Mezar taşında yemenisi duruyor.
Al ya da mor değil.
Sarardı!
Taşın üzerinde ‘Kamran Aziz’ yazıyor.
Bir sene geçti, mezarını dahi yaptıran olmadı.
* * *
İşte böyle “yok” oluyoruz!
Oysa ki ömrünün son döneminde sıraya girmişti siyasetçisinden sendikacısına, şirketinden örgütüne, aydınından ilericisine hepsi…
Bu toplumun kültürünün, kimliğinin, belleğinin anıt taşlarından biriydi.
“Kıbrıs’ım”dı…
“Al Yemeni Mor Yemeni”ydi.
Mezar taşında o gün bağlanan yemeni kaldı.
Ve “söz söyleme ustaları”nın nutukları!
* * *
Yazarımız Fatma Azgın uyardı, üzgündü…
Hem aile dostuydu, hem senelerce başkanlığını yaptığı birliğin kurucusu, unutulmaz bir eczacı…
“Birlikte gidelim” dedim ve dün, önce mezarına gittik Kamran Aziz’in sonra evine…
Adada sıtmayı kurutan sağlık müfettişi Mehmet Aziz’in kızı, Kamran Aziz…
Mehmet Aziz’i anımsayan kaç kişi var peki?
Bu ülkeye gelen yabancılar, yeni kuşaklar nasıl öğrenecek, nerede?
Kamran Aziz’in evi tam bir müze gibi aslında...
Şimdi kız kardeşi, ilk Kıbrıslı Türk kadın hemşire Türkan Aziz o evde yaşıyor.
Peki sonra ne olacak?
Türkan hemşire de 100 yaşına geldi...
İki kız kardeş evlenmediler, evlatları da yok ama çocuk esirgeme kurumunun temellerini attılar.
Ve Kıbrıs toplumundaki on binlerce insanın sırtında emekleri, yüreğinde bir ana kadar hatıraları var.
* * *
Adanın kuzeyine yönelik planlı nüfus hareketi ya da derin toplum mühendisliği bir yana, eğer giderek “yok” oluyorsak, bunun bir diğer sebebi de kayıtsızlıktır, beceriksizliktir, tembelliktir, vefasızlıktır.
Müze kültürümüz yok!.
Oysa Kamran-Türkan Aziz’in evine şimdiden sahip çıkılması gerekiyor.
Kamran hanımın o eşsiz akordeonu toz toprak içinde duruyor, piyanosu da öyle…
Toplumun bu önemli değerlerine sahip çıkılmazsa, unutulacaklar birer birer.
İnsanlar ölünce değil, unutulunca kaybolurlar.
Toplumlar gibi.
Kermiya yoluna elinde kılıç heykel dikip çevresini bayrakla donatmak işin kolayı, öyle ya “düşmana inat” yaşıyoruz biz!
Ve sonra “Kıbrıs’ın güzel kızı”nı söyleyecek, “ah ne de edalı” diyeceğiz.
Mezar taşında duracak yemeni!
İlk günkü gibi...
* * *
Bu yurdun belleğinden kendi ellerimizle siliyoruz bazen, bizi biz yapan değerleri...
“Söz”ün uçup gittiğini, iz bırakmak gerektiğini anlamıyoruz. Ve öfkeleniyoruz, “Ankara’nın bağları” diye tınlayınca çalgı!
Taş taş üzerine koymazsan eğer ne al yemeni kalacak geriye, ne de Kıbrıs’ın onca güzeli...