama aradığım anlamda ilk ilişkim lisede oldu.
D.V: İlk ilişkilerim erkeklerle oldu ama şu an baktığımda daima üzerinde baskı kurabileceğim insanları seçmişim ve bu insanlarla cinsel anlamda bir yakınlaşmam olmadı. Üniversiteye gelene kadar kendimi keşfedemedim, bunda küçük bir yerde yaşamamın da etkisi var. Paylaşımda bulunabileceğim kimse de yoktu etrafımda. Üniversitede aklım başıma geldi, ilk olgun ilişkimi burada yaşadım, halen de devam ediyor.
F.Y: Ergenliğimin ilk yıllarında cinselliği yaşamak istemeyeceğini bildiğim kızlarla ilişki yaşadım. Bu bir süre böyle gitti. Aklı başında bir insan olan son kız arkadaşım ilişkimizde oturmayan bir şeyler olduğunu fark etti, bundan sonra kızlarla ilişkim olmadı. Aklımda uzun süreli bir ilişki vardı ve bunu yaşayabileceğimi bildiğim ilk kişiyle yaşadım. Şimdi fark ediyorum ki 40 sene bile bastırsam, bir yerden çıkacaktı.
F.K: Ortaokulda erkeklerle ilişki denemelerim benim de oldu ama ilk olgun ilişkimi lisede yaşadım.
Bunun bir tercih olmadığında hepiniz hemfikir misiniz?
Evet. Hiçbirimiz oturup, menüden yemek seçer gibi cinsel yönelim seçmedik. Bunun bir tercih olmadığı bilimsel olarak da kanıtlandı, ‘cinsel tercih’ ifadesi büyük oranda kullanımdan kalktı.
Çocukluğunuz nasıl geçti? Sizce farklı ya da zor bir çocukluğunuz oldu mu? Zorbalığa maruz kaldınız mı?
B.Z: Hemcinslerimle arkadaşlık kurmadığım için çocukluğum boyunca yakın arkadaşlıklarım olmadı. Bunun bir eksiklik olduğunu söyleyebilirim. Zorbalık olarak adlandıracağım bir davranışa maruz kalmadım.
B.S: İlkokuldan itibaren zorbalığa maruz kaldım. Dışlandım, teneffüslerde oyun dışı kaldığım çok oldu. O yaşlarda bu insanı çok yaralıyor, arkadaşlarının oyununu uzaktan izliyorsun. Yaş ilerledikçe sözlü taciz olayları başladı. Okuduğum okulların öğretmenleri ve idarecileri bu durumu görmezden geldiler, çözmeye ya da beni korumaya yönelik bir girişimleri olmadı. Durum böyle olunca zorbalığın şiddeti artıyor. Üzerinden seneler geçti, hala ilkokul arkadaşlarımdan nefret ediyorum.
D.V: Daima en yakın arkadaşlarım erkekler oldu. Kızlarla pek anlaşamadım. Bunun temel sebebi aynı ilgi alanını paylaşmamamızdı. Bu sebeple erkeklerle takıldım. Yaşıtlarımdan daha iri ve maskülen olduğumdan korkuluyordum, zorbalığa maruz kalmadım ama bu konuda bir farkındalığım vardı. Okulda zorbalığa maruz kalan çocukları korumayı kendime görev edinmiştim.
F.Y: Okulun tutumu sayesinde fazla bir zorbalık görmedim. Kendi yakın arkadaş grubumla aramız oldukça iyiydi, başkalarına ihtiyaç duymuyorduk. Bu sayede dışlanmadım. Çocukluğumda hem erkeklerle hem de kızlarla oynadığım için zorbalık hedefi olmadığımı da söyleyebilirim.
F.K: Zorbalığa uğramadım. Erkeklerle arkadaşlık kurdum ve kızların benle arkadaş olmayışını umursamadım.
Ailenizle ilişkinizi nasıl biçimlendirdi. Ailenize açıldınız mı?
B.Z: Çocukken babamla maç izlerdik. Babam evde fanila giyiyor evde diye ben de giyerdim ısrarla. Annemin dayattıklarını giymek istemediğim için ergenlikte iletişim sıkıntısı yaşadık, bu konudan çıkan tartışmalar oldu. Açılmadım ve açılmayı düşünmüyorum.
B.S: Ailemle olan ilişkimi hiç etkilemedi. Hatta ilk Barbie bebeğimi babam aldı. Mezuniyetin ardından açılacağım.
D.V: Annemle çok iletişim sıkıntısı yaşadık. Annemin istediği/hayalini kurduğu kız çocuğu ben değildim ve mesele sadece kız kıyafetlerini giymek istememek de değildi. Babam çocukluğum boyunca daha yapıcı bir tutum sergiledi. Onlara açılmaya karar verdim ama sevgilim istemeyince vaz geçtim.
F.Y: Ailemde kadınlık ve erkeklikle ilgili kalıplar yoktu. Evde herkes her işi yapabilirdi, ataerkil bir sistem yoktu. Bu sayede ailemle ilişkimde yönelimim gündemde olmadı, sıkıntı yaratmadı.
