Yöneticilikte ya da yönetim biliminde “liyakat ilkesi”, kişinin oturduğu koltuğa layık olmasından öteye anlamlar taşır…
Ve bu anlamlar içerisinde en önemli konu, en basit şekliyle bir kişinin, yönetici olduğu örgütte, dernekte, birlikte ya da devlette, aynı koltuğu sekiz seneden fazla işgal etmemesidir…
-*-*-
Dünya’nın en yetenekli, en zeki, en iyi insanı da olsanız; aynı koltukta sekiz seneden fazla oturursanız, kendinizi o koltuğun sahibi görmeye başlarsınız…
-*-*-
Ve o koltuğun mal sahibi olduğunuza inanmaya başladığınız anda birlik başkanıyken, dernek başkanıyken, örgüt başkanıyken veya devlet başkanıyken, bir anda despot ağaya dönüşüverirsiniz…
-*-*-
Demokrasiyi sallamazsınız, hukuk sizin için önemli değildir…
Kendinizce pratik eylemler geliştirip, hukuk dışına kaçarsınız ve bundan da gelir elde etmeye başladınız mı; değmesin keyfinize!
-*-*-
Cafer Gürcafer…
Kişiliği, kimliği, karakteri beni hiç ilgilendirmez…
Hepimizin dostu, kardeşi, arkadaşı olabilir…
Ama başkanlığını yaptığı örgütte veya birlikte; “demokratik yöntemlerle seçilmiş, yasaların, tüzüklerin gereğini yerine getiren bir başkan” olmanın ötesine geçmiştir…
“Birliğin ağası” haline dönüşmüştür…
-*-*-
Bu doğal bir dönüşümdür…
-*-*-
Cefer Gürcafer ya da basit bir örnek vereyim Hasan Yılmaz Işık hiç fark etmez…
İyi insan - kötü insan ayrımı yapmaya gerek yok…
Tayyip Erdoğan için de aynı kural geçerlidir…
Liyakat ilkesi ortadan kalktığı anda, kanun tanımazlık, Anayasa sallamazlık, keyfi muhtarlık söz konusudur!
-*-*-
Cafer Gürcafer, ağalaştığı için, iyi ya da kötü niyet fark etmez; başına buyruk ve kesinlikle yasadışı olduğu iddia edilen bazı işlere rahatlıkla karıştığı için sıkıntı yaşar durumdadır…
-*-*-
Bir çok örgüt, parti, kurum, kuruluş bu liyakat ilkesine dikkat etmek zorundadır…
Devlet yöneticileri buna en çok dikkat göstermekle mükelleftir…
-*-*-
Liyakat ilkesine mümkün olduğunca uyulduğu zaman; hem bazı makamlara ehil olmayan kişilerin atanması engellenecektir hem de o makamların Cafer’leşmesi durdurulmuş olacaktır…
Bunu yapmak zor değildir!
-*-*-
Liyakat ilkesine uyulmadığı takdirde; Cafer affedersiniz mıçar ve size bez yetiştirmek kalır!
Bir İsrail analizi!
Eğri oturacaksınız, doğru konuşacaksınız…
Tayyip Erdoğan “İsrail’e gireriz” dedi!
Bence mümkün değildir…
-*-*-
Neden değildir?
Askeri uzman mıyım?
Değilim!
Ama akıl var mantık var; İsrail’in arkasında Amerika dim dik ayakta durmaktadır ve Türk Silahlı Kuvvetleri, Suriye – Lübnan ya da Suriye – Ürdün üzerinden aşıp, İsrail’e karadan mı vuracaktır yoksa Akdeniz’den çıkarma mı yapacaktır!
-*-*-
Sadece Tayyip Erdoğan’ın değil, Ersin Tatar’ın da kardeşi İlham Aliyev ne yazık ki İsrail’in yanındadır…
Türkiye’de yayınlanan Karar gazetesinin dün manşetinde de yer alan habere göre, İsrail’in şu anda çok ciddi ihtiyacı olan akaryakıtını Azerbaycan karşılamaktadır.
Ve Azeri petrolü İsrail’e, Türkiye üzerinden nakledilmektedir.
-*-*-
Evet ortalık karışmıştır…
Hamas lideri İsmail Haniye, İran’ın başkenti Tahran’da düzenlenen saldırı sonucu öldürüldü…
Anadolu Ajansı ve TRT, bu cinayetle ilgili haberlerinde, Haniye’nin “alçakça şehit edildiği”ni yazdı…
Hamas’ı dost bir şehit, öldürenleri de alçaklar olarak nitelemek, tabii ki taraf olmanın ta kendisidir…
-*-*-
Türkiye ile İsrail arasındaki en ciddi sorunların başında, Erdoğan’ın Haniye’nin yakın dostu olarak kendini kabul etmesiydi…
-*-*-
İsrail, sadece Haniye’yi öldürmedi…
Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta Salı akşamı bir hava saldırısı düzenledi. Saldırıda, Hizbullah'ın üst düzey komutanlarından Fuad Şükrü hedef alındı. İsrail ordusu Şükrü'yü öldürdüğünü öne sürdü. İddia, Hizbullah kaynaklarınca doğrulanmadı.
