MİLLİYETÇİ AYRIŞMA MI, KÜRESEL DAYANIŞMA MI?

Sami Özuslu

‘Pandemi krizi sonrasında neler olacak’ sorusuna yanıtlar aramaya devam ediyor herkes… Hoş, bizim gibi ‘belirsizliklerin adeta kader olduğu’ bir toplumda yarını görememek, geleceği hesaplayamamak ve planlayamamak zaten çok alışılagelmiş bir durum ama bütün dünya için böyle değil.

Sürekli vurgulamakta fayda var: Corona sonrasında nasıl bir ülke, nasıl bir toplumsal düzen ve de nasıl bir dünya istediğimize BİZ karar vermeliyiz.

Başkaları değil!..

Şairin dediği gibi ‘yetti artık’…

Bugüne kadar hep egemen olanlar yön verdi, onların yazdığı senaryoya göre oynandı roller, ama artık yeter!

Dünya nimetlerinin sadece yüzde 5’inden yararlanabilen ama nüfusun yüzde 95’ini oluşturanlar, o küçük kalantor azınlığın bu süreçten de semirerek çıkmasına izin vermemelidir.

Bu işler toplumsal bilinçle, uyanışla ve de örgütlenerek olur. Eğer ezilen, hor görülen, aşağılanan, sömürülen sınıf ve katmanlar gücünün farkına varırsa, her şey değişir.

Belki unutuluyor ama tek değişmeyen gerçek, değişimin kendisidir!

Doğu politikalar, iyi bir liderlik insanlığın ihtiyacıdır, arzusudur, geleceğidir…

Yeter ki o cesaret, o bilgi, o örgütlülük bilinci oluşsun.

**

Günümüz düşünürlerinden yazar Yuval Noah Hariri, Covid-19 hastalığı sonrasına kafa yorduğu bir yazısında çok önemli saptamalar yapıyor.

Hariri’nin ‘nasıl bir dünya düzeni’ konusunda ufuk açıcı makalesinden bazı bölümlerin altını çizdim:

“(…) Karşı karşıya kaldığımız önemli tercihlerden biri, milliyetçi bir ayrışma ile küresel dayanışma arasındadır. Hem salgın hem de salgının neden olacağı ekonomik kriz, küresel problemlerdir ve bundan dolayı ancak uluslararası işbirliği ile çözümlenebilir.

Birinci ve en önemli şey, virüsü yenebilmek için bilginin dünya çapında paylaşılması zorunluluğudur. Bu paylaşım, insanların virüse karşı önemli bir avantajıdır. Zira virüsler bilgi paylaşamaz.(…) Ama Milano’daki bir doktorun sabah yaptığı bir buluş, akşam Tahran'da bir hastanın hayatını kurtarıyor olabilir.(…) Bunların olabilmesi için uluslararası işbirliği ve güvene ihtiyaç vardır. Önümüzdeki günlerde her birimiz temelsiz komplo teorileri ve kendi amacına hizmet eden politikacılardan ziyade bilimsel verilere ve sağlık uzmanlarına güvenmeyi tercih etmeliyiz.

Ülkeler bilgi paylaşımı konusunda gönüllü olmalı ve mütevazi bir şekilde tavsiye kabul etmelidir. Bunun yanı sıra, elde ettikleri veriye ve görüşe güvenebilmelidir. Özellikle test kiti ve solunum cihazları gibi tıbbi ekipmanın üretimi ve dağıtımı konusunda da dünya çapında bir gayrete ihtiyaç vardır. Her ülkenin yerel olarak bunları üretip istiflemesi yerine, küresel koordinasyon ile üretim daha verimli olur ve aynı zamanda bu hayat kurtaran ekipman daha adil dağıtılır. Nasıl ki savaş zamanı ülkelerin kilit endüstrilerini millileştirmesi gerekti, Koronavirüs'e karşı verilen bu insanlık savaşı da kilit üretim hatlarının insanileştirilmesini gerektirir.(…)

Sağlık personeli konusunda da benzer bir küresel işbirliği göz önüne alınmalıdır. Nispeten daha az zarar görmüş ülkeler, personelini yoğun ihtiyaç duyulan bölgelere göndermelidir. Bu sayede hem ihtiyaç zamanında karşılanmış olacak hem de değerli tecrübeler edinilmiş olacaktır. (…)

Ekonomik cephede de küresel iş birliği hayatidir. Genelde ekonomi ve tedarik zincirinin küresel özellikleri düşünüldüğünde, hükümetlerin, diğerlerini göz önünde bulundurmadan kendi işlerini görmeleri krizin daha da derinleşmesine ve kaosa yol açacaktır. Küresel eylem planına derhal ihtiyaç vardır…”

**

Hariri ve başka kimi çağdaş filozof ve yazarlar buna benzer görüşleri dillendiriyor ve insanın merkeze konulduğu ‘küresel eylem planı’ öneriyor.

Peki ama dünyayı yöneten güçler, yani ülkelerin başındaki liderler bunu yapar mı?

Kendi başlarına elbette hayır!

O yüzden ‘nasıl bir ülke, nasıl bir toplumsal düzen ve nasıl dünya istediğimiz’ sorusuna BİZ cevap vermeliyiz.

Güç BİZ’de çünkü…

Mesele bunun farkına varmakta…