F.K: Annemin giymemi istediklerini giymiyordum, çok tartışıyorduk bu sebeple. Bir seferinde bana diktiği elbiseyi keserek kendimce isyan ettim ama annem hala umudunu kaybetmedi (gülüşmeler).
Sizce aileye açılmak gerekli mi? Bu bir mecburiyet mi?
B.Z: Bence söylenmemeli, ben benimle ilgili böyle bir bilgiyi kaldırabileceklerini düşünmüyorum.
B.S: Bence söylenmeli. Şu ana kadar söylemedim çünkü annemin kendini suçlamasını istemedim. Söylemek için mezuniyeti bekliyorum çünkü benim için mezuniyet kendi ayaklarımın üzerinde duracağım ve kendi hayatımı kuracağım gün. Bilmeliler.
F.Y: Evet söylenmeli, bu konu dışında ailemle çok sağlam ve sevdiğim bir iletişimimiz var. Aileler çocukları ile ilgili çok hayal kuruyor, büyük beklentiler besliyorlar. Bundan dolayı dürüst olunmalı. Bilmeye hakları var.
F.K: Ben söylenmesi gerektiğini düşünmüyorum. Söylesem kabullenebilirler miydi bilmiyorum ama böyle bir bilgiyi aileme yüklemek istemiyorum.
Cinsel yöneliminiz, karakterinizin oluşumunda ne kadar rol oynuyor?
B.Z: Yaşıtlarıma göre daha zor bir çocukluk geçirdiğimden daha olgunum. Kabullenme sürecinde cinsellikle alakalı fazla araştırma yaptığımdan bu konuda oldukça açık görüşlüyüm.
B.S: Bunu zamanında fark edip, daha sonrasında aklını kullanan kişiler daha duyarlı, daha açık görüşlü, daha saygılı, daha eşitlikçi, daha farkındalıklı oluyorlar. Bende de aynen böyle oldu. Eğer eşcinsel olmasaydım dar kafalı, muhafazakâr, cinsiyetçi biri olabilirdim.
D.V: Büyük rol oynadı. Belirli bir süre kendini bastırman ve bir yerden sonra buna son vermen ailenle ve diğer insanlarla ilişkini ve haliyle de kişili biçimlendiriyor.
F.Y: Her türlü farklılığı kabullenebilecek şekilde yetiştirdim kendimi. Herhangi bir yönden farklı bir insanı dışlayıcı bir tutumum olmadı, evrensel düşünebildim. Farklılıkları kolay kabullendim ve zorbalıktan daima kaçındım. Kişiliğimin büyük memnuniyet duyduğum özellikleri bunlar.
F.K: Çocukluk yaşantılarımın sonucu olarak daha mücadeleci ve güçlü bir insan oldum.
Eşcinselliği tanımayanlar için oldukça bilgilendirici cevaplar aldık sizden. Şimdi günümüze gelelim. Yöneliminiz açısından ODTÜ Kuzey Kıbrıs Kampusu’nda nasıl bir ortamla karşılaştınız, bugün nasıl durum?
Görüntüde özgürlükçü ama çoğu yerde sınırlayıcı bir ortamla karşılaştık. 2011 yılında kendi aramızda konuştuk ve eyleme geçmek için METU Rainbow oluşumunu kurmaya karar verdik. Bu oluşumda sadece bizler yoktuk, düzcinsel arkadaşlarımızın da desteği vardı. Oluşumun amacı arkadaş çevresi bakımından bizim kadar şanslı olamayıp yalnızlık çekenlere bize anonim olarak ulaşabilecekleri bir yol sağlamak ve dertlerini paylaşmaktı. Sonuçta bizler bu fark etme, kabullenme sürecini atlatmış, kendini kabullenmiş, deneyimli insanlardık ve bu deneyimi paylaşmak istedik. Bizler bu süreçleri ortaokul yıllarında yaşadık ve atlattık ama herkeste böyle olmuyor. Sürecin yaşanması üniversite zamanına kadar gecikebiliyor. Bu süreçte insan kendini çok yalnız ve çaresiz hissediyor. Bu süreçte bireylerin desteklenmesi çok önemli, destek olmazsa insan kendini yalnız ve suçlu hissediyor, intihara meyilli oluyor, sosyalleşemiyor. METU Rainbow’un herkesçe bilinen ve ulaşılabilen bir oluşum olması bunun için önemliydi. Kimliğimizi açık etmeden bunu yapabilmenin tek yolu olarak üzerinde bazı sloganların ve e-posta adresimizin (meturainbow@gmail.com) yer aldığı çıkartmalar hazırladık ve çeşitli yerlere yapıştırdık.
Sonra ne oldu, destek almak için size ulaşanlar oldu mu e-posta yoluyla?