Hacı Muhsin kod adlı Fuad Şükrü, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'a en yakın isimlerden biri. Şükrü aynı zamanda Nasrallah'ın danışmanlarından.
-*-*-
Bir yanda Hamas gibi sunni bir örgüt ve öte yanda Hizbulah gibi şii bir örgüt…
Birinin en önemli destekçileri arasında Türkiye, ötekinin ise İran var…
Türkiye ile İran, birlikte iş yapar mı?
Yine diyorum ki, “sanmam”!
-*-*-
Ama İsrail biraz daha gayret ederse, şii – sunni çekişmesi hatta çatışmaları kesinlikle kendisine zarar verecektir!
-*-*-
Dünya Savaşı çıkar mı?
Bilemem!
Gönlüm “aman lütfen çıkmasın, barış olsun” diyor ama Dünya, savaş çılgını manyaklar ve delilerin yönetiminde…
-*-*-
Savaş Avrupa ve Amerika’ya yayılmazsa, dünya savaşı çıkmaz!
İzliyoruz!
Korkuyla tabii ki!
Okullar açılmayabilir!
Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası (KTOEÖS), “Eğitim ve Okullarımızda Son Durum: Okullar Açılacak Durumda Değildir” konulu basın toplantısı düzenledi.
KTOEÖS Başkanı Selma Eylem toplantıda yaptığı konuşmada, çok çarpıcı iddialar ortaya koydu…
Bu iddialar, ülkede eğitimin içler acısı durumunu yansıtıyor…
UBP genel başkanlığı için yarışan arkadaşlar; belki not alırsınız diye Eylem’in ortaya koyduğu sıkıntıları ben de paylaşmak istiyorum:
-*-*-
Bakanlar Kurulu kararlarıyla sınıf geçiriliyor…
Taban puanları düşürülüp, kolejlere fazlasıyla öğrenci alınıyor…
Torpil, rüşvet anlayışı aşılanıyor…
-*-*-
Sahte diploma skandalı yokmuş gibi davranılıyor…
Üniversite çöplüğü” yaratıldı…
-*-*-
Öğrenci ve öğretmenler ihalesiz konteynerlere mahkûm edildi…
-*-*-
Eğitim faaliyetleri, bilimsellikten uzak, günübirlik kararlarla, planlama, pilot uygulama dikkate alınmadan sürdürülüyor…
-*-*-
Kitap komisyonlarından izinsiz, habersiz kitap içerikleri; bilimi, kadını, toplumsal cinsiyet eşitliğini dışlayacak hale getirildi…
-*-*-
Eğitimin içi boşaltıldı ve sorgulamayan, biat eden, kolay yönetilebilen bireylerden oluşan bir toplum modeli yaratma hedefleniyor…
-*-*-
Öğretmen ve sendikalarının bitirilmesi ve öğretmenlerin baskı, tehdit, hak gasplarıyla, çalışma koşullarının geriletilmesi planlanıyor…
-*-*-
Eğitime ayrılan bütçe önceki yıllara göre genel bütçe içerisinde azaltıldı…
-*-*-
Bakanlık, geçen akademik yılda genel orta öğretimde öğrenci başına ortalama 137 TL gibi bir rakam belirledi… Okullarımız kendi kaderine terk edilmiş, velilerin desteğine muhtaç, yeri geldiğinde sınav yapacak kâğıdı bile bulamayacak hale getirilmiştir…
-*-*-
Okullar bu haldeyken külliye inşaatı devam ediyor…
Gazimağusa’da ikinci ilahiyat için protokol imzalanıyor…
Devlet okulları için halktan vergi toplanarak, bütçe yaratılmasına rağmen, bir buçuk yıldan fazladır hâlâ okullar depreme dayanıklı hale getirilmedi…
-*-*-
Yeni öğretim yılı başında güvenli hale getirilmiş tek bir okul olmayacak…
-*-*-
Okullarda akran zorbalığı ve şiddet olayları artış gösterdi.
-*-*-
Okulların eksik kadrolarla açılacağı hesaba katılmamaktadır…
-*-*-
Meslek liselerinde atölye şefi ve bölüm şefi kadroları yıllardır hiç açılmadı…
-*-*-
Okullarımızın bu yıl açılacak durumda olmadığı gözle görülebilen bir gerçektir…
Gerekirse okullar açılmayacaktır…