BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’la ilgili geçici özel temsilcisi Jane Holl Lute ile görüşen TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ‘İki devletli çözüm önerdik’ diye açıklama yaptı.
İçeride tam olarak Lute’a neler söyledi bilemiyoruz, ancak Çavuşoğlu böyle açıkladığına göre aynı minvalde konuştuğunu kabul edebiliriz.
Bir ‘patron’ edasıyla ve de artık hiç de saklamadan, gizlemeden Kıbrıslı Türkler adına konuşmak artık TC yetkililerinin alışkanlığı haline geldi.
‘Kıbrıslı Türklerin istediği çözüm şeklini destekleriz’ çizgisi belki gerçekte hiçbir zaman yoktu Ankara’nın ama bu işler biraz daha usturuplu, daha diplomatik şekilde yapılırdı.
Şimdilerde bırakın Kıbrıslı Türklerin iradesine göstermelik de olsa saygılı davranmayı, o iradeye de en ağır ve kaba saba bir şekilde müdahale ediliyor.
Yok ki ‘Ankara olarak biz Kıbrıslı Türklerin kararlarına saygılıyız diyecekler!..
Dolayısıyla bu tür ‘bizim yerimize’ geçmeleri ve de ‘bizim ağzımızdan konuşmaları’ artık kanıksanır hale geldi!
**
Dün de, daha önce de yazdım: Türkiye yönetimi içeride ve dışarıda sıkıştıkça ve çember daraldıkça elindeki iki ‘koz’a başvuruyor. Biri Suriyeli göçmenler, diğeri ise Kıbrıs…
Halk desteğini yitiren AKP’nin iktidarının son kullanım tarihini biraz daha ötelemek için her iki kozu da tepe tepe ve işine geldiğinde yumuşak, işine başka türlü geldiğinde sert politikalarla kullandığı ve kullanmaya devam edeceği anlaşılıyor.
Çok zigzaglı, yani tutarsız, günübirlik dış politika uygulamaları kuşkusuz en fazla Türkiye halkına pahalıya patlıyor.
Ancak aynı zamanda ‘kedinin kuyruğunda maşrapa’ durumundaki Kıbrıslı Türkler de dibe doğru yuvarlanmaya mahkum ediliyor.
1950’lerden kalma, Soğuk Savaş dönemi ‘taksimci’ politikayı hem Ankara, hem de burada zorlamayla seçtirdikleri Tatar dillerine doladıkça tehlike çanları daha yakından duyulmaya başlıyor.
Hatırlatmakta fayda vardır: ABAD kararları da o siyasetin bir sonucuydu ve KKTC ekonomisinin darmadağın olmasını, birçok işletmenin batmasını ve o gün bu gündür dış ticarette bir arpa boyu yol alınamamasını sağlayan da taksimcilerin uluslararası hukuktan kopuk marifetleriydi.
**
Buradan TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na çağrımdır: Bizzat kendisi gelip KKTC yurttaşı olsun. Ama bir şartla… TC yurttaşlığından da çıkacak.
Bundan sonra sadece KKTC yurttaşlığı ile yetinsin.
KKTC yurttaşlarının yaşadığı zorlukları bizzat yaşasın.
Bir yere gideceğinde bin bir çeşit vize sorunuyla yüzleşsin.
KKTC koşullarında yaşam sürsün.
Kendisi de…
Eşi de…
Çocuğu da…
Madem Kıbrıslı Türklerin adına konuşuyor, ‘iki ayrı devlet’ istiyor, bunu ifade ederken geçmişten ders alarak Kıbrıslıların başına neler gelebileceğini umursamıyor veya hesaplamıyor…
O zaman ‘bizim gibi’ yaşamayı da kabul edecek!
İlk KKTC Bakanlar Kurulu toplantısında ‘özel yurttaşlık’ kararı alınsın Mevlüt Bey ve ailesi için…
İlk TC Bakanlar Kurulu toplantısında da TC yurttaşlığından çıkarılsın…
Gelsin, istediği gibi konuşsun o zaman!..
Söz, ne yurttaşlığına ne de ‘benim adıma konuşmasına’ itiraz etmeyeceğim!