Çıkartmalar çok kısa süre asılı kaldı. Tabelalara ve okul malına zarar verdiğimiz gerekçesiyle çıkartmalar güvenlik ve temizlik görevlilerine kaldırıldı. Bu kısa sürede bile çok kişiye ulaşmışız ki bizimle iletişime geçen pek çok eşcinsel arkadaşımız oldu. Okulun görüp kaldırmadıklarını da ‘sağ olsunlar’ homofobik arkadaşlar söktü. Bundan kısa bir süre sonra okulun belli başlı yerlerine kamera konuldu ve kimliğimizi açık etmeden çıkartmaları yapıştırma şansımız kalmadı. Okul bize çözüm olarak herkesin içerik asmasına açık ortak panoları gösterdi ama bunlar da çok göz önünde yerlerdi, asamazdık.
Kimliğinizi neden açık etmek istemediniz. Okulda tanınsanız, bilinseniz bahsettiğiniz desteği ulaştırmanız daha kolay olmaz mı?
Bu toplumda eşcinsel bireylerin açılmadan, bilinmeden önce iki kere düşünmesi gerekiyor. Son bir yıl içinde okuduğunuz nefret cinayeti haberlerini bir düşünün. Duvarda asılı ve kimseye zararı olmayan ufak bir kâğıt parçasına dahi tahammül gösteremeyen öğrencilerin kişisel olarak bize anlayışla yaklaşmayacakları çok açıktı. Bu konuda kendimizi güvende hissetmedik, halen de hissetmiyoruz. Açıkçası yönetimin de böyle bir durumda arkamızda duracağını hissetmedik. Kulağımıza gelenler bizi huzursuz etti. Çıkartmalar konusunda okul bizimle mail adresimizden iletişim kurdu ve yazılı olarak bizi uyardı, desteklemek için bize ulaşmaları da mümkündü. Çıkartmalar yoluyla insanlara ulaşamadığımızı fark edince Twitter ve Facebook üzerinden yayın yapmaya başladık. Bu süreçte bize destek için e-posta gönderen çok fazla arkadaşımız oldu, hepsine çok teşekkür ediyoruz.
Sürekli adı geçiyor, sahi homofobi nedir?
Homofobi eşcinsellere duyulan nefretin adı. Sonunda –fobi olması sizi yanıltmasın burada bir korku söz konusu değil, nefret ve tepki var. Toplumda farklı olana karşı tahammül sıfıra yakın, eşcinseller bundan payını fazlasıyla alıyor. Homofobi eşcinselliği bilmeyen tanımayan bireylerde olabileceği gibi ne yazık ki eşcinsel olduğunu çevresinden gizlemeye çalışan arkadaşlar da bu davranış biçiminin arkasına saklanıyor.
ODTÜ KKK öğrencileri bu konuyla ilgili bilgili mi?
Kesinlikle değiller, zaten homofobi de buradan kaynaklanıyor. Çoğu arkadaşımız bu konuyu bir ODTÜ öğrencisine yakışacak tarafsızlıkla ve bilimsellikle ele alamıyor. Eşcinsellik daha çok bir dedikodu malzemesi olarak görülüyor. Bu bilgisizliğin ve tahammülsüzlüğün somut örneklerini Facebook’ta yayın yapan ODTÜ KKK İtiraf sayfasında da gördük.
Peki, hocaların olduğu ortamlarda nasıl yaklaşılıyor konuya?
Bir anımızı anlatabiliriz burada, İngilizce sunum yaptığımız bir derste, bir arkadaş homofobi konulu sunumu yapıyordu. Sınıftakiler gey kelimesi geçtikçe gülmeye başladılar. Bunun üzerine hoca tepki gösterdi ve bu bize kendimizi çok iyi hissettirdi. Hoca tepkisiz kalsaydı biz tepki vermek zorunda kalacaktık ya da tepki veremeyip ötekileştirilecektik. Ne yazık ki durum her zaman böyle değil. Konuyla ilgili en çok farkındalığa sahip olması gereken hocalarımızdan biri çıkartmaların ilk asıldığı zaman sınıfta bunun konuşulduğunu duyduğunda “El âlemin yatak odası kimseyi ilgilendirmez” diyerek bütün eşcinselliği bir yatak odası meselesine indirgemişti.
Okulda herkesçe bilinen bir organizasyonun gerekliliğine inanıyor musunuz?
Her sene yeni gelenleri bu konularda eğitecek ve farkındalık kazandıracak çalışmaların yapılması gerekiyor. Eğer dünyayı değiştirecek mezunlar olmamız isteniyorsa herkesin bu yaşam bilgisine ihtiyacı var.
Son soru biraz romantik olsun istedik. Aşk hayatınız nasıl bugünlerde?
B.Z: Ben de her şey yolunda, mutlu bir ilişkim var.
D.V: Benim de öyle.
B.S: Benim buraya geldiğimden beri aşk hayatım hareketli oldu. Çevrenizde kendini eşcinsel olarak konumlandıran çok olmuyor ama baş başa kalındığında insanlar rahat davranıp gerçek arzularıyla hareket edebiliyor. Bunu çok kez yaşadım. Aşk hayatımda şanslı olduğumu söyleyebilirim.
F.Y: Onarım sürecindeyim (kahkahalar).
F.K: Çabalıyorum.