Mimarlar Odası Mekan Anlatım Yarışması

Onur Olguner

KTMMOB Mimarlar Odası olarak her yıl düzenlediğimiz Mimari Mekan Anlatım Yarışması bu yıl da tamamlandı.

Mimarlık mesleğini diğer sanat dalları ile ele almak adına 2018’de başlayan bu yarışma, ilk adım olarak edebiyat ile mimariyi birleştirmeyi başardı.

Bu yıl Mekan Anlatım Yarışması katılımı yoğun ve makaleleri birbirinden değerli bir şekilde tamamlandı. Mimarlar Odası Başkanlığı görevini 2024 Mart atında devraldığımdan dolayı bu yarışma jürisinde ilk kez dahil olma onuruna eriştim.

Jüri boyunca özellikle Yuval N. Harari’inin son yayımlanan kitabı Nexus sürekli olarak aklımın bir köşesinde yankılanıyordu.

Harari’nin 2024’te yayınlanan bu son kitabına göre tarih boyunca insanları bir araya getiren önemli faktörlerden biri aslında hikayelerdi. Bu bağlamda belki de “mimarlık” ile “hikayeyi” bir araya getiren ve mekanların yaşanmışlıklarla bağlantısını tanımlayan bu yarışmanın değeri kabul ettiğimizden de ötededir.

Mimarlık aslında hepimizin bildiği gibi sanat ile bilimi bir araya getiren ender mesleklerden birisidir. Daha eğitim yıllarında mimarlar tasarladıkları yapıların sadece kolon, kiriş, tuğla, ve diğer yapı malzemelerinden oluşmadığını öğrenirler. Aslında mimarların tasarladığı yapılar değil, yapıların içerisinde kullanıcıların hissettiği duygulardır.

Duyguları tasarlamak temelde tüm sanat dalları ile uğraşan sanatçıların birincil hedefi olmuştur. Mimarlar bu noktada diğer sanatçılardan ayrışır. Çünkü mimarlar tasarladıkları duyguları binaların kullanımına göre şekillendirmeyi hedeflerler. Bu bağlamda mimarlar aslında belki de “işlevsel sanatçılar” olarak tanımlanabilirler.

Mekan Anlatım Yarışması da işte tam olarak bu duyguların betimlenmesini hedef alıyor.

Yarışma gündemimize geldiğinde ilk aklıma gelen “hikaye” geçtiğimiz yıllarda UNDP’ye yapılan bir restitüsyon projesine dahil olan sözel tarihi araştırmadır.

Larnaka Tuzla Cami Restitüsyon Projesi dahilinde proje sponsorları binanın geçmiş hikayelerinin araştırılmasını da iki toplumlu proje ekibinden istemişti.

Araştırmalarım sırasında çok sevdiğim hekim bir büyüğüm olan Eşref Vaiz’in babasının bu camide görev yaptığını öğrendim. Binanın sözel tarihini dökümanlamak için bir röportaj yaptık.

Kıbrıs Adası’nın idaresi 1878’de Osmanlı Devleti’nden Birleşik Krallık yönetimine geçince, camilerin imam giderlerinin karşılanması konusunda bir sorun ortaya çıkmıştı.

Bu noktada her köyün içerisinde okuma yazma binen, Kuran-ı Kerim’e hakim ve emekli olduğundan dolayı geçinme sorunu yaşamayan kişiler gönüllü olarak camilerde görev almaya başlamıştı.

Larnaka Tuzla Camisi’nin hocalığını ve müezzinliğini 1940’lardan itibaren yapan kişi ise Eşref Vaiz’in babası Derviş Mehmet Vaiz olmuştu.

“Ben en küçük çocuktum” diyordu Eşref Vaiz. “En küçük ikinci kardeşimle aramda 15 yıl olduğu için babam beni bir torun sevgisiyle severdi. 1940’lardan itibaren meccani olarak yaptığı hocalık ve müezzinlik görevinde sürekli yanında olurdum. 3 yaşımdan itibaren Tuzla Camisinde büyüdüm diyebilirim.”

“Çocukluğumda hiç unutamayacağım bir zenginliğim vardı” diye ekliyordu, “babam ezanı çıplak sesle okurdu. Okumak için minareye çıkacağında illaki ben de onunla çıkacaktım. Beni sırtına alırdı, döne döne yukarıya çıkardık. Şerefe’de beni bırakır ve o yukarıya doğru devam ederdi. O kadar başım dönerdi ki yere yapışırdım. Ve tüm Tuzla Köyü’ne en yukarıdan bakan bu muhteşem manzaraya karşın, hafif başım döner halde babamın çıplak sesle okuduğu ezanı dinlerdim.”

Bu ritüelin anılarından hiç silinmediğini anlatıyordu Eşref Bey.

Eşref Vaiz’in babası 1964 yılında faili meçhul bir şekilde tarlada iken öldürülmüş ve kuyuya atılmıştı. Olaylara karışmayan emekli bir din insanının öldürülmesi tüm köyü şaşkınlığa uğratmıştı. Zaten 1974’te de yeşil hat çizilmiş ve güneydeki Kıbrıslı Türkler kuzeye, kuzeydeki Kıbrıslı Rumlar ise güneye mecburen göç etmişlerdi.

Yıllar sonra Annan Planı Dönemi’nde kapılar açıldığında tüm Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların yaptığı gibi Eşref abimiz de kendi köyüne gidebildi. Konuşmamıza da dahil ettiği o günü bana şöyle özetledi:

“Köyümdeki tüm binalar, tüm taşlar, tüm yollar adeta bana konuşuyordu. Ama bana en çok konuşan camidir. Hala Larnaka Tuzla Camisi’ni görünce babamı görüyorum.”

Mekan Anlatım yarışmasının başından sonuna Eşref Vaiz’in bir bina ile yaşadığı bu anı aklımın köşesinde tekrar tekrar döndü.

Biz mekanları anlatırken, aslında bazen mekanlar da bizi anlatıyordu.

Mekanların bizleri anlattığı, kendimizden birçok hikayeler bulduğumuz birbirinden değerli makaleler eşliğinde Mekan Anlatım Yarışması’nın sürecini tamamladık. Geriye ise yarışmaya sunulan değerli eserleri okuyabileceğimiz kitabı kaldı.

Köşe yazım vesilesiyle yarışmanın jüri başkanına, tüm jüri üyelerine, organizasyon ekibine ve katılım gösteren tüm yazarlara mimarlar odası başkanı olarak teşekkür etmeyi borç bilirim.

Mekan Anlatım Yarışması kitabı aralık ayı içerisinde Mimarlar Odası internet sayfasından dijital olarak veya mahkemeler önündeki Mimarlar Odası Merkez Binasından ücretsiz olarak edinilebilir.

Mekanların bizleri huzurlu tanımladığı pazarlar dilerim.